ISBN13 978-975-342-525-4
13x19,5 cm, 136 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

“Sade Sefalar” öyküsünün başlangıç bölümü, s. 7-13

Alva Perry İskoç ve İspanyol soyundan gelme, kırkına gireli çok sene geçmemiş, ağırbaşlı ve çekingen bir kadındı. Yanakları aşırı çöküktü ama hâlâ hoştu. Özellikle gözleri olağanüstü duruluk ve güzellikteydi. Amcasının ucuza kiralanabilen bağımsız dairelere, daha doğrusu ülkenin bu bölgesinde hâlâ dendiği gibi akarete dönüştürülmüş evinde yaşıyordu. Sarp, koruluk bir tepenin eteğindeki ev otoyola bakıyordu. Tepenin ortasına kadar uzanan beton merdiven evin biraz aşağısında bitiyordu. Merdivenler artık yıkılmış bir enerji santralı için yapılmıştı. Kocası on bir yıl önce öldüğünden beri Bayan Perry akarında yalnız yaşıyordu; yine de gün boyu yapacak ufak tefek işler bulduğundan yalnızlığının içinde ailesine bakan bir kadın kadar çalışkandı.

Bir o kadar çekingen John Drake onun altındaki akarda oturuyordu. Bir kamyonu vardı, kereste şirketlerine serbest iş yapıyor, ayrıca bir mandıranın süt güğümlerini dağıtıp topluyordu.

Bay Drake'le Bayan Perry tepedeki evde yaşadıkları bunca yıl boyunca kuru bir selamlaşmadan öte konuşmamışlardı.

Bir gece Bay Drake evin girişinde dururken, farkında olmadan tanımaya başladığı kuvvetli ayak seslerini duydu Bayan Perry'nin. Yukarı baktı ve kadının aşağı indiğini gördü. Ölmüş kocasının kahverengi paltosunu giymişti, göğsüne bastırdığı bir kesekâğıdı taşıyordu. Bay Drake yardım etmeyi önerdi, kadın kararsız kalarak sahanlıkta durakladı.

"Bir şey değil, patates," dedi, "yine de sağ olun, onları dışarıda közleyeceğim, hanidir yapmak istiyordum."

Bay Drake patatesleri aldı, baston yutmuş gibi yürüyerek arka kapıdan çıkıp biraz aşağıya, evin arkasındaki bahçe niyetine kullanılan küçük düzlük alana indi. Kesekâğıdını yere koydu. Arka verandanın yakınında yeni yapılmış çöp ocağı tütüyordu, bahçenin ortasında da Bayan Perry'nin amcasının yaptırdığı üstü kapalı, çevresi canlı renkte suni tuğlalardan örülmüş domuz ağılı vardı. Bayan Perry arkadan geldi.

Bay Drake'e teşekkür etti ve yanında ateş yakacağı domuz ağılıyla koruluğun başlangıcı arasında mekik dokuyarak çalı çırpı toplamaya başladı. Bay Drake başka bir şey demeksizin çalı çırpı toplamasına yardım etti, böylece ateş yandığında kadın adama bekleyip birlikte patates yemeyi teklif etti gayet doğal olarak. Adam kabul edip ateşin karşısında ters çevrilmiş bir kutunun üstüne oturdu.

Bay Drake kıpkırmızı yanaklarını Bayan Perry'den biraz olsun gizlemeyi umarak yüzünü ateşin aksi yönüne, koruluğa dönmüştü. Çok utangaç bir insandı, yüzü doğuştan kırmızıydı ama yabancı kadınların karşısında öylesine koyu bir kırmızıya dönüşürdü ki açık seçik fark edilirdi. Bayan Perry niye durmadan arkasına bakıyor diye merak etti, ama adamla soru soracak kadar samimi olmadıklarını düşündü. Konuşmasını boşuna bekledi, sonra konuşmayacağını anladı ve söyleyecek bir şeyler bulmak için zihnini yokladı.

En sonunda pür ciddiyet, "Sade, alelade sefaları sever misiniz?" diye sordu.

