Sabiha Banu Yalkut:
"Melek Tavus’un aklı"
Ali Çakmak, Emine Bora, Postexpress, Nisan 2002
Kitabınızda Ezidiliğin tarihini ya da ritüellerini derinlemesine açıklamak ya da tanıtmak gibi bir amacınız yok. Bu, Türkiye'de bu konularla ilgili epey yayın olduğunu düşünmenizden mi kaynaklanıyor?

Hayır. Ben bu çalışmayı kitap olarak yayımlamak üzere yapmadım aslında. Berlin Hür Üniversitesi Etnoloji Fakültesine master tezi olarak sundum. Bu nedenle her şeyden önce bu disiplinin çerçevesi içinde konuya yaklaşmaya çalıştım. Yani, göç sonucu kendilerini yepyeni bir ortamda bulan Ezidi cemaatinin geçirdiği değişim benim tezimin konusu.

Daha sonra Berlin'de, özellikle Yakın ve Orta Doğu'yla ilgili çalışmaları yayımlayan "Das Arabische Buch" Yayınevi'nin sahibi merak ettiği için tezimi okumak istedi. Tezi hem ilginç bulduğu hem de bu konuda ilk çalışma olduğu için yayımlamaya karar verdi. Türkçe baskısı için ise sadece yeniden önsöz yazdım.

Ezidi ritüellerini tek tek ele almadım. Ancak incelediğim örnekte bu ritüellerin altında yatan genel düşünceyi dinbilimci olarak açıklamaya çalıştım.

Sizce, epeyce mitik, efsanevi yorumlamaları olan Ezidi dininin büsbütün rasyonel, "modern" bir açıklaması olabilir mi? Tezinizin kapsamının nispeten "dar" tutulmasının bununla ilgili bir yanı var mı?

Tezimin kapsamını "dar" tutuğum konusunda sizinle aynı fikirde değilim. Ben tarihçi ya da ilahiyatçı değilim. Bu disiplinlerin alanına girmek gibi bir iddiam yok. Hiçbir dinin tamamen rasyonel bir açıklaması olabileceğine inanmıyorum. Ayrıca Ezidiliğin diğer dinlerden daha fazla efsane barındırdığı görüşünde de değilim. Somut bir örnek vermek gerekirse; müslümanlığın halk arasında yaygın olan biçimini ele alacak olursak efsaneler konusunda ne kadar zengin olduğunu görürüz, ya da İsa'nın mucize yarattığına ve Tanrı'nın Oğlu olduğuna inanan bir hıristiyanın da anlattığı olağanüstü hikâyeleri düşünecek olursak yine zengin bir repertuarla karşılaşırız. Hâlâ Almanya dahil Avrupa'nın birçok ülkesinden Meryem Ana'nın göründüğüne inanılan yerlere, her yıl binlerce kişi akın ediyor. Efsaneler hep yaşıyor. Yalnız zamanın gereklerine göre değişiyor kanımca. Dolayısıyla dinleri statik sistemler olarak algılamıyorum.

Ezidilik esas olarak bir dinin yarattığı bir ulus, etnik topluluk kavrayışına mı dayanıyor yoksa Ezidi halkının dini mi söz konusu olan? Bu bakımdan Yahudi dinine benzer öğelerle karşılaşıyor muyuz?

Etnik kimlik dini kimlik ayrımı milli devlet kavramıyla ortaya çıkmış, oldukça yeni bir anlayıştır. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki "Millet" kavramına bakacak olursak burada dini kimliğin ön planda olduğunu görüyoruz. Dini ve etnik kimliğin ayrışarak, etnik kimliğin ön plana çıkması daha sonra gerçekleşmiştir.

