ISBN13 978-975-342-698-5
13x19,5 cm, 248 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Giriş, s. 15-28

İnsanlar, bulundukları ortama yeni birisi girdiği zaman genelde ya o kişi hakkında bilgi edinme ya da halihazırda sahip oldukları bilgileri kullanma çabası içine girerler. En merak edilenler o kişinin genel toplumsal ve iktisadi durumu, kendini nasıl gördüğü, çevresine karşı takındığı tavır, işinde usta olup olmadığı ve güvenilir olup olmadığı gibi konulardır. Bu bilgilerin bir kısmı sırf iş olsun diye toplanmış gibi görünse de genelde bu merakın gayet pratik nedenleri vardır. Söz konusu kişi hakkındaki bu bilgiler gözlemcilerin kendilerinden ne beklendiği ve kendilerinin karşılarındaki insandan ne bekleyebilecekleri üzerine bir önbilgi sağlayarak durumun tanımını yapmalarına olanak verir. Bu şekilde bilgilenmek söz konusu kişiden istenen tepkilerin en iyi nasıl alınabileceğinin görülebilmesi açısından yararlıdır.

Ortamda bulunanların yararlanabilecekleri pek çok bilgi kaynağı ve bu bilgiyi iletecek pek çok taşıyıcı (veya "işaret aracı") bulunabilir. Gözlemcilerin gelen kişiyi tanımamaları durumunda ise o kişinin görünüş ve tavırlarından aşağı yukarı benzer kişiler hakkında elde edilmiş deneyimlerden yararlanmaya veya daha da önemlisi, denenmemiş klişeleri o kişiye uygulamaya yardımcı olan ipuçları edinmek mümkün olabilir. Ayrıca geçmiş deneyimlerden yola çıkarak belli bir toplumsal çerçevede yalnızca belli tür insanların olabileceği varsayımında bulunabilirler. O kişinin kendisiyle ilgili söylediklerinden ya da kim ve ne olduğuna yönelik sunduğu belgelerden faydalanabilirler. Mevcut etkileşimden önceki deneyimlerinden o kişi hakkında doğrudan ya da dolaylı olarak bilgi sahibi olmuşsalar, şimdiki ve gelecekteki davranışlarını öngörmek açısından psikolojik özelliklerinin ne denli sürekli veya yaygın olduğuna dair varsayımlara başvurabilirler.

Ne var ki, söz konusu kişinin başkalarınca gözlemlendiği süre içinde, gözlemcilerin kendi davranışlarını akıllıca ayarlamaları için çok gerekli olan kesin bilgileri sağlayacak yeterli sayıda olay gerçekleşmeyebilir. Çok önemli pek çok bilgi etkileşimin olduğu yer ve zamanın dışında ya da o etkileşimin içinde gizli olarak bulunuyor olabilir. Örneğin, kişinin "hakiki" veya "gerçek" tutumu, inançları ve duyguları ancak kendi sözleri ya da istemdışı gibi görünen dışavurumsal davranışları aracılığıyla dolaylı olarak anlaşılabilir. Benzer şekilde, kişi bir ürün ya da hizmet sunmaktaysa genelde söz konusu etkileşim sırasında hemen oracıkta gerekli bulguların elde edilmesine fırsat olmayacaktır. Kimi olayları doğrudan duyularla algılanamayan birtakım şeylerin alışıldık ya da doğal işareti olarak kabul etmek zorunda kalacaklardır. Ichheiser'in terminolojisiyle,(1) kişinin öyle ya da böyle kendini ifade edecek şekilde davranması, gözlemcilerin de bir şekilde izlenim edinmesi kaçınılmazdır.

Kişinin kendini ifade etme derecesi (dolayısıyla da izlenim bırakma kabiliyeti) özü birbirinden çok farklı iki tür işaretleşme faaliyeti içerir: verdiği izlenim ve yaydığı izlenim. İlki sözlü simgeleri veya onların yerine geçen şeyleri içerir; kişi bunları yalnızca, kendisinin ve başkalarının bu simgelere yükledikleri anlamları iletmek için kullanır. Bildiğimiz, dar anlamda iletişimdir bu. İkincisi ise gözlemcilerin fail hakkında bulgu sağlayabileceği beklentisiyle değerlendirilen çok çeşitli eylemleri içerir. Buradaki beklenti, eylemin normalde o eylem yoluyla iletilen bilgilerden daha farklı nedenlerle gerçekleştirilmiş olmasıdır. Göreceğimiz gibi, bu ayrım yalnızca işin başında anlamlıdır. Tabii ki, kişi bu iki tür iletişim aracılığıyla bilerek yanlış bilgi verebilir. Bu yollardan ilki aldatma, ikincisi ise rol yapma içerir.

