Gerbrand Bakker:
"Koca Bir Yarım Adamın Öyküsü"
Esin Hamamcı, Oksijen gazetesi, 20 Eylül 2023
Gerbrand Bakker, 15. İTEF-İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali’nin konuğu. Program kapsamında konuşma yapacak Bakker’ın son romanı Berberin Oğlu ve edebiyatı üzerine konuştuk.

2011 yılında Türkçeye çevrilen, geçmişi ve aileyi sorgulayan ilk romanı Yukarıda Ses Yok ve daha sonra da yine geçmiş ve insan ruhuna odaklanan Dolambaç isimli romanını okuduğumuz, Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü başta olmak üzere daha pek çok prestijli edebiyat ödülünün sahibi, Hollandalı yazar Gerbrand Bakker, bu yıl düzenlenecek İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali’nin en önemli konuklarından biri. Yazar bu yılki festivalde “Geriye Bırakılmak, Geçmişe Saplanmak” adlı bir konuşma yapacak. Romanlarında yeryüzünün en temel meseleleri olan aile, geçmiş, hafıza, insan ilişkileri ve insanın farklı ruh hallerine odaklanan Bakker, serlerinin yarattığı atmosfer bakımından bu yılın teması ‘Yeryüzü Edebiyatı’nın dile gelmiş hali gibi. Metis Yayınları’ndan Gül Özlen çevirisiyle çıkan son romanı Berberin Oğlu, İspanya’daki en büyük havacılık faciası üzerinden başkarakter Simon’un kendine yolculuğunu anlatıyor. Bakker’la bu yılki festivale katılması vesilesiyle Türkçedeki son romanı Berberin Oğlu’nu ve yazarlık serüvenini konuştuk.

Bu sene ITEF’in konuğu olarak Türkiye’ye geliyorsunuz. ITEF’le bağınız nasıl oluştu, program kapsamında neler yapacaksınız?

Organizasyon tarafından davet edildiğim için ITEF'in misafiriyim. Bu yılki tema Yeryüzü Edebiyatı. Belki de kuruluş benim kitaplarımın bu temayla ilgili olduğunu düşünmüştür? Ve bana bir e-postada yazdıkları gibi: 'Bildiğiniz gibi Metis, Türkçe kitapları için harika bir iş çıkarıyor ve eminim ki Türk yayıncısı ve okurları da tıpkı bizim gibi oldukça heyecanlanacaktır :)' On ya da on iki yıl önce bir grup Hollandalı yazarla birlikte İstanbul ve İzmir'e gitmiştim. Komik olan şu ki: hiçbir edebî faaliyet hatırlamıyorum, sadece İstanbul'un en eski hamamlarından birini ziyaret etmek, dar bir sokakta yemek yemek ve işlek bir pazarda tütün içmek gibi turistik şeyler hatırlıyorum.

ITEF’in açılış töreninde olacağım. Ondan sonraki iki gün içinde okuyucularla dört toplantı yapacağım. Kesin ayrıntılara sahip değilim. Elbette Berberin Oğlu'ndan bir şeyler okumam mümkün olmayacak, dolayısıyla konuşmalar daha genel nitelikte olacak.

Aynı zamanda bir süredir Anton Wachter Ödülü jürisindesiniz. Yeni yazarların kalemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğilimleri hangi konular üzerine? Siz de ödüller kazanan bir yazar olarak, ödüllerin edebiyatçıların kaleminde nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?

Bence genç yazarların eğilimleri (ilk romanlar genellikle genç oluyor) on ya da yirmi yıl öncesinden çok farklı değil. Elbette Hollanda'da 'Navel gazing' dediğimiz, yani çok kişisel şeylerin romana dönüştürüldüğü ve bugünlerde bunların çoğunun cinsiyet ve benzeri şeylerle ilgili olduğu çok şey var. Ama aynı zamanda tamamen hayal gücüne dayalı eserler ve tarihi romanlar da var.
Bir edebiyat ödülü kazanmanın bir yazarın yazma şeklini değiştirdiğini ya da değiştireceğini düşünmüyorum. Bir ödül, alan kişi için her zaman bir şans eseridir; jüride kimlerin olduğu, ödülün verildiği dönemde neyin revaçta olduğu vs. "Ben en iyi yazarım, çünkü şu ya da bu ödülü kazandım" diye düşünme tuzağına düşmek kolaydır. Hiç kimse asla en iyi yazar değildir.