Kürt milliyetçisi bir Ezidi için, Ezidi kimliği, Kürt kimliği içerisinde bir alt kimliktir. Kürt milliyetçiliği her şeyden önce bir ortak Kürt kültürünün varlığından yola çıkar ve Yezidilik de bu çerçeve içinde, yani kültürel anlamda önemli bir rol oynar. Böylece bu tip milliyetçi anlayışlarda yaygın olduğu üzere, dinin kültüre indirgendiğini görüyoruz. Kendini Alman Ezidisi olarak kabul eden bir kimse için Ezidilik her şeyden önce dini bir kimliktir. Alman toplumunun bir parçası olmayı arzu eden Yezidi cemaatlerinde Ezidiliğin Kürtlükle olan bağlantısı daha ikincildir. Kürtçe, her şeyden önce Yezidilerin milli değil dini dilidir. Bu gelişme benim tez çalışmamdan sonra daha da kristalleşti. Özellikle Oldenburg Ezidi Cemaati'nin temsil ettiği bu görüşe yakın Yezidilerin web sitesi, www.yeziden.de'de bu gelişme gayet iyi izlenebilir. (Ezidi-Eziden-Ezîdi kelimeleri ile aranarak pek çok web sitesine ulaşılabilir.)Bu konuda çalışmalarıma devam ediyorum. Gerçekten çok ilginç bir süreç.

Buna benzer bir gelişme Aydınlanmadan itibaren Yahudilikte de görülmüştü. Yahudilikte de Ezidiliğe benzer bir anlayışla dini ve etnik kimliğin örtüştüğü görüşünde olanlar var. Örneğin 1885'te, ABD'de Pittsburg Yahudi Platformu kendilerini, artık bir millet olarak değil bir dini cemaat olarak kabul ettiklerini açıkladı. Platform, İsrail'e dönmeyi öngörmediklerini, Amerika'yı vatanları kabul ettiklerini söylemişti. Hepimizin bildiği gibi bu tarihi gelişimi geriye döndüren İkinci Dünya Savaşı öncesi yaygınlaşan antisemitizm ve Holocost olmuştur. Yoksa dünyanın her yerinde, en azından Avrupa ve Amerika'da pek çok Yahudinin etnik kimliği yaşadığı ülkeyle örtüşmüştü.

Her dinde olduğu gibi Ezidilikte de narsisistik bir köken açıklaması var: Melek Tavus Tanrı'nın ilk yarattığı varlık, Ezidiler de onun "seçilmiş" halkı. Bu "necip millet" kavrayışı, neden Yezidilikte diğer milletleri aşağılamaya dönüşmüyor? Siyasal karşılığı neden yok? Azınlık oldukları için mi?

Bu seçilmiş halk anlayışı çoğu kez yanlış anlaşılıyor. Bu bence Yahudilik için de geçerli. Her iki dinde de bu anlayışı, "kendilerini üstün insan olarak görüyorlar" gibi yorumlamamak gerekir. Ayrıca kendini bir grup olarak algılayan her insan topluluğunda etnosentrizm olgusuyla karşılaşıyoruz. Bu, Yezidi ve Yahudilerde "seçilmiş" olmak gibi bir kavramla dile getiriliyorsa, onların diğerlerinden daha fazla ya da daha az narsisist olduğunu düşünmemek gerek. Yani her toplumda bulunabilen bir anlayış otomatik olarak aşağılamaya dönüşmez. Toplumlar arasındaki ilişkilerin sadece birbirini aşağılamaya dayandığını sanmıyorum. Tarihin belirli anlarında bu gibi düşünceler pek çok nedenden dolayı aşırı ideolojik biçimler almıştır ve almaktadır. Yahudiler de Aydınlanmayla birlikte gettolarının dışında gelişmelerine izin verildiğinde, içinde bulundukları toplumu aşağılamak bir yana, o toplumun en verimli üyeleri olmuşlar ve her şeyden önce o toplumun bir üyesi olarak cemaatlerine değil yaşadıkları topluma büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bunun için Aydınlanma ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki dönemde Almanya'ya bakmamız yeter. Alman bilim ve sanatına damgasını vurmuş pek çok kişi Yahudi kökenli Almandı. Aynı şeyin Yezidiler için de geçerli olduğu görüşündeyim. Ayrıca tabii ki iktidar ve güç ilişkileri bir grubun şekillenmesinde rol oynar. Ancak seçilmiş kavramının bu bağlamda özgün bir rol oynamış olduğuna inanmıyorum.