İletişim kavramını ister geniş ister dar anlamında alalım, bir kimse başkalarının olduğu bir ortamda olduğu zaman faaliyetlerinin taahhüde dayalı olduğu görülecektir. Büyük ihtimalle gözlemciler söz konusu kişinin iyi niyetine güvenmek zorunda olduklarını, gerçek değeri ancak o şahıs huzurlarından ayrıldıktan sonra belirlenebilecek bir şeye karşılık şu anda ona adil bir karşılık vermeye mecbur olduklarını anlayacaklardır. (Tabii ki, diğer insanlar da fiziksel dünya ile çıkarımlar aracılığıyla baş ederler, ama çıkarımın objesinin bu çıkarım sürecini bilerek kolaylaştırması veya engellemesi yalnızca toplumsal etkileşim alanında söz konusu olabilir). Gözlemledikleri şahıs hakkında yaptıkları çıkarımlara duydukları meşru güvenin derecesi, o kişiyle ilgili olarak halihazırda ellerinde bulunan bilgi miktarı gibi çeşitli etmenlere bağlıdır, fakat geçmişe ait bu tür kanıtlar ne kadar çok olursa olsun çıkarımlara dayanarak eylemde bulunma ihtiyacı tümüyle ortadan kalkmaz. William. I. Thomas'ın dediği gibi:

Gerçekte hayatımızı yaşama, karar alma ya da hedeflerimize ulaşma yollarımızın istatistiksel veya bilimsel olmadığını fark etmemiz bizim açımızdan çok büyük önem taşır. Yaşamımızı çıkarımlarla devam ettiririz. Diyelim ki size misafir oldum. Paranızı veya gümüş yemek takımlarınızı alarak kaçıp kaçmayacağımı bilemezsiniz ve bunu bilimsel olarak belirleyemezsiniz. Fakat eldeki çıkarımlara göre ben sizi soymam, siz de çıkarımlarınız ışığında beni misafir olarak kabul edersiniz.(2)

Şimdi gözlemcilerin bakış açısından onların karşısında sahnede bulunan kişinin bakış açısına dönelim. Görenlerin kendisi hakkında olumlu düşüncelere sahip olmalarını, kendisinin onlar hakkında olumlu düşünceler taşıdığını düşünmelerini, gerçekte onlar hakkında ne tür düşüncelere sahip olduğunun anlaşılmasını ya da net herhangi bir izlenim edinmemelerini isteyebilir. Etkileşimin devam ettirilebilmesi için yeterli uyumu sağlamak, aldatmak, başından savmak, akıl karıştırmak, yanlış yönlendirmek, karşısına almak veya hakaret etmek isteyebilir. Kişinin aklındaki amaç ya da bu amaca sahip olma sebebi ne olursa olsun, diğer insanların kendisine tepkilerini, özellikle de kendisine nasıl davranacaklarının denetimini elinde tutmak kendi çıkarına olacaktır.(3) Bu denetim büyük ölçüde eldeki duruma ilişkin diğer insanların oluşturdukları tanımı etkilemekle sağlanır. Bu etkileme ise diğer insanları gönüllü olarak kişinin kendi planlarına uygun davranmaya yönlendiren bir izlenim yaratacak bir ifade tarzıyla gerçekleşir. Böylece, başkalarının bulunduğu ortama giren bir kimsenin seyircilerde kendi çıkarına bir izlenim bırakacak davranışlarda bulunmak için sebepleri olacaktır. Yatakhane arkadaşları bir kızın popülerlik seviyesi hakkında ipuçlarını ona gelen telefonlardan elde ettiğinden, kimi kızların kendilerini arayacak birilerini ayarlayacaklarını tahmin edebilir ve Willard Waller'ın bulgularını öngörebiliriz:

Yatakhanede kalırken telefona çağrılan bir kızın diğer kızların kendisinin çağrıldığını duymasına yeterli fırsat sağlamak için telefona gitmeden önce bu çağrının birkaç kere daha tekrarlanmasını beklediği pek çok gözlemci tarafından ifade edilmiştir.(4)

Bu çalışmada iki iletişim türünden (verilen izlenimler ve yayılan izlenimler) sözsüz, daha dramatik ve bağlamsal olan; iletişim ister kasıtlı olarak sağlansın ister kasıtsız yine de amaçlanmamış olduğu varsayılan ikinci tür üzerinde daha çok duracağız. İncelediğimiz konuya bir örnek olması açısından, İspanya'da tatilde olan Preedy adlı bir İngilizin plajda ilk kez boy gösterdiği ânı anlatan edebi bir alıntı yapmak istiyorum:

Fakat yine de kimsenin gözünün içine bakmamaya özen gösterdi. İlk olarak, tatildeki potansiyel arkadaşlarına kendisini hiç ilgilendirmediklerini açık olarak göstermek zorundaydı. Bakışları onların içinden geçiyor, etrafından dolanıyor, üstünden atlıyordu; gözleri boşluğa dikilmişti. Sanki plaj boşmuş gibi davranıyordu. Kazara yakınlarına bir top düştüğünde, önce şaşırmış görünüyordu; daha sonra hoşuna gitmişçesine bir gülümsemenin yüzünü aydınlatmasına izin veriyordu (Nazik Preedy), şaşkın şaşkın etrafına bakınıp plajda insanlar olduğunu fark ediyordu, topu geri gönderirken yüzünde insanlara değil de kendisine yönelik hafif bir gülümseme beliriyordu. Daha sonra da umursamazca boşluğu incelemeye devam ediyordu.

