ISBN13 978-975-342-475-2
13x19,5 cm, 232 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Hadi Bunu Küreselleştirin!, 2004
IMF ve Dünya Bankası’na Karşı 10 Neden, 2005
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Sunuş, Roni Margulies, “Antikapitalist Hareketin Doğum Raporu", s. 1-12

Bu dizinin bir önceki kitabı Hadi Bunu Küreselleştirin! ile birlikte okunduğunda, bu kitap, Seattle'da 30 Kasım 1999 günü dünya sahnesine çıkan küresel muhalefet hareketinin adeta bir doğum raporunu oluşturuyor. Bu iki kitapta yazıları derlenmiş olan 40 küsur yazar/eylemci, sahneye çıkıp izleyicileri ilk selâmladığı anda antikapitalist hareketi oluşturanların kimler olduğunu, akıllarından neler geçtiğini, neleri amaçladıklarını, nasıl bir dünya özlemiyle harekete geçtiklerini, nasıl örgütlendiklerini tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Yazarların hemen hepsi hareket hakkında, hareketin sorunları ve geleceği hakkında düşünen, ama aynı zamanda hareketin içinde faal olarak yer alan kişiler oldukları için yazılar görgü tanıklarının heyecanını yansıtıyor; tarafsız, soğukkanlı ve soğuk, akademik kaygılar taşıyan yazılar değil. Hareketin çok yönlü tartışmalarını, çok renkliliğini, çeşitliliğini, tüm çeşitliliğine rağmen birlikte davranma kararlılığını, dinamizmini yansıtan, sıcağı sıcağına yazılmış, hareketin içinden yazılar.

Örneğin, kitapların her ikisinin de hazırlanmasına katılan ve yazılarıyla da katkıda bulunan Kevin Danaher, Seattle'daki gösterinin ve onu izleyen pek çok eylemin örgütleyicilerinden biri.

Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü'nün toplantısı engellendikten beş ay sonra, 2000 Nisanı'nda Washington'da IMF/Dünya Bankası toplantısını engellemek için yapılan gösterinin hemen öncesinde kendisiyle yapılan bir söyleşide, "Protesto gösterilerinizin amacı ne?" sorusunu şöyle cevaplıyor: "Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve Dünya Bankası saklanıyorlar, onyıllardır gezegenin tümü adına siyaset saptıyorlar, fakat kimse bu kurumların varlığının bile farkında değil... Nasıl oluyor da milyarlarca, on milyarlarca doları gezegenin bir yanından öbür yanına aktarıp duran, tüm Üçüncü Dünya ülkelerinin kaderini tayin eden kurumlar var ve bunların çalışmaları gizli olabiliyor? Bunları açığa çıkarmak istiyoruz, yılanı kayanın altından çekip çıkarmak istiyoruz... Her zamanki gibi, her şey yolundaymış gibi işlerine bakmalarını çok zor hale getireceğiz, çünkü bizce küresel bir piyasa ekonomisinde, günde 30 000 çocuğun açlıktan ölmesinin sebebi, yeterince gıda maddesi olmaması veya anne babalarının aptal olması değil... Piyasa, tüm kaynakları parası olmayanlardan parası olanlara yönlendirdiği için, bu yüzden, ölüyor o çocuklar. Biz de diyoruz ki, artık her şey yolundaymış gibi işe devam etmek yok, engelleyeceğiz bu adamları."

Hareketin kitleselleşmeye, dünya çapında yayılmaya, yeni bir kuşağı seferber etmeye başladığı o ilk günlerde şöyle diyor Danaher: "Gerçekten bir geçiş dönemi yaşanıyor. Ve bu sözleri, bu konularda sadece yazılar yazan ve ülkenin her tarafına gidip konuşmalar yapan bir kişi olarak değil, aynı zamanda bu çeşitli ağların birçoğunun yürütme kurullarında görev almış biri olarak söylüyorum. Hareketin içindeki siyaset saptama tartışmalarının içinde bulunan bir kişi olarak. Ve on yıl, hatta beş yıl önce, bu uluslararası kurumların ortadan kaldırılması gerektiğini savunan benim gibiler azınlıktaydı, bu kurumlara karşı çıkan hareketin büyük çoğunluğu reformist diyebileceğimiz unsurlardan oluşuyordu. Şimdi ise, hareketin çekim merkezi değişti, artık azınlıkta olmadığımızı düşünüyorum" (www.geocities.com/Eureka/Concourse/8751/edisi04/danaher.htm).