Ezidiliğin orijinal bir kökeninin olmadığı, senkretik bir din olduğu tezleri yaygın. Sizce de Zerdüştlük, İslamiyet ve Hıristiyanlığın orijinal bir bileşimi midir Yezidilik?

Gerek Kuran gerek İncil'in hem Tevrat'tan hem de diğer dini metinlerden etkilendiği bilinen bir gerçekken, Ezidiliğe orijinal bir köken aramaya çalışmanın doğru olduğuna inanmıyorum. Bütün düşünceler ve inançlar tarih içinde birbiriyle etkileşim halinde çeşitli şekiller almıştır. Bu anlamda her birine hem senkretik hem orijinal diyebiliriz. Yezidiliğin istenirse Hinduizm ve Budizmle de yakın akrabalığı bulunabilir. Hatta hepsinin kökeninin Ezidilik olduğu da iddia edilebilir. Ancak elimizde bunları ispat edebilecek somut bulgular yokken bu konuda tartışmak yararlı değildir.

Ezidiliğin çok zengin bir mitolojik açıklamalar dizgesine sahip olması bu durumun bir sonucu gibi yorumlanabilir mi?

Ben Doğu'da bulunduğum sırada Sünni ya da Alevi köylerde de pek çok mitolojik hikâye duydum. Ancak benim araştırma konum bunlar olmadığından not etmedim. Bu hikâyelerin pek çoğu, bazı nüanslar dışında birbirine benzerdi. Mesela Mayıs 2002'de, Bielefeld'de Alevilerin düzenlediği bir sempozyuma katıldım. Konuşmacılardan biri İç Anadolu ve Karadeniz (Tokat) Alevileri üzerine yaptığı araştırma üzerine bir tebliğ verdi. Coğrafi olarak çok uzak olmalarına rağmen tebliğde yer alan bazı hikâyeler Yezidilerinkine şaşılacak kadar benziyordu.

Ezidiliği diğer dinlerden ayıran unsurlardan biri de cehennem inancının olmayışı. Ceza ve ödül sistemi özellikle müslümanlıkta çok önemli. Günah işleyen cehenneme gider! Cehennem zaten varolmadığına göre cennetten de söz edilemez. Öyleyse Ezidileri "günah"tan alıkoyan ne?

Ezidiler ruh göçüne inanırlar. Yani bu dünyada yaptığın iyilikler ve kötülüklere göre dünyaya, yeniden nasıl geleceğin de belirlenir. Öbür dünyada sorgulandığında her Ezidi sadece kendi eylemlerinden değil ahret kardeşinin eylemlerinden de sorumludur. Ahret kardeşiyle birlikte yargılandıktan sonra, bu dünyada "cennet" ya da "cehennem"lerini bulacaklardır. İnsana yeryüzünde azap verecek bir varoluşa mahkûm doğmak korkusunun insanı "günah işlemekten" alıkoymağa yeteceğini sanıyorum.

Kitabı, yazılı kuralları olmayan, şifahen anlatılan hatta her bir Ezidinin şahsi yorumunu bile mümkün kılacak derecede esnek bir dinin sistematik hale gelmesi mümkün mu?

Elbette mümkün. Ezidilerin de Alevilerde olduğu gibi Kaval ve Beyt dediğimiz ve yüzyıllardır sözlü olarak nesilden nesile aktarılmış çok zengin bir edebiyatı var. Sadece ben değil pek çok kişi bu edebiyatın Kürtçe'nin en güzel deyişleri, şiirleri arasında olduğu kanısında (maalesef kitabımda bunlardan örnek verme imkânım olmadı). Bunlar dini içerikli tabii ki ve yavaş yavaş yazıya geçirilmeye başlandı. Bunlardan bazılarına dua niteliği de kazandırılmak isteniyor. Ayrıca Ezidi ritüellerini metne geçirme girişimleri var. Sonuç olarak kitapta da belirttiğim gibi, efsane ve ritüellerin tüm çeşitliliğine rağmen dinin esas kuralları itibariyle anlayış ve düşünce ortaklığı var.

