Murat Uyurkulak:
"Öfkenin dışa vurumu 'Tol'"
Hikmet Erden, Müjde Arslan, Yeniden Özgür Gündem, 22 Mart 2003
6 yıllık bir çalışmanın sonucunda çıktı kitabınız. Edebiyata yönelme fikrinizin nasıl oluştuğunu anlatır mısınız?

İzmir'de fanzin çıkartıyordum, "Sardiyolar ve Kaplumbağalar" diye. O sıralar bir de kötü şiirler yazıyordum. Çok öfkeliydim ve bildiri gibi şiir yazıyordum. Büyük fantezi denilen büyük bir şiire başladım, 30 sayfalık bir şiir olacaktı. Sonra işin içinden çıkamadım. Dizeleri yan yana yazmayı denedim. Yan yazarken, şiirden çok düz yazıya daha uygun olduğunu gördüm. 1997'nin ortasıydı, o sırada aşçılık ve garsonluk yapıyor ve kitabı yazmaya çalışıyorum. Faşist mafyanın otellerinden birisiydi çalıştığım yer. İstifa ettim, bir markete gidip 20-30 paket makarna, uzun süre yetecek kadar içki aldım ve eve kapandım. 2 ay evden dışarı çıkmadım. Götürdüğüm yayınevleri yazdığımın bir roman taslağı olduğunu belirterek, yayınlamadılar. 2000 yılında o taslağımı geliştirip roman haline getirdim. Sonuçta 6 yıla yayılan bir emeğin ürünü oldu.

Peki Tol yaşamınızın bir yansıması mı?

Kitaptaki adamlar ya da kadınlar kadar cesaretli olmayı çok isterdim. Yeterince cesur olsaydım herhalde kitap yazmaz, başka şeyler yapardım. Öfkemi bu şekilde ifade etme olanağı buldum. Çünkü kendime dönüp baktığımda yazmasaydım, öfkemi başka ve daha anlamlı yollarla ifade edebilirdim herhalde.

Kitabınızın öfkeden çıktığını söylediniz? Peki kime, neye karşı öfke?

Öfkem düzene öfkedir, kapitalizme öfke, faşizme öfke, başımızdakilere öfke, bir avuç insanın kusacak kadar kötü koşullarda yaşayıp bunun farkında olmamasına öfke, insanlara öfke, hele öfke duymayanlara daha büyük öfke. Ben bu ülkedeki insanların çok öfkeli olduğunu düşünüyorum. Her dışarı çıktıklarında kafalarında cop kırılmıyor olsa tepedekilerin bir dakika duracağına inanmıyorum. İstanbul'da çalışırken, taksi şoförleri ile sohbet ettiğimde hepsinin meclistekileri öldürme fantezileri vardı. Kitap için özel bir öfke üretmedim zaten, varolanı estetize ederek yazmaya çalıştım.

Deliler, şairler ve devrimciler ekseninde dönüyor romanınız. Öncelikle karakterleri seçerken neyi dikkate aldınız?

Kimi yazarlar kitabı yazmaya başladıklarında, sonunu görebiliyor. Benim için Tol’u yazma süreci bilinçaltımın işlediği zamandı. Kitap, kalemimi serbest bıraktığım ve beni sürüklemesine izin verdiğim bir süreç oldu. Yazı yazma sürecinde karakterler şekillendi. Şairleri ya da delileri yazacağım diye bir amacım yoktu. Belirli olan birşey varsa, o da devrimcileri yazacaktım. Romana başlamadan önce başarısız şiirler yazardım. Şair karakteri de oradan doğmuş olabilir. Bu ülkede devrimcilerin yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. Provokasyonlar, üç kağıtlar, kayıplar... Güzel şiirleri de solcular yazar, birkaç İslamcı şair ve sağcı şair dışında. Şiir gittikçe kendini kaybediyor. Hele medya bombardımanında, şu yaşadığımız fahişe çağda şiir de giderek rengini kaybediyor.

Size sıkça sorulmuştur kitabın ismi. Neden Tol?

Aldığım tepkiler genellikle şaşkınlıktı. "Neden böyle bir isim koydun diye?" Bazı insanlar satış kaygısı olduğunu düşünüyordu. Ne de olsa bugün Türkiye'de aydınlanmanın bayrağını Kürtler taşıyor ve en çok onlar okuyor. Bu ismi koymamın macerası şuydu: Ben kitaba isim arıyordum. Kitabın ismi "Barbarlık Korkusu" idi, kötü bir isimdi ve içime sinmiyordu. Zaza bir arkadaşım vardı gazetede. Kafama takıldı "intikam ne demek?” dedim, o da "Tol" dedi. Kelimeyi duyar duymaz bu dedim. Ne satış kaygısı ne de başka birşey. Satış kaygım olsaydı burada yaşıyor olmazdım. Türkler arasında da "neden kitabın ismi Tol" diye soruldu. Kitapta Kürtlere derin vurgular var. Birincisi kelimenin fanatiğinden, sertliğinden, ikincisi ise devrimcilere dair bir intikam hikayesinin Kürtçe bir isimle kimlikleşmesi bu ülkenin son 20 yılını çok iyi ifade edecekti. Son 20 yılın intikamı denildiğinde, en fazla acı biriktiren insanların dilinden olsun istedim.