Ama ufak bir gösteri sergilemenin zamanı gelmişti: İdeal Preedy gösterisi. Dâhiyane tutuş şekilleriyle isteyenlere okuduğu kitabın adını görme fırsatı veriyordu: Homeros'un İspanyolca bir tercümesiydi bu – yani klasik ama fazla iddialı değil, üstelik de kozmopolit. Daha sonra plaj örtüsüyle çantasını kum girmeyecek düzenli bir denk halinde toparladı (Metodik ve Mantıklı Preedy), yavaşça ayağa kalkarak koca vücuduyla gerindi (Koca Kedi Preedy) ve sandaletlerini bir kenara fırlattı (ne de olsa Tasasız Preedy' ydi o).

Preedy'nin denizle evliliği! Farklı ritüeller mevcuttu. İlkinde yürüyüş koşuya dönüşüyor, ardından suya dalış ve güçlü kulaçlarla ufka doğru kusursuz bir krol geliyordu. Ama tabii ki gerçekte ufka doğru değildi. Aniden sırtüstü dönerek bacaklarıyla bembeyaz köpükler saçmaya başlıyor, böylece bir şekilde istese daha da uzağa yüzebileceğini göstermiş oluyor ve sonra da suyun içinde dik durarak herkesin yüzenin kim olduğunu görmesini sağlıyordu.

Alternatif yol daha basitti. Soğuk suyun şokunu çekmeye gerek bırakmadığı gibi fazla heyecanlı görünme riskini de ortadan kaldırıyordu. Bunun püf noktası, denizlere, Akdeniz'e ve bu plajın kendisine son derece alışık olduğundan denizin içinde ya da dışında olmak pek fark etmezmişçesine davranmaktı. Bunu yaparken de deniz kıyısında ayak parmaklarının ıslandığını fark bile etmeden (kara ya da deniz onun için fark etmez ki) yavaşça, gözleri göklerde başka kimsenin göremediği hava hareketlerini inceler vaziyette yürüyordu (Yerli Balıkçı Preedy).(5)

Burada yazar, Preedy'nin kendi hareketlerinin çevresindekilere verdiğini sandığı izlenimlerle aşırı derecede meşgul olduğunu görmemizi sağlamaya çalışıyor. Preedy'nin sırf belli bir izlenim vermek için böyle eylemlerde bulunduğunu, bunun sahte bir izlenim olduğunu ve seyircilerin ya herhangi bir izlenim edinmediklerini ya da, daha kötüsü, Preedy'nin özellikle onlara bu izlenimi vermek için çabaladığı izlenimini edindiklerini varsayarak onu daha da yerin dibine batırabiliriz. Fakat burada bizim açımızdan önemli olan Preedy'nin verdiğini sandığı tür izlenimin, gerçekte de insanların kendi içlerindeki kişilerden bir şekilde (doğru ya da yanlış) edindikleri türde bir izlenim olduğudur.

Bir kişi başkalarının karşısına çıktığında eylemlerinin o kişilerin durum hakkında oluşturmuş oldukları tanımı etkileyeceğinden söz etmiştim. Kimi zaman kişi sırf çevresindekilere, onlardan almak istediği belli bir tepkiyi sağlaması muhtemel bir izlenim vermek amacıyla, ince ince hesaplanmış eylemlerde bulunarak kendini ifade edebilir. Kimi zaman ise eylemleri planlı olsa da bunun pek farkında olmayabilir. Bazen bilinçli ve kasıtlı olarak kendini belli bir şekilde ifade edebilir, ama bunu o ifadeden izlenim edinebilecek kişilerin verebileceği (belli belirsiz bir kabul ya da onay dışında) bir tepki yüzünden değil de esas olarak içinde bulunduğu grup veya kendi toplumsal statüsü böyle gerektirdiği için yapabilir. Kimi zaman bireyin rolü geleneksel olarak onu dikkatlice tasarlanmış belli bir tür izlenim vermeye itebilir, ancak bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde böyle bir izlenim yaratma peşinde olmayabilir. Öte yandan, diğer insanlar da kişinin bir şeyler iletme çabalarından doğru yönde etkilenebilirler veya durumu yanlış anlayarak kişinin amacı ya da ortadaki gerçekler tarafından desteklenmeyen sonuçlara ulaşabilirler. Ama her ihtimalde, çevredekiler kişi belli bir izlenim iletmişçesine davrandıkları sürece olaya işlevsel ve pragmatik bir açıdan yaklaşarak bireyin duruma ilişkin belli bir tanımı "etkili" bir biçimde yansıtmış olduğunu ve durumun gerektirdiği anlayışı "etkili" bir şekilde oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Çevredekilerin verdiği tepkinin bir yönü üzerinde özellikle durmaya değer. Büyük ihtimalle kişinin kendisini kendi işine gelecek bir şekilde sunacağı bilindiğinden, çevredekiler o kişide şahit oldukları ifadeleri iki kısma ayırabilirler: kişinin istediği gibi idare etmesinin daha kolay olduğu, büyük ölçüde sözel ifadelerini kapsayan kısım ve ya pek umurunda olmayan ya da üzerinde pek denetim sahibi olmadığı, büyük ölçüde yaydığı ifadelerden oluşan kısım. Çevredekiler daha sonra ifadeye yönelik davranışların denetlenemez olarak görülen yönlerini, denetlenebilir yönleri tarafından iletilenlerin doğruluğunu kontrol etmek amacıyla kullanabilirler. Burada iletişim sürecindeki temel asimetri gözler önüne serilmiş oluyor: Muhtemelen birey kendi iletişiminin yalnızca tek bir kanalının farkında iken, şahitler hem bu kanalın hem de ikinci bir kanalın farkındadırlar. Örneğin, Shetland Adası'nda bir çiftçinin eşi, Britanya anakarasından bir ziyaretçiye yöresel yemekler sunduğunda, bir yandan kibar bir gülümseme ile yediğini beğendiği yönündeki nazik sözlerini dinlerken; bir yandan da ziyaretçinin çatalını veya kaşığını ağzına ne kadar hızlı götürdüğüne, yemeği ne denli istekli şekilde ağzına attığına ve yemeği çiğnemede gösterdiği keyfe dikkat ederek bu işaretleri yiyenin ifade edilmiş hislerini kontrol etmek için kullanırdı. Aynı bayan bir tanıdığının (A) başka bir tanıdığı (B) hakkında "gerçekte" ne düşündüğünü görmek için, B'nin A ile aynı ortamda olduğu ama başka biri ile (C) konuştuğu bir durumu beklerdi. Daha sonra C ile konuşmakta olan B'yi izleyen A'nın yüz ifadesini fark ettirmeden incelerdi. A, B ile konuşmadığı ve onun tarafından gözlemlenmediği için genelde gösterdiği denetimi ve incelikli aldatmaları kimi zaman gevşetir ve "gerçekte" B hakkında hissettiklerini serbestçe sergilerdi. Kısacası, söz konusu Shetlandlı gözlemlenmeyen bir gözlemciyi gözlemliyordu.