Ezidilerin tarihsel, siyasal açıdan Hıristiyanlığa daha yakın durdukları söylenebilir mi? Sözgelimi Ezidiler I. Dünya Savaşı sırasında Ermenileri koruyor. Ayrıca Süryanilerin bulunduğu yerlerde, örneğin Mardin-Midyat'ta, daha rahat yaşıyorlar.

Bu durum sizin de belirttiğiniz gibi tarihi ve siyasi koşullardan kaynaklanıyor denebilir. Böyle bir kuralın olduğu söylenemez. İttifaklar her zaman koşullara göre değişir. Örneğin Almanya'da bazen müslüman Türk ve Kürtlerle Ezidilerin görece yakın ilişkiler içinde olduklarını görüyoruz. Bunun nedenleri arasında göçmen olmaları dolayısıyla benzer zorluklarla karşılaşmaları ve ne de olsa birbirlerinin kültürünü Alman kültüründen daha iyi tanımaları olabilir. Ayrıca Almanya hâlâ Alman-yabancı ayırımı konusunda fizyolojinin rol oynadığı bir ülke. Yani bir Ezidiyle karşılaşan bir Alman onu dış görünüşü nedeniyle sık sık "Türk" ve "Müslüman" olarak nitelendirebiliyor. Sizin bu sorunuz geçen yıl bir Ezidi dostumla yaptığım sohbeti aklıma getirdi. Bana, "Yahu, son zamanlarda burada Türklerin avukatı oldum. Müslümanların bile avukatlığını yaptığım oluyor. Bazen öyle haksız yere saldırıyorlar ki Almanlar adamlara; o an ben de kendimi onlardan sayıyorum," dedi. Almanya'da tanıdığım herhangi bir siyasi gruba dahil olmayan birçok Ezidi özellikle Türklerle arkadaşlık etmekten hoşnut olduklarını, zira bunların çoğunluğunun Yezidiliğin adını bile duymamış olduklarından kendileriyle önyargısız bir ilişkiye başlayabildiklerini söylediler.

Batı Avrupa dışındaki Hıristiyan ülkelerde Ezidilerin durumu bu açıdan ne gibi özellikler gösteriyor? Sözgelimi Ermenistan, Gürcistan, Rusya'daki Yezidiler günlük hayatlarında dini ritüellerini uygularken sıkıntı çekiyorlar mı?

Bu konuda sistematik bir çalışma yapmadım. Ama son zamanlarda sık sık özellikle Gürcistanlı Yezidilerle temasım oldu. Birlikte yaşama konusu, hemen hemen her zaman siyasi yanı ağır basan bir mesele. Ezidiler Sovyetler Birliği zamanında görece yükseliş yaşamış bir grup. Anlaşılan kendilerine karşı Yahudilere olduğu gibi tarihsel bir düşmanlık duyulmamış. Zaten oralara 1915'ten sonra Anadolu'dan göç etmek zorunda kalmışlar. Bu açıdan pek dikkat çeken bir grup da oluşturmadıklarından belki geleneklerini sürdürmekte ya da ritüellerini uygulamakta bir sıkıntı çekmemişler. Tanıştığım Ezidiler arasında hem Sovyetler Birliği yanlısı hem de dini bütün olanlar vardı. Yaşadıkları deneyim sonucu bu iki anlayışı birbirine karşıt olarak değerlendirmiyorlar; en azından bazıları. Yezidiler için asıl felaket Sovyetlerin yıkılmasıyla hız kazanan milliyetçilik olmuş. Ezidiler, özellikle Gürcistan'da bu paramiliter güçlerin saldırılarına uğradıklarını söylüyorlar. Yani antisemitizmin buralarda hortlaması neticesi Yahudi kökenli Sovyet vatandaşlarının yaşamak zorunda kaldıkları sorunları onlar da yaşamış. Bu zor günlerinde kendilerine yardımcı olanlar arasında Yahudi kökenlilerin çoğunlukta olduğunu söyleyenler de oldu. Son zamanlarda sıkıntılarının arasında, giderek daha da sık faaliyet göstermekte olan Yehova Şahitleri ve diğer Hıristiyan misyonerler yer alıyor.

