ISBN13 978-605-316-090-8
13x19,5 cm, 352 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Süreyya Elif Aksoy, "Aşk, narsisizm ve entrikalar", Cumhuriyet Kitap Eki, 10 Ağustos 2017

Narsisist Entrikalar: Nahit Sırrı Örik’in Yapıtlarına Psikanalitik Bir Bakış, Hülya Dündar Şahin’in 2009’da tamamladığı doktora tezine dayanıyor. Kitapta, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminin önemli yazarlarından Nahit Sırrı Örik’in yapıtlarında daha önce dikkat çekmemiş bazı ilişki ve kişilik kalıpları ‘yakın okuma’ tekniğiyle ortaya çıkartılarak psikanalitik kuram ışığında yorumlanıyor.

Gün ışığına çıkan yönleriyle son dönemde yeniden keşfedilen roman ve öykü yazarı Nahit Sırrı Örik’in (1894-1960) yapıtlarındaki psikolojik ve edebî entrikaların izini süren, modern eleştiri örneği bir kitap, Narsisist Entrikalar: Nahit Sırrı Örik’in Yapıtlarına Psikanalitik Bir Bakış okur karşısında.

Modern edebiyat eleştirisi neyi değiştirdi? Öncelikle, edebiyat incelemelerini yazardan yapıta ilerleyen bir süreç olmaktan çıkararak, yapıt odaklı bir pratik hâline getirdi. Türk edebiyat eleştirisinde de yakın zamana kadar egemen olan ve bir dönem edebiyat tarihi çalışmalarına önemli katkıları bulunmuş olsa da zaman içinde sorgulanmaya başlanan “hayatı-sanatı-eserleri” kalıbının yerine, metin incelemelerinin ana hedef olduğu bir eleştiri anlayışı yerleşti. Aslında, metin odaklı yaklaşımların kökleri çok erken çağlara Aristoteles’in Poetika’sına kadar uzanırsa da yirminci yüzyıla gelene değin yazarın yaşam öyküsü ve yapıtın üretildiği tarihsel-toplumsal koşullara ağırlık veren; sıklıkla öznel yargıları da içerebilen bir yaklaşımın geçerli olduğu söylenebilir. Batı dünyasında, bu geleneği dönüştürerek edebiyat çalışmalarını bugünkü metin odaklı ve tematik bütünlüğe önem veren sistematiğine kavuşturan, önce dilbilim kökenli çalışmalar ve daha sonra çeşitli kollardan gelişen modern eleştiri kuramları olmuştur. Günümüzde edebiyat eleştirisi; gerek tarih, sosyoloji ve felsefe gibi edebiyat dışı disiplinlerin kavramlarından yararlanan, gerek edebiyata özgü kuramlarla gelişen bir birikime sahiptir.

Ne mutlu ki, ülkemizde de son dönemde, bu özelliklerin çoğunu bir arada görebileceğimiz bir edebiyat eleştirisi yeşermeye başladı. Edebiyat eleştirisine yeni bir soluk getiren kurumların başında, çok yönlü birikimi ve geniş ufkuyla Talât S. Halman’ın kurduğu Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Bölümü geliyor. Narsisist Entrikalar: Nahit Sırrı Örik’in Yapıtlarına Psikanalitik Bir Bakış, Hülya Dündar Şahin’in bu bölümde, 2009’da tamamladığı doktora tezine dayanıyor. Kitapta, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminin önemli yazarlarından Nahit Sırrı Örik’in yapıtlarında daha önce dikkat çekmemiş bazı ilişki ve kişilik kalıpları “yakın okuma” tekniğiyle ortaya çıkartılarak, psikanalitik kuram ışığında yorumlanıyor. Hülya Dündar Şahin aynı zamanda, dönemin belirleyici edebî yönelimi olan Millî Edebiyat akımı içinde hareket etmediği için erken Cumhuriyet Dönemi edebiyat kanonunda geri planda kalmış olan Nahit Sırrı Örik’i -bazı yapıtlarının ilk kez kitaplaşmasına da katkıda bulunarak- Türk edebiyat tarihi içinde yeniden konumlandırıyor.

Kötücül karakterler, adı var kendi yok aşklar

Yayınevinin, Süha Oğuzertem’in yönetmenliğinde gerçekleştirdiği Bilge Karasu Edebiyat İncelemeleri Dizisi kapsamında yayımlanan kitap, Örik’in bilinen altı romanı (Kıskanmak, Kozmopolitler, Yıldız Olmak Kolay mı?, Tersine Giden Yol, Gece Olmadan! ve Sultan Hamit Düşerken) ile tüm öykülerini ele alıyor.

Çalışmada, Nahit Sırrı Örik’in karakterlerinin, büyüklenmecilik, bencillik, haset, acımasızlık, para ve iktidar hırsı, çıkarcılık gibi kötücül özellikleriyle öne çıktıklarını; Örik’in yapıtlarında aşk gibi görünen tüm ilişkilerin ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinin aynı kötücül değerler ile örülü olduğunu, yapıtlardan alıntı ve aktarmalarla gösteren Hülya Dündar Şahin, bu tabloyu narsisizm kuramı ışığında yorumluyor.