Diğer insanların davranışın denetlenebilir kısımlarını daha az denetlenebilen kısımlarına bakarak kontrol etme ihtimali göz önünde bulundurulduğunda, bireyin, yarattığı izlenimi kimi zaman güvenilir derecede bilgilendirici olduğunu düşündüğü davranışlarla yönlendirerek bu olasılıktan yararlanmaya çalışmasını bekleyebiliriz.(6) Örneğin, daha kapalı bir toplumsal çevreye kabul edilmeye çalışırken, katılımcı durumundaki gözlemci yalnızca kendisini bilgilendiren kişi konuşurken kabul eder bir ifade takınmakla kalmaz, aynı ifadeyi söz konusu kişinin başkalarıyla konuşmalarını gözlemlerken de takınmaya dikkat edebilir. Böylece gözlemciyi gözlemleyen birisi gerçek konumunu anlayamayacaktır. Bu duruma Shetland Adası'ndan özel bir örnek verebiliriz. Komşulardan biri bir fincan çay için uğradığında, kulübenin kapısından girerken yüzünde normalde en azından sıcak ve istekli bir gülümseme izi taşırdı. Ancak kulübenin dışında fiziksel engeller olmaması ve kulübenin içinin de karanlık olması genelde eve yaklaşan misafirin fark edilmeden gözlemlenmesine olanak sağlardı. Ada halkı misafirin tam kapıya yönelirken yüzündeki ifadeyi bırakıp daha sıcak bir ifade takınmasını seyretmekten haz alırdı. Ancak, bazı misafirler böyle gözetlendiklerini tahmin ederek daha evden uzaktayken sıcak bir ifade takınarak tutarlı bir imaj oluşmasını garantiye alırlardı.

Bireyin kendisi üzerinde sahip olduğu bu tür bir denetim, iletişim sürecinin simetrisinin tekrar dengelenmesini sağlar ve potansiyel olarak sonsuza kadar sürebilecek bir gizleme, ortaya çıkarma, sahte ifşa ve tekrar ortaya çıkarma döngülerinden oluşan bir çeşit istihbarat oyununa ortam hazırlar. Burada şunu eklemek gerekir ki, çevredekiler bireyin davranışlarının bilinçli olarak yönlendirilmediği varsayılan yönlerinden pek kuşkulanmayacaklarından bu yönleri denetlemek bireyin çıkarına olacaktır. Tabii ki, başkaları kişinin davranışının kendiliğinden olduğu varsayılan yönlerini aslında manipüle ettiğini hissedebilirler ve bu manipülasyon eyleminde kişinin denetlemeyi beceremediği davranışların yansımalarını arayabilirler. Bu ise yine bireyin davranışını, bu kez ince hesap içermediği varsayılan davranışını kontrol etmek için kullanılabilir ve böylece iletişim sürecinin asimetrisi tekrar sağlanabilir. Buna eklemek istediğim tek düşünce, bir kimsenin planlanmış maksatsızlık yönündeki çabalarının ardındaki gerçeği görme becerimizin, kendi davranışımızı manipüle etme becerimize göre daha gelişmiş olduğudur. Dolayısıyla bu istihbarat oyununda ne kadar çok adım söz konusu olursa olsun, şahitler büyük ihtimalle faile göre daha avantajlı olacaktır ve iletişim sürecinin başındaki asimetrinin varlığı muhtemelen devam edecektir.

