ISBN13 978-975-342-547-6
13x19,5 cm, 48 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Yeşil Gözler, 1990
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Erkan Canan, “Sevgiyi aramanın destanı”, Radikal Kitap Eki, 3 Şubat 2006

Bir anlamda ilk edebi eserler olan destanlar, bize, hiçbir maddi kaynağı olmayan, kadın ve erkeği aşan aşklardan bahsederdi. Bu metinlerde, kadın ve erkek sanki sadece yüce bir sevginin araçları, bedenlerüstü bir aşkınlığın unsurları gibi tezahür ederdi. Destanlar, toplumsal nedenlerle kavuşamayan kadın ve erkeğe dayanır ve bu kavuşamama hem destanı özgün kılan özelliklerden biri, hem de ilk metinlerin başat yönlerindendir. İki sevgilinin kavuşamaması, sevgiyi daha sonsuz kılıp, onu bedenin sınırlarından koparırdı. Destanların bedeni dışlayan bu özelliğine karşılık, bedenin edebi metinlerde başköşeye oturması bildiğiniz gibi modern ve modern sonrası dönemlerle başlar. Bu aşamada, sevgi ve aşk sonsuzluk iddiasından sıyrılıp, daha çok bedene ve bireyin varoluşuna yönelir. Yoğun duygular, sonsuzluğa ve dolayısıyla Tanrıya atıfta bulunmaktan öte, bireyin yalnızlığına çözüm aramayı, onun benliğine katkıda bulunmayı amaç edinir oldu.

Marguerite Duras'nın Ölüm Hastalığı anlatısı ise, hem destan hem de modern edebi metinlerin özelliklerine aynı anda dahil olabilme özelliğiyle dikkate değer. Burada bir yandan aşk, sevgi gibi bedeni aşan, fakat amacı, hedefi belli olmayan duygular vardır. Öte yandan, modern zamanların parçalanmış -kadın ve erkek- bireyinin tedavisi mümkün olmayan yalnızlığı, deyim yerindeyse birbirinden kopmuş bir elmanın iki yarısının sonsuz yalnızlığı vardır. İşte Ölüm Hastalığı'nı, günümüzün kendine has metinleri düşünüldüğünde özgün kılan yan, ilksel ve modern biçimleri aynı anda kapsayabilen özelliklerle kurulmasıdır. En büyük payı, hedefi belirsiz ve sonsuz aşka vermesi yönüyle destansı olan; günümüzün kadın ve erkeğinin asla bütünleşemeyeceğini, bir olamayacağını, onların artık gerek edim ve gerekse de düşünüşleriyle aşkın olamadıklarını ve bu olamamanın yarattığı acıya boyun eğmek zorunda olmalarını dillendirmesi yönüyle de modern olan bir metindir Ölüm Hastalığı.

Kadın: Erkeğin 'Kara Kıta'sı

Ölüm Hastalığı'nın destansı yönleri, lirik anlatımında, varoluşu, birey sıkıntısını merkeze alan bir doku vardır. Genel anlamda sevgi arayışında olan anlatının erkek kahramanı, sevgisini yöneltebileceği kadını bulmasına rağmen bir türlü onunla bütünleşemez. Görüldüğü gibi varoluş sıkıntısının, sevgi yoksunluğunun sorun olarak simgelendiği asıl kişi erkek kahramandır. Burada, özellikle Duras'ın tasarımıyla kadın organı, erkeğin yalnızlığının kökenine inebileceği, varoluş sıkıntısıyla, hiçlikle yüzleşebileceği, sevgiyi bulabileceği bir metafor olarak kullanılmıştır. Çünkü erkek, sevgi yoksunluğunun zorlamasıyla, yalnızlık hissiyle, bu cinsel organa, ilk kaynağa girerek kurtulmaya çalışır. Metne bu anlamda varoluş boyutu ekleyen unsur da, erkeğin bu edim sırasında ve edimden sonra, aklındaki/ruhundaki çözümü bulamaması, arayışın her seferinde çözümsüzlüğe doğru evrilmesidir. Bu aşamada, Freud'un kadını tanımlarken kullandığı 'kara kıta', sözü geçen erkek düşünüldüğünde, anlatının kadın kahramanı için de geçerlidir diyebilirim. Çünkü arayışta olan, keşif ve öğrenme çabası gösteren erkek, bu çabalarının her birinde çıkışsızlıkla karşılaşır. Bu nedenle erkek için kadının cinsel organı, çözüm olmaktan çok, onun eksiklik hissini katlayan, hiçlik duygusunu yoğunlaştıran, sıkıntıyı daha da besleyen başlı başına bir hiçliktir.