Ezidi inancına göre eğer Tanrı yarattıklarından kayıtsız şartsız itaat beklemiyorsa Ezidi toplumunun daha "laik", "esnek", "modern" bir din teorisine ve uygulamasına sahip olması gerekmez mi? Oysa çok katı ritüelleri var.

Hayır böyle bir gereklilik kendiliğinden ortaya çıkmaz. Burada sözü geçen akıl kavramı, Aydınlanmanın akıl kavramıyla karıştırılmamalıdır. Ezidilikte akıla verilen içerik, sonuç olarak bu dinin dünyanın yaradılışına ilişkin anlayışından (kosmogenisinden) kaynaklanıyor. Özet olarak bu anlayışa göre dünya yaratıldıktan sonra, her ne kadar Melek Tavus'un denetimi altında da olsa kendi başına işleyen bir sistem oluşturuyor. Bu sistemin işlerliğini de akıl sağlıyor. Akıl dünyevi bir kavram. Yani dünyayı şekillendirmeğe ve anlamaya yarıyor.

"Şu anda Yezidi toplumu bir eşikte" diyorsunuz. Eşiğin ardında onları nasıl bir din teorisi ve uygulaması bekliyor?

Bu konuya ilişkin araştırmalarımı halen sürdürüyorum. Tabii ki böyle bir süreç hem epey uzun sürüyor hem de içerisinde yaşanılan toplumdaki siyasi ortamdan, toplumsal gelişmelerden etkileniyor. Kısaca şimdiye kadar edindiğim izlenimden durumu şöyle özetleyebilirim: Türkiye ne kadar demokratikleşse de büyük bir Ezidi geri dönüşünün olabileceğini düşünemiyorum. Tabii ki yaşlıların bir kısmı geri kalan ömürlerini doğdukları topraklarda geçirmek isteyeceklerdir. Böyle bir imkân bulurlarsa da elbette çok iyi olur. Ama burada doğanların büyük kısmı iki ana dille büyüyor, Kürtçe ve Almanca. Ezidi cemaati burada toplumsal elit yaratmaya çalışıyor. Araştırmalarıma göre Ezidi öğrenciler arasında en çok tercih edilen bölümler arasında başta Hukuk ve Tıp fakülteleri geliyor. Ziyaret ettiğim cemaatlerin hemen hemen hepsi giderek daha çok Almanlarla iletişim kurarak, Yezidiliği anlatmaya çalışıyorlar. Fizyonominin hâlâ büyük bir rol oynadığı Almanya'da aksansız Almanca konuşmak yetmiyor. Diyalog kurabilmek ve cemaat olarak kabul görmek çok önemli. Ezidiler gibi kırsal kesimden kitlesel olarak göçüp, kendilerini Avrupa'nın göbeğinde bulmuş bir topluluk için bu süreç diğerlerininkinden de zorlu. Buraya adapte olabilmeleri için, birlikte yaşamaya yani Almanların deyimiyle gettolar kurmaya mecburlar. Yaşlılarının bakımı lazım. Cemaat birlikte yaşarsa bir altyapı oluşturabiliyor. Mesela yiyecek maddelerini toptan daha ucuza alabiliyorlar ya da 40 kadar haneye birkaç araba yetiyor. Aslında bu gibi şeylerin Yeşillerin hoşuna gitmesi ve bu "Gettoları" desteklemesi lazım diyeceksiniz ama işler öyle olmuyor. Almanya bu konuda Kanada ya da Amerika örneğinden farklı olarak, bu gibi cemaatlerin oluşmasına mani olmaya çalışıyor. En azından entegrasyonu engelleyen oluşumlar olarak bakıyor. Entegrasyonu önleyen asıl bu anlayış. Ayrıca bu yerleşim yerleri asla "Getto" karakteri de taşımıyor. Bence bu oluşumların olumlu yanı cemaatin üyelerine maddi olduğu kadar manevi bir destek de sağlaması. Öte yandan, en azından geçiş dönemi için elzem olan bu tip oluşumların problemli tarafları da yok değil. Cemaatler üyeleri üzerinde baskı kurduklarından grup hakları ve birey hakları arasındaki çelişki, çözümü neredeyse imkânsız bir sorun. Bu gelişmeleri göz önünde bulundurursak dini dönüşümün de bu sosyal dönüşümün ihtiyaçlarına karşılık vermesi kaçılmaz oluyor.