O günden bugüne, yukarıdaki sözlerin edildiği 2000 ilkbaharından 2004 yazına kadar geçen kısa sürede, inanması zor ölçüde yol geldik. Hareket, bir yandan tarihte eşi görülmemiş bir kitleselliğe ulaştı ve gerçek anlamda küreselleşti. Öte yandan, 11 Eylül, Afganistan ve Irak saldırıları karşısında, politikleşti de. Politikleşmek zorundaydı, çünkü (bu kitapta da görüldüğü gibi) ilk günlerinden itibaren Üçüncü Dünya ülkelerinin yoksulluğuyla çok yakından ilgilenen, bu nedenle bu ülkelerin borçlarının silinmesini temel taleplerinden biri olarak ileri süren bir hareket, dünyanın en zengin ülkesi en yoksul ülkesine saldırdığında bu saldırının nedenlerini düşünmek zorundaydı. Dünyadaki yoksulluğa, eşitsizliğe, haksızlığa karşı harekete geçen bu yeni kuşak, bu yoksulluğu sürdüren mekanizmanın unsurları olarak bir yandan IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nü, bir yandan da dev çokuluslu şirketleri görüyor ve bunları hedef alıyordu. Açık ki, yoksulluğa bir de vahşet ve ölüm katan Afganistan ve Irak savaşlarını basitçe, salt bu kurum ve şirketler temelinde açıklamak, anlamak mümkün değildi. Emperyalizm gibi kavramlara başvurmak, George W. Bush'un bir Amerikan kovboyu olmanın ötesinde neyi temsil ettiğini anlayabilmek, savaşla çokuluslu şirketler ve çokuluslu şirketlerle kapitalizm arasındaki ilişkiyi incelemek, yani dünyaya daha derinlemesine, daha kapsamlı, daha politik bir bakış gerekiyordu.

Bir yandan kitleselleşmeye devam ederken, hareket bir yandan da IMF ile McDonalds'a karşı olmanın ötesine geçerek devasa, küresel bir savaş karşıtı harekete dönüştü. Dönüşmek zorundaydı çünkü Danaher'in sözleriyle, "on milyarlarca doları gezegenin bir yanından öbür yanına aktarıp duran, tüm Üçüncü Dünya ülkelerinin kaderini tayin eden kurumlar" arasında, artık açıktı ki, sadece IMF ve DTÖ değil, Amerika ve İngiltere silahlı kuvvetleri de vardı.

Hareketin önüne daha zor, daha karmaşık politik sorunların çıkması, en önemli özelliklerinden biri "birlik içinde çeşitlilik" (yani farklı görüş sahibi insanların bir yandan harıl harıl tartışırken bir yandan da birlikte mücadele etmesi) olan bu hareketin hem içindeki çok çeşitli tartışmaları keskinleştirdi, hem önüne yeni sorular getirdi.

Danaher dört yıl önce "...hareketin büyük çoğunluğu reformist diyebileceğimiz unsurlardan oluşuyordu. Şimdi ise..." derken, ilk sınıflı toplumlardan bu yana dünyayı değiştirmek isteyen herkesin önüne çıkan temel soruya, "Reform mu? Devrim mi?" sorusuna işaret ediyordu haklı olarak. Ama "Şimdi ise, hareketin çekim merkezi değişti, artık azınlıkta olmadığımızı düşünüyorum," derken en azından abartıyordu. Dört yıl sonra, aynı temel soru hareketin önünde duruyor, tartışma giderek hararetleniyor, saflar belirginleşiyor. Bu durumda hareketin bölünmemesi, fire vermemesi, birlikte örgütlenmeye, birlikte davranmaya devam etmesi daha da çarpıcı. Bu yazının yazıldığı günlerde, iki buçuk ay sonra Londra' da yapılacak olan Üçüncü Avrupa Sosyal Forumu'nun hazırlıkları sürüyor. İngiltere'de bu sürece katılmayan sendika, sivil toplum kuruluşu, muhalefet hareketi yok denebilir. Dünyanın ilk deneysel televizyon yayınının yapıldığı Alexandra Palace'ta on binler bir araya gelecek, "başka bir Avrupa" tartışılacak, büyük olasılıkla yine Avrupa çapında bir eylem günü (bu kez neoliberalizme karşı) kararlaştırılacak. Ve toplantılarda hem Tony Blair'in İşçi Partisi'nin sıradan üyeleri, hem Socialist Workers Party'nin militanları yer alacağına ve Avrupa'nın her yanından gelen eylemciler aynı siyasi farklılığı yansıtacağına göre, keskin tartışmaların yaşanması kaçınılmaz olacak. Ama kararlaştırılan eylem gününde yine hepimiz hep birlikte sokaklara çıkacağız.

Bu "eski" sorunun yanı sıra, yeni bir soru da giderek hareketi meşgul etmeye, tartışmalara konu olmaya başladı. Neoliberalizme ve savaşa karşı muhalefet kitleselleştikçe, hareketin seferber ettiği, etkilediği, radikalleştirdiği kitleler dünyanın her yanında büyüdükçe, politik bir alternatif oluşturmak gerekmez mi? Dünyayı yönetenlerin karşısına, dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun aklına "politika" deyince ilk gelen alanda da çıkmak gerekmez mi? Avrupa'nın birçok ülkesinde bu doğrultuda, el yordamıyla da olsa adımlar atılıyor, birlikler, koalisyonlar, ortak partiler kuruluyor. İngiltere'de örneğin, savaş karşıtı hareketin bağrından doğan ve hareketin pek çok unsurunun ortak siyasi ifadesi olması amacıyla yaratılan Respect koalisyonu bu hafta Londra'daki bir ara seçimde ilk belediye meclisi üyesini çıkardı.

Bu ilk adımlar nasıl gelişecek, hareket nasıl evrilecek? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Dört yılda ne kadar yol geldiğimiz düşünüldüğünde, önümüzdeki dört yılda neler olacağını kestirmek zor, ama daha da heyecanlı günler yaşayacağımızdan kuşkum yok.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X