“Zaman geçtikçe daha derine iniyorsunuz”

Gelelim Berberin Oğlu'na. Bu romanı yazmak için 45 yıl önce gerçekleşen havacılık tarihinin en büyük faciasını kaleme alıyorsunuz. 27 Mart 1977’de İspanya’da meydana gelen bu kaza üzerine nasıl araştırma yaptınız?

Tenerife trajedisini internet üzerinden araştırıyordum. Araştırmam, Simon'un romanda yaptığı araştırmayla ya da arka planda araştırmasını yapan 'yazar'la birebir örtüşüyordu. Bu araştırmayı gerçekten çok sevdim! Diğer romanlarım için çok fazla araştırma yapmamıştım ama şimdi kendimi araştırmacı bir gazeteci gibi hissettim: zaman geçtikçe daha derine iniyorsunuz ve şimdiye kadar pek bilinmeyen bazı şeyler bile buldum.

Romanın başkarakteri Simon, kazada vefat eden babasıyla ilgili araştırma yapıyor ancak bulduğu cevaplarla kendisine daha çok yaklaşıyor. Bunu Simon’un kendini araması olarak düşünebilir miyiz?

Bence biraz araştırma yapan herkes kendini biraz daha iyi tanır ya da en azından içinde yaşadığımız dünya hakkında daha fazla bilgi sahibi olur. Bence Simon için en büyük ders, (imkansız) şeylere özlem duymak yerine önünde duran şeyleri görmeyi öğrenmesi. O zamana kadar yaptığı gibi amaçsızca yaşamak yerine, işleri kendi eline almayı öğreniyor. Ve geriye dönüp baktığında, muhtemelen babası Cornelis/Carlos'un yaptığı da buydu. Romanı burada bitirdim ve bazı okurların sonunu bu kadar açık bıraktığım için benden hoşlanmadıklarını biliyorum. Ancak bu noktadan sonra yeni bir roman başlamak üzere ve ben bunu yazmak istemedim ;-) Yukarıda Ses Yok'un sonunu andırıyor: orada da açık bir son vardı, sanki tüm kitap sadece bir ön alıştırmaydı ve gerçek roman orada başlıyordu.

“‘Yazar’, benim için edebi bir oyundu”

Romanda Simon’un yakın bir arkadaşı var; “Yazar”. Yazar, günümüz yazarlarının yazmayla ilgili zorluklarına, hayatlarına da gönderme yapıyor. Sizin yazar biyografinizle de bağlantı kurabilir miyiz?

Bu romanı yazma sürecini hatırlıyorum. Yıllarımı aldı, çünkü neredeyse roman yazmaktan vazgeçmiştim (Hollanda'da sadece Almanca'ya çevrilen üç ciltlik otobiyografik yazı yayınladım çünkü dürüst olalım, yabancı okuyucuların "Gerbrand Bakker de kim?" diye düşünmelerini anlayabiliyorum). Ama ısrar ettim, düşündüm: Birkaç roman yazdım, bu yüzden yapabileceğimi biliyorum. Bakalım gerçekten yazma dürtüsü olmadan bir tane yazarsam ne olacak? Bir yazarla (elbette bana çok benzeyen) tanışarak bu otobiyografik yazıdan kurgusal yazıya geçiş yapabildim. Ve bu benim için güzel bir 'oyun'du, edebî bir oyun. Çocukça da olsa, dikkatli bir okuyucunun hemen anlayabileceği kitap başlıkları uydurduğumu hatırlıyorum. Ve ne olduysa, roman yazma arzumu yeniden kazandım. Yazmaya devam ettikçe, bir şeyler uydurmaktan, bir olay örgüsü icat etmekten, ayrıntılar eklemekten giderek daha fazla zevk aldım. Ve daha önceki romanlarımı yazarken hissettiğim bu duyguyu hatırladım; kendini kurgusal bir dünyaya kaptırmanın verdiği bu saf hazzı. Bu da yeni bir roman yazmak için iştahımı yeniden kabarttı. Ama önce yeni bir şeye başlamamı sağlayacak bir fikir, belli bir duygu (benim için de çok gizemli ve anlaşılması zor) edinmem gerekiyor.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X