Başkalarının karşısına çıktığında kişinin bir durum tanımı yansıttığını kabul edersek, rolleri ne denli pasif olursa olsun çevredekilerin de söz konusu kişiye tepkileri ve ona yönelik davranış biçimleri aracılığıyla bir durum tanımı yansıtacaklarını kabul etmeliyiz. Normalde farklı katılımcıların yansıttıkları durum tanımları yeterli derecede birbirine uyumlu olduğundan açık çelişkiler ortaya çıkmaz. Mevcut herkesin aslında ne hissettiğini ifade ettiği ve diğerlerinin ifade ettikleri hislerle de hemfikir olduğu bir durumda söz konusu olan tarzda bir fikir birliği olacağını söylemek istemiyorum. Bu tür bir uyum iyimser bir idealdir ve zaten toplumun sorunsuz işlemesi için gerekli de değildir. Onun yerine, her bir katılımcıdan beklenen, içten duygularını bastırarak diğerlerinin de en azından geçici olarak kabul edilebilir bulacağı bir durum görüntüsü taşımasıdır. Bu yüzeysel anlaşma görüntüsünün, bu mutabakat maskesinin sürdürülmesi her katılımcının kendi arzularını, mevcut herkesin kendini en azından sözde bir bağlılık ilan etmek zorunda hissettiği değerleri öne çıkaran ifadeler aracılığıyla gizlemesiyle sağlanır. Dahası, tanımlama işinde genellikle bir çeşit işbölümü söz konusu olur. Her katılımcının kendisi için çok önemli olan ama diğerleri için aynı acil öneme sahip olmayan konularla (yani geçmiş eylemleriyle ilgili rasyonalizasyon ve gerekçelerle) ilgili geçici bir kural çerçevesi çizmesine izin verilir. O da bu anlayış karşılığında kendisi için pek önemli olmayan ama başkaları için önemli konularda sessiz ya da tarafsız kalır. Böylece bir tür etkileşimsel modus vivendi (karşılıklı anlayış) oluşur. Katılımcılar hep birlikte neler olduğu konusunda gerçek bir anlaşmadansa hangi konularda kimlerin iddialarının geçici olarak sayılacağı hakkında gerçek bir mutabakat içeren tek bir genel durum tanımına katkıda bulunurlar. Farklı durum tanımları arasında açık bir çatışmadan kaçınma konusunda da gerçek bir mutabakat söz konusudur.(7) Bu anlaşma düzeyinden "geçerli mutabakat" olarak söz edeceğim. Bu arada belli bir etkileşim ortamında sağlanan geçerli mutabakatın, başka tür bir ortamda sağlanan bir geçici mutabakattan içerik olarak çok farklı olduğunu da belirtmeliyim. Örneğin, yemekte iki arkadaş arasında karşılıklı bir sevgi, saygı ve ilgi gösterisi söz konusu olur. Öte yandan, hizmet sektöründeyse, uzman genelde müşterisinin sorunlarına yönelik tarafsız bir ilgi sergilerken, müşteri uzmanın beceri ve dürüstlüğüne yönelik bir saygı gösterisiyle karşılık verir. Ancak içerik konusundaki bu tür farklılıklara rağmen bu geçerli mutabakatların genel biçimi hep aynıdır.

Katılımcının diğer mevcut kişilerce yapılan tanım ile ilgili iddiaları kabul etme eğilimini ele alırken, kişinin başlangıçta diğer katılımcılar hakkında sahip olduğu ya da edindiği bilginin ne denli önemli olduğunun da altını çizmemiz gerekir, çünkü kişi işte bu bilgiyi temel alarak durumu tanımlamaya ve tepkisel davranış biçimleri inşa etmeye başlayacaktır. Bireyin işin başında çizdiği görüntü, onun, olduğunu iddia ettiği şeye bağlı kalmasını ve diğer bütün rolleri bir kenara bırakmasını gerektirir. Katılımcılar arasındaki etkileşim süresince doğal olarak bu ilk bilgi durumu eklemelere ve değişikliklere maruz kalacaktır, ama sonraki gelişmelerin katılımcıların başlangıç konumları ile çelişmeden gerçekleşmesi ve hatta o konumlardan hareketle gelişmesi yaşamsal öneme sahiptir. Bir kimsenin ortamdaki diğer insanlardan ne tür bir tavır talep edebileceği ve onlara karşı nasıl bir tavır sergileyebileceği konusunda etkileşimin başında bir seçim yapması, söz konusu etkileşim başladıktan sonra tavırların yönünü değiştirmekten daha kolaymış gibi görünüyor.

Elbette günlük yaşamda ilk izlenimlerin önemli olduğuna dair açık bir anlayış vardır. Dolayısıyla, hizmet sektöründe çalışanların işlerine uyum sağlamaları genellikle hizmet ilişkisinde inisiyatifi ele geçirme ve elinde tutabilme becerisine (ki bu beceri hizmet eden kişi müşterisinden sosyoekonomik açıdan daha aşağı bir konumda bulunduğunda ustaca bir girişkenlik gerektirir) bağlıdır. W. F. Whyte buna bir örnek olarak garson kızları gösteriyor:

Dikkati çeken ilk nokta iş stresi altında dik durmayı beceren garsonun öyle yalnızca müşterilerin dediklerini yapmadığıdır. Böyle bir garson müşterilerin davranışlarını idare etme konusunda da beceri gösterir. Müşteriyle ilişkiyi ele aldığımızda ilk sorulması gereken soru, "İlk hamleyi garson mu yapıyor yoksa müşteri mi?" olmalıdır. Becerikli garsonlar bu sorunun önemini fark eder....