Bu çerçevede diasporadaki Ezidi toplumunun iç hiyerarşisi çözülüyor mu? Kast sistemi, şeyh, pir, mürit gibi statülerde ciddi değişimler sözkonusu mu?

Elbette. Avrupa'daki gelişmiş sanayi toplumlarında, daha ziyade kırsal alanlardaki ihtiyaçlara göre düzenlenmiş bu yapıların dönüşüme uğraması kaçınılmaz.

Bu değişim geleneksel Ezidi tabularını (daire, lacivert renk giymeme vs.) esnetiyor mu?

Karşılaştığım Ezidilerin (Türkiye'den gelenlerin yanı sıra Ermenistanlı, Gürcistanlı, Suriyeli ve Iraklı Ezidiler) özellikle de orta yaşlı ve gençleri arasında, bu gibi tabulara itibar edenlere pek az rastladım. Sadece 55-60 yaş üzerindeki bazı Ezidiler bu gibi tabuları koruyorlar.

Endogami ciddi bir sınırlama. Bu sorunu aşmak için neden önce Aleviler düşünülüyor?

Alevilerle aralarında pek çok benzerlikler var. Birçok Ezidi, Alevilerin aslen kendi kökenlerinden geldiğine ancak tarih içinde bir kopuş yaşamak zorunda kaldıklarına, baskılar sonucu takiye uygulamak zorunda kalan Alevilere gerçek kökenlerinin unutturulmaya çalışıldığına inanıyorlar.

Kitabınızda hem "Şiilerin yaşadığı yerlerde Ezidilerin durumu vahimdi," diyorsunuz hem de diasporadaki Ezidilerin Alevilerle evlenmek, ilişki kurmak konusunda daha istekli olduğu söyleniyor. Burada bir çelişki yok mu?

Şiilikle Anadolu Aleviliği arasında bir bağlantı kurmak çok güç. Bildiğim kadarıyla Alevilerin büyük bir çoğunluğu da kendilerini Şiiliğin bir kolu olarak nitelendirmiyorlar.

Alevilerin bazı ritüelleri mi (kirvelik, pir, ahret kardeşliği-musahiplik vs.) yakın bulunuyor?

Evet.

Ezidi ziyaretlerine, müslümanların gazabından kurtulmak için "Ayet-el Kürsi" asılıyormuş. Örneğin "kirvelik" kurumu da bir bakıma yabancılarla çevrili bir toplumda, kendini korumaya alma yolu gibi çalışıyor. "Sünnet" uygulaması için de bu söylenebilir değil mi?

Ezidi ziyaretlerine Ayet-el Kürsi asıldığını bilmiyordum. Bunun nedeninin sadece gazaptan kurtulmak için bir takiye mahiyetinde olduğu fikrinde değilim. Zira Ezidilik, başka dinlerin öğelerini bünyesinde barındırabilen bir yapıda. Ezidilerin dünyasında, kendilerinin dışındakilerin de bir yeri olduğu evlerindeki duvar süslemelerinden de hemen belli olur. Kimilerinin duvar halılarında Hazreti Ali'yi elinde Zülfikâr, Düldül'e binerken, kimilerininkinde ise Hazreti İsa'yı son yemeğinde görebilirsiniz. Gürcistan'dan mülteci olarak Almanya'ya gelmiş bir Ezidi ailesinin duvarında Kuran'dan bir ayet asılı olduğunu görmüştüm. Bana bu ayetin kendilerine uğur getirmesi dileği ile Afganlı mülteci dostları tarafından hediye edildiğini söylediler. Bunu sevinçle karşılayan aile, bu ayetten medet de umuyordu. Ayrıca ben gruplar arasındaki ilişkinin bu kadar taktiksel bir düzeyde ele alınabileceğini sanmıyorum.

