Kutluğ Ataman:
"Bir şey varsa doğaldır"
Cem Erciyes, Radikal Kitap, 14 Aralık 2001
Dökümanter özellikleri ağır basan bir video çalışması kitaba dönüştüğünde tam bir belgesel olmuş. Her ne kadar kitabın formunu farklı tutsalar da (güzel de bir tasarımı var) gazeteci kitaplarının yayımlandığı siyah-beyaz dizisinden çıktı. Böylece "Peruk Takan Kadınlar" yeni bir tanım, işlev kazandı diyebilir miyiz?

Daha doğrusu yeni bir alanda yeni bir anlam kazandı. Sanat dünyasındaki işlevi sadece içeriği ile ilintili değil, biçim önemli. Kitap olarak ortaya çıkması bence bir yan ürün olarak ortaya çıkmanın ötesinde, sizin dediğiniz gibi yeni bir işleyişi, yeni bir ilişki kurma biçimini beraberinde getirdi. Yani metin her ne kadar aynı olsa bile, bunun ötesinde iki varoluş biçimi arasında bir ilişkisi yok.

Peruk, “gizlenmek” üzerine müthiş bir metafor. Üstelik kahramanları hep kadın. Aslında erkekler de peruk takıyor ama siz hep kadınları seçtiniz, neden?

Sadece gizlenmek üzerine değil, kimliği değiştirmek ve tekrardan yaratmak üzerine bir araç aynı zamanda peruk. Baskıcı, otoriter, kişilere özgürlük tanımayan, demokratik olmayan bir toplumda yaşıyoruz. Gittikçe özgürleşen bir toplum, ama gene de bu özgürleşme hem çok yavaş, hem çok dıştan dayatma. Klasik Erkek ideolojinin (baba otoritesini temsil eden devlet ve onun özel yaşantıya kadar girmiş uzantıları, örneğin Hortum Süleyman dayağı, dini inançların kontrolü, vs.) hâkim olduğu bu toplumda ben kadınların bu ideoloji karşısında peruğu hangi şekillerde kullandıklarına işaret ederek aslında toplumun genel bir portresini çizdiğime inanıyorum. Direk olarak egemen olan erkeği göstermek yerine, onun basmış olduğu mühürü göstermek istedim. Çünkü resmin kendisine işaret etmek bence ressama işaret etmekten daha önemli.

Peruk doğal olmayan, bir tür protez. Bu nedenle gizlenmeye çalışanları aslında daha dikkat çekici kılıyor. Yaşanan trajedilerin gizliden gizliye boyutunu artıran bir yanı var. Siz ne dersiniz, insanlar “doğal olmayan”ın karşısında neden tedirgin olurlar?

Bu benim cevap verebileceğim bir soru değil. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Doğal olmayan diye bir şeye inanmıyorum. Eğer bir şey varsa, o şey doğaldır. Doğal olanın ne olduğuna karar vermek için akıllı değil, cahil olmak gerekir. “Doğal olan” terimi, aslında “alışılmış” olan, “kabul görmüş”, yani hâkim görüşün onayını almış anlamına gelir. Doğal olanın bir alternatifi olduğu, çizilmiş sınırların ötesinde başka gerçeklerin de varolduğu gerçeği baskı toplumunun ürünü olan insanı rahatsız eder, korkutur. Yeni gerçekleri anlamak, ayrıca bir çabayı, ayrıca bir çalışmayı, ki bu çalışmaya yeni korkusunu yenmek de dahildir, yani bir rahatsızlığı gerektirir. Bu durumda miskinlik, yani cahil kalmak, varolanı savunmak tabii ki rehavetin gereğidir. Benim konuştuğum kadınların hepsi cesur insanlar.
       Her şeyden önce bu miskin çoğunluğa karşı bir mücadele veriyorlar ya da vermişler. Ama bütün bunların ötesinde peruk bir araç, bir savunma aracı. Peruk takarak kendilerine ısmarlanmış kimlikleri değiştiriyorlar, kendilerine yönelmiş hücumların hedefini bu yolla ve akıllıca saptırıyorlar ve böylece “var” olabiliyorlar.