Becerikli garson müşteriyle özgüvenle ve duraksamadan ilgilenir. Örneğin, diyelim ki yeni bir müşterinin kirli tabakları kaldıramadan ve örtüyü değiştiremeden hemen oturmuş olduğunu gördü. Müşteri kollarını masaya dayamış mönüyü inceliyordur. Garson hoş geldiniz dedikten sonra, "Örtüyü değiştirebilir miyim izninizle?" der ve cevabını beklemeden mönüyü müşterinin elinden alır ki müşteri masadan kollarını çeksin, böylece işini yapmaya koyulur. İlişki nazikçe ama katı bir biçimde idare edilir ve dizginlerin kimin elinde olduğuna dair hiçbir kuşku bırakılmaz.(8)

"İlk izlenimler" tarafından tetiklenen etkileşim aynı katılımcıları içeren uzun bir etkileşimler dizisinin yalnızca ilk halkası olduğunda, "doğru başlangıç yapmaktan" söz ederiz ve bunun çok önemli olduğunu hissederiz. Örneğin, kimi öğretmenlerin şöyle bir bakış açısına sahip olduklarını öğreniyoruz:

Üstünlüğü ele geçirmelerine asla izin veremezsin, yoksa işin biter. O yüzden baştan sert davranıyorum. Yeni bir sınıfın ilk gününde, kimin patron olduğunu anlamalarını sağlıyorum. ... Baştan sert davranmalısın, daha sonra zamanla yumuşayabilirsin. Ama yumuşak başlarsan, daha sonra sert davranmaya kalktığında sana sadece gülerler.(9)

Benzer şekilde, bir akıl hastanesinde çalışan hastabakıcılar da yeni gelen bir hastaya ilk gün kesin biçimde haddi bildirilirse ve kimin patron olduğu gösterilirse, ileride doğabilecek pek çok zorluğun önleneceğini düşünüyorlardı.(10)

Kişinin başkalarının bulunduğu bir ortama girdiğinde esas olarak bir durum tanımı yansıttığını kabul edecek olursak, etkileşim sırasında bu yansıtma ile çelişecek, yansıtmanın güvenilirliğini zedeleyecek ya da bir şekilde zan altına sokacak olaylar olabileceğini varsayabiliriz. Bu zararlı olaylar meydana geldiğinde, etkileşimin kendisi akıl karıştırıcı ve utandırıcı bir şekilde kesilebilir. Katılımcıların tepkilerinin dayandığı varsayımlardan bir kısmı işe yaramaz hale gelir ve katılımcılar kendilerini durumun yanlış tanımlandığı veya artık tanımsız olduğu bir etkileşimde saplanıp kalmış olarak bulabilirler. Böyle anlarda kendini sunuş şekli yara alan katılımcı utanç duyarken diğerleri düşmanca bir tutum takınabilir ve tüm katılımcılar kendilerini rahatsız, eli ayağına dolaşmış, kontrolünü kaybetmiş bir şekilde, yüz yüze etkileşim dediğimiz minyatür toplumsal sistem çöktüğünde ortaya çıkan anomi içinde bulabilirler.

Bir kimse tarafından yansıtılan ilk durum tanımının, ardından gelen işbirlikli etkinlik için bir plan içerdiği gerçeğinin –yani eyleme dayalı bu bakış açısının– altını çizerken, yansıtılan herhangi bir durum tanımının aynı zamanda kendine özgü ahlaki bir karakteri de olduğu yönündeki önemli gerçeği gözardı etmemeliyiz. İşte bizim bu yazıda esas olarak üzerinde duracağımız nokta yansıtılanların ahlaki karakteri olacak. Toplum belli toplumsal özelliklere sahip herhangi bir bireyin diğer insanların kendisine belli bir şekilde değer vermelerini ve davranmalarını beklemesinin o kişinin ahlaki hakkı olduğu ilkesi üzerine kuruludur. Bununla bağlantılı ikinci bir ilke ise gizlice veya açıkça belli toplumsal özellikler taşıdığını belirten bir bireyin gerçekte de iddia ettiği gibi olması gerektiğidir. Sonuçta, bir kimse bir durum tanımı yansıttığında ve dolayısıyla gizli ya da açıkça belli bir tür insan olduğu yönünde bir iddiada bulunduğunda, diğer insanlardan ona, kendi gibi kişilerin hak ettiği şekilde değer vermelerini ve davranmalarını isteyerek ahlaki bir talepte bulunmuş olur. Aynı zamanda üstü örtülü şekilde, olduğunu söylediği o belli tür dışında tüm kişilik türlerinden feragat eder(11) ve böylece o türden kişilere uygun muamele görme hakkından da vazgeçmiş olur. Çevredekiler de bunun üzerine bireyin kendilerini "olan" konusunda ve neyi "olan" olarak görmeleri gerektiği konusunda bilgilendirdiğini anlarlar.