Netice olarak, erkeğin yaşadığı bu çıkışsızlık ve çözümsüzlük ile kadının bilinemezliği ve muamma yönü, kısacası iki cinsin de birbirinden apayrı dünyalardan olması durumu, Ölüm Hastalığı'nı destansı ve trajik yönlerden besleyen, onu dokunaklı bir metin yapan ana motiflerdir. Bu anlatı, 'soğuk Batı aklı' çerçevesine dahil edilemeyecek, genel olarak varoluş hissine ulaşan her insanın, bu yoğun dünyasını hikâye eder. Duras, kahramanları aracılığıyla bu hissi dillendirirken, acının en basit ve dolayısıyla en çıkışsız ve sorunlu hâline odaklanır. Burada kadın ve erkek, basit cinsel birleşmeden öte, birbirinden apayrı iki ayrı cinsin ruhsal olarak, duygusal olarak birbirlerine ulaşma çabasını ifade eder. Bu çabanın bir tezahürü olarak, iki cinsin fiziksel birleşmesi, kahramanların sevgi arayışları düşünüldüğünde ister istemez kısır döngü hâlini alır. Çünkü bu birleşme, onların ruhsal açlıklarını beslemekten öte, bu açlıklarını daha da katlar gibidir. İşte Ölüm Hastalığı anlatısının trajik, destansı ve duygu-yoğun boyutları da, arayışın başladığı ve doyumsuzluğun fark edildiği bu anda başlar.

Öte yandan, Ölüm Hastalığı'nda kadın ve erkek rolleri kendilerine özgü olan yönleriyle dikkate değerdir. Kadın, metnin klasik, destansı dediğimiz yönünü temsil eder. Erkekse daha çok modern dönemin bireyini. Özellikle kadının, erkeğe göre metne daha az dahil olması ve yorumlayan, yargıda bulunan ve düşüncelerini daha çok dillendirenin erkek olması, kadını daha gizemli yapar. Böylece kadın, erkeğin gözünde keşfedilmeyi bekleyen bir muamma olarak tezahür eder, dillendirilemeyen ve ulaşılması mümkün olmayan destansı güzelliğin, sahip olunamayan destansı sevginin somut hâli gibi görünür. Erkeğin modern bireyi temsil eden yönleri ise, onun çözümsüzlüğe mahkûm olmuş, arayışta olan oluşudur. Burada erkek rahat ve huzurlu olmak için hiçbir gerekçeye, sebebe ve nihayet çareye sahip değil gibidir. Ve anlatıya sinen huzursuzluk onun arayışının ve doyumsuzluğun asıl sebebi olmakla birlikte, Ölüm Hastalığı'nın kadın-erkek çatışması yönlerini besleyen özelliklerdir. Bedenin fiziksel olarak edebi metinlere girişi modern dönemlere rastlar demiştik. Anlatının erkek kahramanının modern bireyi temsil ettiğinin bir göstergesi de, gözlemlediği kadını bedeniyle, fiziksel görüntüsüyle sınırlamasıdır.

Erkeğe atfedilen şiddet

Kadının güzel ve kırılgan olması ölçüsünde, erkek de bu güzellik ve kırılganlık karşısında, hatta bunlar yüzünden şiddete meyillidir. Özellikle metinde erkeğe atfedilen bu şiddet tamamıyla kadının bu kendine has özelliklerinden kaynaklanıyor gibidir. Örneğin kadının güzel olduğuna dair bakış erkeğin gözünden, onun gözlemlerinden verilir, fakat aynı zamanda bu kırılganlığın ve zayıflığın "iğrenç" (s. 22) olduğu yine erkeğin yorumundan süzülür. Erkekteki aşk-nefret gerilimi böylece onu, kadını "öldürmeye" (s. 23), yani bir cinnet haline de götürür. Çünkü erkek, bu anlatıda bilinçli olarak yalnızlığı seçen değil de, kendisinden kaynaklı olmayan nedenlerle "yalnızlaşan" (s. 10) modern dönemin bireyi olarak tasavvur edilir ve Duras'nın ona biçtiği rol, yukarıda değindiğimiz aşkın olamama acısına, hiçliğe saplanmaktır. Bu metinde kadın, erkeğin cinsel ve ruhsal arzularının nesnesi ve ifadesi, yine aynı zamanda da erkeksi şiddetin ve erkeğe özgü acının da nesnesidir.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X