Peruğa bakım yapıp yapmadıklarını soruyorsunuz. İnsanların bir nesne olarak perukla ilişkileri de verdikleri kararla barışıklıklarını gösteriyor sanki.

Hepsi için bu geçerli değil. Bu da işi tek sesli değil, çok sesli yapıyor. Kendi kendileriyle ve birbirleriyle çeliştikleri yerler var. Müslüman öğrenci peruk takmak istemiyor aslında, ama okuluna devam edebilmek için mecbur. Demet polis saçını kestiği için peruk takıyor, hayatını kazanmaya devam edebilsin diye, ama "insanın gerçek saçı gibi yok" diyor. Nevval kemoterapiden sonra dökülen saçlarını telafi için peruğa bir kurtarıcı gibi sarılıyor, ama bir taraftan da kendini bir travesti gibi hissediyor ve bir yerde Demet gibi algılanma riskinden dolayı rahatsız oluyor. Bence işin güzelliği ve gücü de burada – uyumlu yerlerinde değil, çeliştiği yerlerde. Uyum, insanları uyutan bir şeydir. Oysa çelişki bizi hep uyanık tutar, sürekli sorgulamamızı sağlar, ve soru soruyor olmanın cevap bulmaktan daha önemli olduğuna işaret eder. İşte bu yüzden sadece cahil insanlar her şeyin cevabını bilir ve gönül rahatlığıyla hep uyurlar.

Hikâyelerin içerdiği hüznün farkında mıydınız işe başlarken?

Evet.

"O gün bittiğinde çok mutlu oluyorum, artık kurtulacağım diye. 'Bu yalancı insan gidecek!' Sanki yalan söylemek zorunda kalan bir insan gibisiniz. Olmak istemediğiniz bir insan olmak ister gibisiniz..." (Türbanlı Kız) Bu toplumda insanların yaşadığı kimlik meselelerinin ucu bucağı var mı?

Zannedersem buna cevap verdim zaten. Eklemem gereken bir sey varsa, o da bir toplumu güçlü kılan şeyin o toplumun ordusunun, polisinin, hâkim ideolojisinin gücü değil, esasen o toplumu oluşturan fertlerin özgüveninin gücü olduğudur. İnsanları bastırılmış bir toplum, köle ruhludur. Köle ruhlu toplumlar zaman içinde yokolurlar. Türkiye'de yaşanan çözülmenin sorumlusu, insanlarının devlet tarafından sindirilmiş olmasıdır. Kendine güveni olan bir insanı köleleştiremezsiniz. Kendine güveni olmayan insanlardan oluşmuş bir toplumu ise ancak güvenlik güçleri, güvenlik mahkemeleri ve güvenlik kurullarıyla ayakta tutmaya çalışabilirsiniz bir süre, ama eninde sonunda o toplum çözülür ve yokolur.

İnsanlar neden sadece kendileriyle baş başayken peruksuz kalabiliyor?

Bu sadece insanlara değil aynı zamanda topluma da sorulması gereken bir soru. Ben de zaten bu sorulardan yola çıkarak cevaplar bulmaya çalıştım. Ama insan cevap buldukça sorular da artıyor.

Peruktan başka neler takıyor, giyiyoruz. Ya da peruk takan kadınları yapmasaydınız kimleri çekerdiniz kameranızla?

Peruk benim için birincil olarak önemli bir malzeme değil –isim peruk hakkında hiç değil. Peruğu, bir araç olarak kullandım bu işte. Sadece kimliği değiştiren bir araç değil, aynı zamanda işin kendisini bir arada tutan bir iskelet malzemesi. İşimde esas sorguladığım, işaret ettiğim şey Türkiye'deki kimlik sorunudur. Bu sorun hemen herkesi ilgilendirdiğine göre, peruk takan kadınları çekmiş olmak açıkçası bana yetiyor. Bundan sonraki işlerimde başka yöntemler kullanacağım. Bu yöntemleri araştırıyor olmak beni daha fazla heyecanlandırıyor şu an.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X