Döngüsel zaman anlayışı, kıyamet fikrinin olmayışı, reenkarnasyon, ruh göçü gibi öğeler Ezidiliğin mistik, metafizik izahına yol açıyor. Bu açıdan Avrupa düşüncesi bunu kavramakta çok mu güçlük çekiyor?

Platonla başlayıp Yeni Platoncularla dini mistisizmi etkilemiş olan Yunan düşüncesi, mistik Hıristiyanlığa asla yabancı olmayan bir düşüncedir. Ezidiliğin bugün Avrupalılara yabancı gelmesinin nedeni, yazılı sistematik bir din olmaması, kesin kategorilerle dünyayı algılamaması ve hâlâ sözlü geleneğe dayanmasıdır.

"Müzik Ezidi dininde çok önemli" diyorsunuz. Dinsel kaynaklarından uzaklaşmış bir Ezidi müziği var mı? Def (erbane) ya da kaval dışında enstrümanlar kullanılıyor mu?

Var. Geldikleri bölgeye bağlı olarak Ezidiler arasında tambur, saz, kemençe, gitar gibi çalgılar kullanılıyor. Ezidiler her toplumda müzisyen kimlikleriyle tanınırlar. Aleviler gibi dini müzik dışında günlük hayatlarında da müzikle iç içeler.

Ezidilikte din değiştirenlere nasıl bakılıyor? Çünkü tarih boyunca çok din değiştirmek zorunda kalmışlar.

Tarih boyunca pek çok kez din değiştirmeye zorlanmışlar ifadesi daha doğru. Bu yüzden de kıyıma uğramışlar. Pek çoğu öldürülmüş... Din değiştiren Yezidi, cemaatten çıkarılır ve geri dönüş asla mümkün değildir. Bu yüzden zaman içinde cemaatte büyük bir azalma görülmüştür.

Bir de şöyle bir yaklaşım var: Şu ana kadar Ezidilikle ilgili bildiklerimiz genellikle dışarıdan gözlemlerden çıkardığımız şeyler. Eğer Ezidiler bir gün daha sistemli bir şekilde kendi din ve tarihlerini açıklamaya girişirlerse şimdiye kadar bildiklerimizin çoğunun yanlış olduğunu göreceğiz" şeklinde iddialar var. Kitapta örneğin Ezidi ileri gelenlerinden Cengizhan'ın söyledikleri de ("İki kitap da bizim değil") bunu destekliyor. Ne dersiniz?

Ezidi şeyh ailesinden gelen Cengizhan'a göre özellikle 19. yüzyılda Avrupalı gezginlerin Ezidilere ilişkin yazdıkları eserlerde hem oryantalist bakış açısını, hem de müslüman ve hıristiyan komşuların ön yargılarının sorgulanmadan benimsendiğini fark etmek mümkün. Batı kaynakları arasında bu yaklaşıma sık sık rastlandığı fikrini paylaşmamak bence de mümkün değil. Ezidiler hem Avrupalılara hem de komşularına çok egzotik bir grup gibi geldiklerinden, kendilerine çok yüzeysel yaklaşılabiliyor. Ayrıca Ezidi kutsal kitaplarının orijinalliğine ilişkin ciddi şüphelerin olmasının bir nedeni de kitapların sadece Laliş'te ve ruhanilerin tekelinde bulunması. Laliş pek çok kez talan edilmiş, saldırıya uğramış bir yer. Elde bulunan nüshalar okunduğunda da insanda bazı ara sayfaların kaybolduğu izlenimi uyanıyor.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X