Bu tanımsal aksamaların önemine meydana gelme sıklıklarına bakarak karar veremeyiz, çünkü eğer devamlı önemler alınıyor olmasaydı daha sık meydana gelirlerdi. Bu rahatsızlıklardan kaçınmak adına sürekli önleyici çalışmalar ve başarılı biçimde bertaraf edilememiş gözden düşürücü olayları telafi etmek için düzeltmeler yapıldığını görmek mümkündür. Kişi kendi yansıttıklarını korumak için bu strateji ve taktiklere başvurduğunda bunlardan "savunma manevraları"; katılımcı bunlara başka biri tarafından yansıtılan durum tanımını kurtarmak için başvurduğunda ise bunlardan "koruma manevraları" veya "incelik" olarak bahsedebiliriz. Birlikte ele alındıklarında, savunmaya yönelik ve korumaya yönelik manevralar bir birey tarafından başkalarının karşısında sergilenen izlenimi güvence altına almak için kullanılan teknikleri oluştururlar. Burada, her ne kadar sergilenen hiçbir izlenimin gerekli savunma manevraları olmadan varlığını sürdüremeyeceğini kabul etsek bile, izlenimi algılayanlar o algılama sırasında incelik göstermediklerinde pek az izlenimin varlığını devam ettirebileceğini kabul etmeye pek yanaşmadığımızı da eklemek gerek.

Yansıtılan tanımların aksamasını önlemek adına önlemler alındığı gerçeğine ek olarak, aynı zamanda bu aksamalara karşı yoğun bir ilginin de grupların toplumsal yaşamlarında kayda değer bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Şakalarda ve sosyal oyunlarda, ciddiye alınmaması gereken utanç verici durumlar bilerek yaratılır.(12) Korkunç teşhirler içeren fantaziler yaratılır. Meydana gelmiş, neredeyse meydana gelmiş ya da meydana gelmiş ama takdire şayan şekilde idare edilmiş aksamaların detaylarının anlatıldığı anekdotlar –ister gerçek, ister abartılı, ister hayal ürünü olsun– sık sık tekrarlanır. Güldüren, endişelere karşı bir deşarj sağlayan veya kişileri iddialarında alçakgönüllü ve yansıttıkları beklentilerinde mantıklı olmaya yönlendiren dersler olarak kullanılan bu oyunlardan, eğlencelerden, ibret verici öykülerden bol bol bulunmayan bir grup yok gibidir. Kişi imkânsız durumlara düştüğü rüyaları aracılığıyla kendini anlatabilir. Aileler tarihleri karıştırıp ne evin ne de ev sahiplerinin hazırlıklı olduğu bir anda gelen misafirden söz ederler. Gazeteciler pek manidar bir baskı hatasının meydana geldiği ve gazetenin tarafsızlığına ya da şanına gölge düştüğü zamanları anlatırlar. Memurlar müşterilerin formlardaki soruları komik şekilde yanlış anladığı ve durumun beklenmedik ve tuhaf bir tarifine işaret eden cevaplar verdiği vakaları anlatırlar.(13) Evden uzak yaşamları katı şekilde maço olan denizciler, eve döndüklerinde nasıl farkında olmadan annelerinden "lanet tereyağını uzatmalarını" istediklerinin öykülerini anlatırlar.(14) Diplomatlar ise miyop bir kraliçenin bir cumhuriyetle yönetilen bir ülkenin büyükelçisine krallarının sağlığı hakkında soru sorduğu zamanı anlatırlar.(15)

Özetlemek gerekirse, başka insanların karşısına çıktığında bir kimsenin, gözlemcilerin durumla ilgili izlenimlerini denetim altında tutmak için pek çok nedeni olacağını varsayıyorum. Bu çalışma insanların bu tür izlenimleri sürdürmek için başvurduğu yaygın tekniklerden kimileri ve bu tekniklerin kullanımında ortaya çıkan bazı sık rastlanan beklenmedik durumlar üzerinedir. Herhangi bir etkinlikle ilgili olarak bireysel katılımcılar tarafından sunulan özgül içerikleri ya da bunun işlemekte olan bir toplumsal düzenin birbirine bağlı etkinliklerinde oynadığı rolü es geçeceğim. Sadece katılımcıların etkinliği başkalarının önünde sahnelerken karşılaştığı dramaturjik sorunlarla ilgileneceğim. Sahneleneme ve sahne yönetimi aracılığıyla çözülen sorunlar önemsiz görünebilir ama oldukça geneldirler. Toplumsal yaşamın her yerinde karşımıza çıkabileceklerinden biçimsel sosyolojik analiz için ayrı bir boyut meydana getirirler.