Kadın konuşunca Bay Drake çok rahatladığını hissetti, rengi düzeldi. Utangaç olduğu kadar da dikkatli olduğundan birkaç kelimede bir duralayarak, "Bana alelade sefalarla ne kastettiğiniz konusunda biraz daha fikir verirseniz ben de size ne düşündüğümü söylerim," dedi ihtiyatla.

Bayan Perry duraksadı. "Sade sefalar," diye söze başladı, "bir sürü insanın ya da alengirli yemeklerin olmadığı." Daha çok örnek bulmak için zihnini yokladı. "Danslı, viskili, orkestralı değil de patates közlemek gibi sade sefalar... Bir piknik gibi de, yenmediği için hendeğe atılacak bir sürü fazladan yiyeceğin olduğu cinsten değil. Yetişkin insanların sarıp eve geri götürmeye çok üşendikleri için pastaları hendeğe attığını görmüştüm. Siz de böyle şeyler gördünüz mü?"

"Yok, görmedim sanırım," dedi Bay Drake.

Kadın, "Çok israf ediyorlar," diye fikrini söyledi.

Kadının konuşmayı keseceğinden korkan Bay Drake, "Öyleyse sade sefaları severim," diye söze girdi.

Kadın, "Sade sefalar Tanrı'nın gözünde daha makbuldür değil mi?" diye sordu.

Adam bu kadar kutsal ve özel şeylerden kısacık bir tanışıklıktan sonra bahsedilmesinden rahatsız olmuştu, bir türlü cevap veremiyordu. Her zaman suskun olan Bayan Perry bir kelime selinin gırtlağında şiştiğini hissetti.

Hiç girizgâh yapmadan başladı: "Kız kardeşim Dorothy Alvarez şehir merkezindeki bütün açılışlara gider. Birlikte ortalığın altını üstüne getirmemiz için beni de çağırır, ama ben gitmem. Grubundaki en şen insan odur, kocasından boşandı. Her gittikleri yere onu da götürürler. İstese her gece lokantada yer yemeğini. Kızarmış balığa, daha bir sürü şeye bayılır. Ben böyle közlenmiş patates olmadıkça ne yediğime pek aldırmam. Hepimizin sadece bir tek hayatı var, gerçek hayatımız, beşikte başlayıp mezarda biten. Dorothy'yi her gördüğümde, eğer dikkat etmezsen hayatın acılar içinde ve aç biilaç bir kenarda kalacak, sen de mezara onsuz gideceksin, diye uyarıyorum. Bir adam gökkuşağının peşinden ne kadar uzağa giderse, geride aç bir köpek gibi bıraktığı hayatına dönmesi o kadar zor olur. Bazen adam yaşlanınca hidayete erer ve hayatını bıraktığı yere dönmek için dayanılmaz bir istek duyar, ama oraya ulaşamaz – çoğu zaman. En iyisi hayatının hep yanı başında kalmaktır. Dorothy'ye, hayat üstünde birbirinden farklı milyon tane çiçek olan bir ağaç değildir, dedim." Bir dakika bunun üstünde sessizce düşünceye daldıktan sonra devam etti. "İçine bozuk paralar koyduğu bir kutusu var, ne zaman etrafta çok sürttüğünü düşünse kutudaki paralarla kiliseye mum alır. Ruhu için yapıp yapacağının hepsi bu, yetişkin bir kadın için yeterli değil."

Kadının söylediklerini dikkatle dinleyip anlamak için müthiş çaba gösteren ama kız kardeşinin çok özel bir sırrını söyler sonra pişman olur diye de çok korkan Bay Drake'in yüzü gergindi, başka her şeyi zihninden tamamen uzaklaştırmıştı. Çok ileri gidecek olursa onu durdurmak için kendini adamakıllı hazırlamıştı.

Patatesler olmuştu, Bayan Perry iki tanesini ona ikram etti. "Patates buyurmaz mısınız?" diye sordu. Rüzgâr domuz ağılının etrafında esiyordu, esinti ilk oturdukları zamana göre daha soğuktu şimdi.

"Bu sıralardaki uğultulu soğuk gecelere ne diyorsunuz? Rahatsız oluyor musunuz?" diye sordu Bayan Perry.