Kitap, Diyarbakır'a bir yolculuğu anlatıyor. Temanın ağırlıklı olarak Diyarbakır üzerine şekillenmesinin sebebini biraz açar mısınız?

Bir tren yolculuğunun kitabın omurgasını oluşturacağını düşündüğüm anda, önce bunun uzun bir yolculuk olması gerekiyordu. Devrimcileri anlatıyordu kitap ve bu tren Diyarbakır'a gitmeyecekti de nereye gidecekti? Acaba neresi olsun diye bir dakika bile düşünmedim. Bu tren İstanbul'dan kalkacaktı ve Diyarbakır'a gidecekti. Bir tane demiryolu haritası buldum, istasyonlara baktım, önce istasyonların ismini de verecektim sonra yazmadım. Bence bu ülkenin başkenti Ankara değildir. Bu ülkenin iki başkenti var, birisi tarihi zenginliğinden ötürü İstanbul, diğeri ise Diyarbakır, yani bir başkentten öbür başkente giden bir tren yolculuğu olsun istedim.

Kürt halkını tanıyan ve bu coğrafyayı da bilen birisi olarak Kürt edebiyatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt Edebiyatı'nı Kürtçe bilmediğim için takip edemedim. Mehmed Uzun'u okudum sadece. Görebildiğim kadarıyla Kürtçe'nin kendini yeniden var etme, kurumsallaştırma mücadelesi enkaz kaldırma ve hasar tespit çalışmasına benziyor. Şair Hicri İzgören geçenlerde bir programda şunu söylüyordu, "Bu kadar tahrip olmuş bir Kürt dilinin, edebiyatının kurumsallaşması biraz sabır isteyen birşey." Biraz yıllara yayılacak bir süreç. Ama çok haklı olarak bazı insanlar çok öfkeli ve sabırsız. Kürtçe konusunda Kürtçe'yi yazı düzeyinde bilenler niye bu dilde üretmiyorlar. Kürtçe roman, hikâye yazmıyorlar. Ama bir de edebiyatı hangi dilde düşünüyorsan öyle yazarsın. Kürtçe çok tahrip edilmiş bir dil. Ama zenginliğini koruyor. Edebi ürünler verilmesi için öncelikle alt yapılarının kurulması lazım. Kürt çocuklarının Kürtçe düşünmesi gerekir. Korkutucu olan da o. Bir halkı dilini yok etmek için öyle asimile ediyorsun ki 6-7 yaşında o çocuğun dili ile düşünme hakkını elinden alıyorsun. Bu cinayetten başka birşey değil. Kurumlarını oluşturmak için mücadele etmeye devam edecekler. Kürtçe'nin başarılı örnekleri olduğunu da biliyorum. Kürt Edebiyatı'nın olması gereken potansiyele ulaşması için biraz zaman gerekiyor.
Okuyabileceğiniz diğer Murat Uyurkulak söyleşileri
▪ "Çeviride edebi ustalık"
Murat Uyurkulak, Milliyet Sanat, Aralık 2004
▪ "Ak sakallı bir dede ‘topla bu öyküleri’ dedi - Murat Uyurkulak"
Erdem Öztop, Cumhuriyet Kitap Eki, 26 Mayıs 2011
▪ "İyi edebiyat kuyruklu yıldız gibi"
Merve Apaydın, beğenmeyen okumasın, 19 Ocak 2015
▪ "Deliler, şairler ve devrim"
Nazan Özcan, Milliyet, 27 Ekim 2002
▪ "Tol: İlk intikam alındı..."
Berat Günçıkan, Cumhuriyet Dergi, 5 Ocak 2003
▪ "İktidara ikna olamamak"
İrfan Aktan, Postexpress, Sayı 32, Aralık 2003
▪ "Etrafınıza bir bakın, sizce de kıyamet kopmuyor mu?"
Özlem Altunok, Cumhuriyet Dergi, 29 Ocak 2006
▪ "Bir kıyamet romanı..."
Orhan Güneşdoğmuş, Gündem, 19 Şubat 2006
▪ "Har'ı Seven Yalımına Katlanır"
Hamza Aktan, Bianet, 25 Şubat 2006
▪ "İlk romanım erkekti, ikincisi kadın ve eşcinsel"
Berrin Karakaş, Tempo, Mart 2006
▪ "Har’ın siyasi boyutu yok, çünkü baştan aşağı siyasi"
Erdem Öztop, Hürriyet Gösteri, Şubat-Mart, 2006
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X