Dündar Şahin, yazarın tüm yapıtlarının odağında kötücül bir duygunun bulunduğunu ve yapıtın olay örgüsü ile anlam dünyasının, kişilerin kötücül doğaları çevresinde örüldüğünü söylüyor. Örik’in karakterlerinin kötülük potansiyelinin bazı örnekleri şunlar: Kıskanmak’ta Seniha’nın çocukluğundan beri kıskandığı ağabeyi Halit’ten intikam alma isteği; Yıldız Olmak Kolay mı? romanında, sırf şöhrete kavuşmak için bir gazino patronu ile ilişki yaşayan Selma’nın çıkarcılığı; Gece Olmadan!’da hayatına giren iki erkeğin ölümüne, sadece kendisine servet bırakmadan gittikleri için üzülen Semiha’nın acımasızlığı; Sultan Hamid Düşerken’de Mehmet Şahabeddin Paşa ve kızı Nimet’in iktidar hırsı. İnsana ilişkin hiç iç açıcı bir tablo değil.

Bu kadar kötücül duygu içinde aşk nerede? Hülya Dündar Şahin’in şöyle diyor: “Nahit Sırrı Örik’in yapıtları aşk ilişkileri bakımından ilk bakışta oldukça zengin görünür; hepsinde tutkulu aşklar ve âşıklar var gibidir. Ancak karakterlerin psikolojilerine yönelik dikkatli bir okuma, bu ilişkilerin aşka ya da sevgiye değil, çeşitli çıkar ilişkilerine dayandığını gösterir.”

Edebî teknikler

Yapıtlarda aşk ilişkilerinin fethetme ve ele geçirme kavramlarıyla kurgulandığını; avına yönelik isteğini, onu ele geçirdikten sonra yitiren avcının duygusunun yaygın bir tema olduğunu söyleyen Hülya Dündar Şahin, bunların narsisistik kişilik yapısıyla örtüştüğünü açıklıyor. Okumasının kuramsal boyutu için kapsamlı bir hazırlık yaptığı anlaşılan Dündar Şahin, Sigmund Freud’un ortaya attığı kavram ve tartışmaları geliştiren Otto F. Kernberg, Heinz Kohut, D.W. Winnicott ve Melanie Klein gibi isimlerin çalışmalarıyla oluşan Narsisizm kuramının güzel bir özetini de sunuyor.

Nahit Sırrı’nın karakterlerinin, “birbirlerinin fiziksel özelliklerine hayran olmakla, bedenlerine ilgi duymakla birlikte duygusal bir yakınlık geliştiremedikleri”; ilişkilerinin uzun süreli ve nitelikli olmadığı; “aşkı duygusal ve cinsel bir boyutu olan ve karşılıklı yaşandığında ruhu zenginleştiren bir yaşantı olarak” değil; salt fiziksel güzellik, cinsel cazibe, servet ve şöhret arzularına araç olarak gördükleri anlaşılıyor (253-54). Ortaya çıkan tablo şu ki, Örik’in yapıtlarında aşk söylemi çok ama âşık olabilen yok.

Aşk, asırlardır nice yazar ve düşünürün mesele edindiği, tartışmalı bir kavram; hayatta da edebiyatta da. Hülya Dündar Şahin’in incelemesinin aşka ve edebiyatta aşk temsillerine dair söylenecek daha çok söz olduğunu göstermiş olması, bu alandaki çalışmalara önemli bir katkı.

Bu aşamada başka bir soru akla gelebilir. Kurmaca karakterleri bir bir psikanaliz kanepesine alıp; değerlerini, ilişkilerini, aile geçmişlerini irdelemek ve onlara psikolojik bir tanı koymakla edebiyat hakkında bir şey söylemiş oluyor muyuz? Edebiyat dışı bir disipline bu denli yaslanan bir okuma, edebiyatın ve edebiyat eleştirisinin özerkliğine halel getirmez mi?

Dündar Şahin, bu olası sorunun yanıtını, özellikle kitabın “Entrikaların Yapısı” başlıklı bölümünde veriyor; bu bölümde, ana bulgusu olan narsisistik kalıbın anlatı sanatının çeşitli boyutlarıyla kurduğu bağları açıklıyor ve psikolojik yapı ile edebî yapının birbirleriyle nasıl eklemlendiğini sergiliyor. Böylelikle “psikolojik yorumlar, edebî yorumlara dönüştürülüyor” (29-30).

Bir yazarın yapıtlarında, yoğun ve tutarlı bir narsisistik yapı ortaya çıkar da o yazar, bu psikanalitik bakıştan nasibini almaz mı? Kitabın son bölümü, Nahit Sırrı’nın da tıpkı karakterleri gibi narsisistik bir kişiliğe sahip olabileceği savını tartışıyor. Böylelikle, yazardan çıkıp yapıta giden geleneksel eleştiri tersine çevrilerek yapıttan yazara doğru bir yol açılıyor. Tersine Giden Yol bu defa yazarına, Nahit Sırrı’ya yöneliyor…

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X