John Drake, "Kesinlikle oluyorum," dedi.

Kadın dikkatle adamın yüzüne baktı. "Kiraz gibi kıpkırmızı," dedi kendi kendine.

Bay Drake gözlerinde hülyalı bir bakışla, "Ilık bir iklimde yaşamayı tercih edebilirdim belki de," diyordu ağır ağır, "gerekli gereksiz durmadan yer değiştirmenin yararına inansaydım eğer. Yani ha bire oradan oraya demek istiyorum." Kızardı, hassas bir konuya geliyordu çünkü.

"Ya, ya," dedi Bayan Perry. "Durmadan yer değiştirmek iyi değil."

"Daha gençken iyice güneye, Florida'ya gitme fırsatım olmuştu," diye devam etti adam. "Bir timsah çiftliği projesinde ortaklık teklif etmişlerdi, ama timsahlar hiç güvenli değil. Çiftlik işi tutmayabilirdi; riske o kadar aldırmıyordum, palmiyeleri, hindistancevizi ağaçlarını ve buna benzer şeyleri görmek için can atıyordum. Yine de bir adamın yer değiştirmesi için çok geçerli bir nedeni olması gerektiğine inanıyordum. Sanırım sonunda beni ta Florida'lara gidip timsah yetiştirmekten alıkoyan da bu oldu. Mesele para meselesi değildi, en önemli şey paradır diye yetiştirilmedim çünkü. Sadece şimdi nasıl düşünüyorsam o zaman da öyle düşünüyordum, bir adam yaşadığı yeri terk edecekse geçerli bir nedeni olmalı – Panama Kanalı'nın inşaatında çalışmaya giden çocuklar gibi mesela, ya da bunun gibi başka haklı nedenlerle. Aksi takdirde insan doğup büyüdüğü yerde kalmalı diye düşünüyorum, o zaman hiç kimse onun hakkında 'Buraya gelip de bizim beceremeyeceğimiz neyi yapabileceğini sanıyor?' diyemez. En azından yaşadığı yeri terk edip gurbete gitmek için tek bahanesi sonunun neye varacağı belli olmayan riskli bir iş olan benim gibi bir adam için ahali böyle der diye düşünüyorum. Erkek kardeşim böyle düşünmüyor. Bir yerde üç aydan fazla asla kalmaz." Gözlerinde kederli bir ifade, başını bir o yana bir bu yana sallayarak patatesini yedi.

Bayan Perry'nin aklı başka yerlerdeydi, bu yüzden adam aniden kalkıp elini uzatınca irkildi.

Adam, "Artık gideyim," dedi, "patateslere karşılık, yarın akşam benimle bir lokantada yemek yemeye gelir misiniz?"

Kendini şehir hayatından bilerek ve isteyerek çekmiş kadın, yıllardır böyle bir davet almamıştı, ne diyeceğini bilemedi. "Bunu yapmalı mıyım sizce?" diye sordu.

Bay Drake kesinlikle gelmesi gerektiğini söyledi, kadın daveti kabul etti. Ertesi öğleden sonra Bayan Perry evin aşağısındaki alçak beton köprünün ayağında otobüs bekledi. Artık üstüne olmayan lavanta rengi bir elbise için kız kardeşinin görüşüne ve yardımına ihtiyacı vardı. Kendisi iyi dikiş dikmeyi hiç becerememişti, kadın elbisesi tadilatından da pek anlamazdı. John Drake ile buluşacağı lokantaya giderken giymek istediği elbiseyi koltuğunun altına sıkıştırmıştı.

Dorothy Alvarez bir ara sokakta, iki ailelik bir evin yarısında oturuyordu. Bayan Perry kapıyı çaldığında oturma odasındaydı, bir erkek misafirini ağırlıyordu. Oturma odası tertemizdi ama perdelerin ve eşya kılıflarının canlı renklerdeki çapraşık desenleri yüzünden içinde rahat etmek zordu, yer muşambasındaki on, on beş kez tekrarlanan siyahlı turunculu kocaman çiçek saksısı deseni de huzursuzluk yaratmada aşağı kalmıyordu.

