ISBN13 978-975-342-999-3
13x19,5 cm, 152 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Sandık Lekesi, 2000
Doyma Noktası, 2002
Esir Sözler Kuyusu, 2004
Yere Düşen Dualar, 2006
Yüzünde Bir Yer, 2009
Karaduygun, 2012
Sultan ve Şair, 2013
Aramızdaki Ağaç, 2019
Gaflet, 2019
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Asuman Kafaoğlu-Büke, "Kuşku çağında insan", Radikal Kitap, 1 Mayıs 2015

Sema Kaygusuz yeni romanı Barbarın Kahkahası’nda bir mekânın içine tüm toplumu, bir haftadan kısa bir zaman dilimi içine ise tarihi sığdırıyor. Anlattığı yer deniz kenarında yaz tatillerini geçirmeye gelen ailelerin kaldığı bir motel, zaman ise ağustosun bir haftası. Olaylar sıcak bir ağustos gecesinde müşterilerden birinin herkesin göreceği bir yerde denize işemesiyle başlar. Saat sabahın dördü olmasına rağmen geceden beri okey oynayan bir grup kadın, adamın bu uygunsuz davranışını görürler ve kadınlardan biri olayı kocasına anlatınca sabah kahvaltı saatinde aileler arasında kavga çıkar. Yumruklar sonrasında çiftlerden saldırgan olanı moteli terk eder.

Olaylar bu noktadan sonra sakinleşecek sanırken bundan sonraki her sabah müşteriler idrarla pisletilmiş bir motelde uyanırlar. Sadece ilk gece gördükleri adam değil, herkes şüphe altındadır. Herkes diğerlerinden şüphelenmeye başlar. Otel müdiresi Ferhan hanım bunun “örgütlü bir iş” olduğuna kanaat getirir çünkü ikinci gün dolapta duran havlular, çarşaflar, peçeteler, masa örtüleri pisletilmiştir.

Böylesine kuşku ortamında yaşamaya başlar motel müşterileri. Bu romanın ana temasını oluşturur. “Birbirlerini suçlamadan başka bir dil kuramıyorlar” diye açıklanır bu durum. Aslında suçlama sadece etrafın pisletilmesiyle ilgili değildir, genel suçlama, motelde kalan çiftler arasında bireysel hale dönüşür. Bu da bizi romanın ikinci temasına getirir: bunca kirlenmiş bir topluluk içinde temiz kalmak mümkün olabilir mi?

Pisletilmiş tarih

Bu noktada romanın motel ile tüm toplumu anlattığını fark ederiz. Tarih boyunca onca katliamdan, cinayetten, haksızlıktan, sürgünden, tecavüzden kirletilmiş toplumda, birey nasıl temiz kalabilir sorusu uyanır zihnimizde. Motelde kalan yetişkinlerin nesillerdir taşıdıkları kirlenmenin Ozan adındaki bir çocuğa aktarıldığını görürüz. Ozan erkek olma sürecine önce bir balık avlayarak başlar, ardından avcılığı doğa katliamına dönüşür. Motelde kalan Simin adlı deontoloji ve tıp tarihi hocası kadın müşteriler arasında en yaşlı olandır; elinden bırakmadığı defterine olayları ve kendince bu olayların çözümünü yazar. Her karakterde geçmişte yaşanmış katliamların izlerini görmeye başlarız.

Roman boyunca temaları birkaç simge taşır. Bunların başında avcı ile av gelir. Karakterlerden biri eskiden dayısının yaşadığı bir av hikâyesini anlatır. Bu hikâyede avcının ava dönüştüğünü, avı ile kendini bütünleştirdiğini görürüz. Avcı bir gün öldürdüğü yaban domuzunu yüklenip bunu satmaya kalkar ama et yemeğe hasret yoksullar dahil, etin domuz eti olduğunu anlayınca kimse yanaşmaz bunu yemeğe. “Domuz mundar oldukça kendisini de mundar hissediyor” diye anlatılır hikâyede. Bu hikâye sayesinde anlarız kir ile kirli olanın, kirli sayılan ile kirlenenin bir olduğunu.

Romandaki üç kadın kahramana baktığımızda üç farklı yaşta, farklı kadın görüyoruz. Yaşlı Simin’den başka Nihan ve genç Eda, sanki ortak bir bilince sahiptirler çünkü birbirlerinin hikâyeleri üzerinden düşünürler. Üç kadın, kadının tarih boyunca nasıl algılandığının hikâyesini birleştirir. Eda, erkek arkadaşıyla yaptığı hararetli bir konuşma sırasında erkek egemen toplumda kadının eksik olarak görüldüğü düşüncesinden yola çıkarak kendi cinselliğinin öyküsünü anlatır. Simin sanki Eda’nın bıraktığı yerden başlayarak tarih boyunca kadını anlatmaya kalkışan Freud gibi doktorları, düşünürleri ele alır. Hipokrat’tan Xenephon’a kadını anlamayanları ve ardından cadılıkla suçlanan iyileştirici reçete sahibi kadınları anlatır. Üç kadının her birinin yarası farklıdır ama bu topluluk içinde birbirlerini anlayacak sadece o üçü vardır.

Ermeni mi, Kürt mü...

Bu üç kadını bir kadın gibi algılamak belki de romanı anlamak için önemli; romanda Kaygusuz bir karakteri öne çıkartmıyor. Bu kimin hikâyesi, başkahraman kim bilmiyoruz. Garip bir rastlantı da çıkar ortaya. İsmail’in anlattığı öyküye arkadaşı Melih kızar. Daha sonra Melih’in anlattığı bir öyküye de Turgay kızar. Alikâr’ın öyküsüne Selçuk kızar, yine aynı nedenle. Kimse öykünün kahramanı olmak istemez çünkü böyle olduğunda gerçeklikten koparılmış olacaktır. Her öykünün anlatılmasını gerektiren bir neden vardır, bu durumda Melih’in sorduğu gibi “domuz hangimiz?” havada kalır çünkü domuz herkestir öyküde. Hem pis bulunan, hem pisleten, hem de pisliği diğerlerine bulaştırandır. Kimse temiz kalamaz sonuçta. Öykünün içinde kahraman olduğunda hikâyeni kaybedersin.

Romana da aynı romanda yer alan öykülere karakterlerin baktığı gibi bakmamız gerekiyor. Hangi katliamlardan söz ediliyor sorusunu yanıtlamaya çalışırken saydıkları Ermeni mi, Kürt mü, Yahudi mi yoksa on üç erkek tarafından tecavüze uğramış kız çocuğu mu... biz de aynı soruyu yanıtlamaya çalışıyoruz. Halbuki katliamları birbirinden ayıran bir unsur yok ortada, herkesin katliamı, herkesin pisliği ortadaki.

Sema Kaygusuz onlarca portreyi bir arada sunuyor bize. Bazılarını tek, bazılarını çiftler haline tanıyoruz ama sonuçta ortaya bir kişinin değil, toplumun portresi çıkıyor. Kuşku çağında insan portresi.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X