Bu girişi buraya kadar değinilen ve ilerideki bölümlerde gerekli olacak birtakım tanımlarla sonlandırmak yararlı olacak. Bu çalışmada, etkileşim (yani yüz yüze etkileşim) kabaca fiziksel olarak aynı ortamda bulunan bireylerin karşılıklı olarak birbirlerinin eylemleri üzerindeki etkileri olarak tanımlanabilir. Bir etkileşim dendiğinde ise, belli bir bireyler kümesinin sürekli olarak birbirlerinin karşısında bulunduğu bir olaydaki tüm etkileşimler kastediliyor demektir; bu durumda "bir karşılaşma" tabiri de aynı işi görür. "Performans" ise belli bir durumda belli bir katılımcının diğer katılımcılardan herhangi birini etkilemeye yönelik tüm etkinlikleri şeklinde tanımlanabilir. Belli bir katılımcıyı ve performansını referans noktası olarak alırsak, diğer performanslara katkıda bulunanlardan seyirciler, gözlemciler veya diğer katılımcılar olarak söz edebiliriz. Bir performans sırasında gözler önüne serilen önceden belirlenmiş ve başka durumlarda da sergilenebilecek ya da oynanabilecek eylem kalıbını ise "rol" veya "rutin" olarak adlandırabiliriz.(16) Bu durumsal kavramlar kolayca bildik yapısal kavramlara bağlanabilir. Bir birey veya oyuncu aynı rolü aynı seyircilere farklı zamanlarda oynadığında, toplumsal bir ilişkinin doğması muhtemeldir. Toplumsal rolü belli bir statüye bağlı hak ve görevlerin yerine getirilmesi olarak tanımlarsak, toplumsal bir rolün bir ya da daha fazla kısımdan oluştuğunu ve bu farklı kısımlardan her birinin oyuncu tarafından çeşitli durumlarda aynı tür seyirciler ya da aynı seyirci kitlesi karşısında sahnelenebileceğini söylemek mümkündür.

Notlar

(1) Gustav Ichheiser, "Misunderstandings in Human Relations", The American Journal of Sociology LV, Eylül, 1949, s. 6-7. Yukarı

(2) Alıntı için bkz. E. H. Volkart (haz.), "Contributions of W. I. Thomas to Theory and Social Research", Social Behavior and Personality, New York: Social Science Research Council, 1951, s. 5. Yukarı

(3) Bu konuda Edinburgh Üniversitesi'nden Tom Burns'ün henüz yayımlanmamış bir çalışmasına çok şey borçluyum. Burns bütün etkileşimlerin temel temasının, tüm katılımcıların ortamda bulunan diğer kişilerin tepkilerini yönlendirme ve denetim altında tutma arzusu olduğu iddiasını ortaya atıyor. Etkileşimde bulunanların arasındaki ilişkilerin doğasını tanımlama üzerine özel bir tür denetimle ilgili benzer bir sav da Jay Haley tarafından henüz yayımlanmamış yakın tarihli bir çalışmada ileri sürülmüştür. Yukarı

(4) Willard Waller, "The Rating and Dating Complex", American Sociological Review, II. s. 730. Yukarı

(5) William Sansom, A Contest of Ladies, Londra: Hogarth, 1956, s. 230-2. Yukarı

(6) Stephen Potter'ın geniş bir kitlece okunan sağlam yazıları kısmen, manipülatörün, aslında sahip olmadığı gizli erdemleri keşfetmesi için verdiği, tesadüfi gibi görünen işaretlerle ilgilidir. Yukarı

(7) Bir etkileşim görüş farklılıklarını dile getirmeye yönelik belli bir yer ve zaman olarak kasten ayarlanabilir, ama böyle vakalarda katılımcılar, tüm savların ifade edileceği uygun ses tonu, kelime dağarcığı ve ciddiyet düzeyi konusunda görüş ayrılığına düşülmemesi ve fikir ayrılığı içindeki katılımcıların özenle birbirlerine saygı göstermeye devam etmeleri konusunda anlaşmalıdırlar. Bu tartışma ve akademik durum tanımı, ciddi görüş çatışmalarını bir anda ve makul bir şekilde mevcut herkesçe kabul edilebilir bir çerçeve içine taşıyabilir. Yukarı

(8) W. F. Whyte, "When Workers and Customers Meet", Böl. VII, Industry and Society, W. F. Whyte (haz.), New York: McGraw-Hill, 1946, s. 132-3. Yukarı

(9) Röportaj alıntısı için bkz. Howard S. Becker, "Social Class Variations in the Teacher-Pupil Relationship", Journal of Educational Sociology, XXV, s. 459. Yukarı

(10) Harold Taxel, "Authority Structure in a Mental Hospital Ward" (yayımlanmamış yükseklisans tezi, Sosyoloji Bölümü, Chicago Üniversitesi, 1953). Yukarı

(11) Bireyin ne olabileceğini kısıtlama konusunda şahitlerin bu rolü, bunu bireysel özgürlüğe temel bir tehdit olarak algılayan Varoluşçularca ifade edilmiştir. Bkz. Jean-Paul Sartre, Being and Nothingness, İngilizceye çev. Hazel E. Barnes, New York: Philosophical Library, 1956, s. 365 Yukarı

(12) Goffman, a.g.y., s. 319-27. Yukarı

(13) Peter Blau, "Dynamics of Bureaucracy" (Doktora tezi, Sosyoloji Bölümü, Columbia Üniversitesi, yakında yayımlanacak, University of Chicago Press), s. 127-9. Yukarı

(14) Walter M. Beattie, Jr., "The Merchant Seaman" (yayımlanmamış yüksek lisans çalışması, Sosyoloji Bölümü, Chicago Üniversitesi), 1950, s. 35. Yukarı

(15) Sir Frederick Ponsonby, Recollections of Three Reigns, New York: Dutton, 1952, s. 46. Yukarı

(16) Bir etkileşim rutini ile bu rutinin canlandırıldığı herhangi bir an arasında ayrım yapmanın önemi üzerine düşünceler için bkz. John von Neumann ve Oskar Morgenstern, The Theory of Games and Economic Behaviour, 2. basım, Princeton: Princeton University Press, 1947, s. 49. Yukarı

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X