Dorothy perdeyi açıp kapıyı kimin çaldığını görmek için dışarıya bir göz attı. Orantısız yanakları pespembe boyalı, kıvırcık saçlı ufak tefek bir insandı.

Gelecek haftadan önce gelmesini beklemediğinden, dışarı bakıp da kız kardeşini görünce çok şaşırmıştı.

"Ooo," diye bağırdı Dorothy.

Misafiri, "Kim gelmiş?" diye sordu.

"Kız kardeşim. Gitsen iyi olur, benimle konuşacak çok önemli bir şeyi olmalı. Arka kapıdan çıkarsan daha iyi olur. Yabancılarla burun buruna gelmekten hoşlanmaz."

Adamın canı sıkılmıştı, Dorothy'ye hoşça kal demeden çıktı. Kadın kapıya koşup Bayan Perry'yi içeri aldı.

Onu oturma odasına götürüp, "Otursana," dedi. "Otur da anlat neler oldu." Cam bir tabağa kesekâğıdından biraz akide şekeri koydu.

"Bu elbiseyi üstüme uydurmanı istiyorum ya da tadilatı için bana yardım etmeni," dedi Bayan Perry. "Bu akşama istiyorum. Caddedeki lokantada komşum Bay Drake'le buluşacağım, sende giyinir öyle giderim diye düşündüm. Tadilatı sen yaparsan ücretini veririm."

Dorothy'nin yüzü asıldı. "Öz kardeşine niye para teklif ediyorsun?"

Bayan Perry sessizce ona baktı. Cevap vermedi, sebebini kendi de bilmiyordu. Dorothy kardeşine giydirdiği elbisenin orasına burasına topluiğneler soktu. "En sonunda dışarı çıktığına memnun oldum," dedi. "Kolye takmak ister misin?"

"Fazladan bir dizi boncuğun varsa alabilirim."

Dorothy her zamanki patavatsız tavrıyla "Ne diyeyim, umarım sana uygun bir adamdır," dedi. "Âşık olup o çirkin evde ömür tüketmeyi bırakman, buralarda bir sokağa yerleşmen için varımı yoğumu verirdim. Bir düşün, her şey çok farklı olurdu benim için. Sevdiğin, değer verdiğin bir kocan olsaydı senin de keyfin daha yerinde olurdu. Sonuncusu gibi değil... sanırım ümit etmekten ve düş kurmaktan vazgeçmeyeceğim asla," diye ekledi asabiyetle, çünkü kardeşinin bu konuları konuşmaktan hiç hoşlanmadığı her zamanki gibi kafasına çok geç dank etmişti. "Sanma ki," diye başladı güvensizce, "burada hep hayatımdan memnunum. Senin kadar akıllı uslu ve ciddi değilim tabii..."

Sabırsızca öbür yanını dönen Alva Perry, "Ne diyorsun anlamıyorum," dedi. "Dışarıda yemek yiyeceğim."

"Keşke bana daha yakın olsaydın," diye yakındı Dorothy, "Bazı geceler bu odada efkâr basıyor."

Bayan Perry, "Çok efkârlandığını sanmam," dedi kısaca.

"Madem dışarı gideceksin, neden neşelenmiyorsun?"

"Neşem yerinde," diye cevap verdi Bayan Perry.

Bayan Perry lokanta kapısını arkasından kapattı, her bölmeye belli etmeden bakıp arkadaşını arayarak bütün salon boyunca yürüdü. Görünüşe bakılırsa daha gelmemişti, o da boş bir bölme seçti, içine girip ahşap sıraya oturdu. Çeyrek saat sonra adamın gelmeyeceğine kanaat getirdi, bunun yarattığı büyük incinmeyi bastırıp bütün dikkatini yemek listesine vererek Bay Drake'i aklından çıkarmayı başardı. Listeye göz atarken kancasını çözdüğü boncuk dizisini çantasına tıktı. Bay Drake geldiğinde garson kadını çağırmış domuz sipariş ediyordu. Adam utangaç bir gülümsemeyle onu selamladı.
(...)

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X