Diğer kampanyalar için |  |
|
| |  | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü, Korkak ve Canavar, s. 9-29 Giriş Harkul, tünelin başında kaygıyla bekleyen ailesine öfkeyle bağırdı: "Cesur olun biraz, saçma bir söylenti yüzünden bu düğüne geç kalacak değilim!" Karısı Alme, küçük oğullarının elinden sıkıca tutarak "Ama ya doğruysa?" diye sordu. Yüzündeki ifade kendinden çok çocuğu için endişelendiğini gösteriyordu. Harkul, bunu sezince sesini alçalttı. Şefkatli bir gülümsemeyle, "Kararı Dayı'ya bırakalım öyleyse," dedi. "Eğer o da tereddüt ederse senin sözüne uyarız. Bu lanet olası dağın etrafını dolaşır ve düğüne ancak kutlama yemeğinin sonunda yetişiriz. Buna da yetişme denirse tabii!" Alme, boynunu büktü. Kendisine kalsa zaten bu düğüne hiç gitmeyecekti. O sıkıcı insanlarla tüm bir gece boyu beraber olmak fikri yeterince kötüydü. Bir de bu tünele girmek üzerine tuz biber ekecekti. Ama sevgili kocasıyla bu kadar basit bir sebepten tartışmak da istemiyordu. Evlenen onun en yakın arkadaşlarından biriydi. Heyecanını hoş görmeliydi. Jargol Dayı nefes nefese yanlarına ulaştığında, onları kendisini beklerken buldu. Kaç yaşında olduğunu kimse bilmezdi, ama bu gençlerin ikisi de eline doğmuştu. Biraz utanarak, "Yaşlılık başa bela canlarım," diye mırıldandı. "Sizin yaşınızdayken ben bu tepeyi keçi hızıyla çıkardım. Şimdi küçük bir çocuğa bile yetişemiyorum." Bunları söylerken annesinin el... Devamını görmek için bkz. |  |
Açılış bölümü, Korkak ve Canavar, s. 9-29 Giriş Harkul, tünelin başında kaygıyla bekleyen ailesine öfkeyle bağırdı: "Cesur olun biraz, saçma bir söylenti yüzünden bu düğüne geç kalacak değilim!" Karısı Alme, küçük oğullarının elinden sıkıca tutarak "Ama ya doğruysa?" diye sordu. Yüzündeki ifade kendinden çok çocuğu için endişelendiğini gösteriyordu. Harkul, bunu sezince sesini alçalttı. Şefkatli bir gülümsemeyle, "Kararı Dayı'ya bırakalım öyleyse," dedi. "Eğer o da tereddüt ederse senin sözüne uyarız. Bu lanet olası dağın etrafını dolaşır ve düğüne ancak kutlama yemeğinin sonunda yetişiriz. Buna da yetişme denirse tabii!" Alme, boynunu büktü. Kendisine kalsa zaten bu düğüne hiç gitmeyecekti. O sıkıcı insanlarla tüm bir gece boyu beraber olmak fikri yeterince kötüydü. Bir de bu tünele girmek üzerine tuz biber ekecekti. Ama sevgili kocasıyla bu kadar basit bir sebepten tartışmak da istemiyordu. Evlenen onun en yakın arkadaşlarından biriydi. Heyecanını hoş görmeliydi. Jargol Dayı nefes nefese yanlarına ulaştığında, onları kendisini beklerken buldu. Kaç yaşında olduğunu kimse bilmezdi, ama bu gençlerin ikisi de eline doğmuştu. Biraz utanarak, "Yaşlılık başa bela canlarım," diye mırıldandı. "Sizin yaşınızdayken ben bu tepeyi keçi hızıyla çıkardım. Şimdi küçük bir çocuğa bile yetişemiyorum." Bunları söylerke... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Sema Uludağ, “Fantazya artık daha zengin”, Milliyet, 21 Mart 2002 J.R.R Tolkien’in adını ülkesi sınırları dışına taşıyan Yüzüklerin Efendisi sayesinde fantazya hatırı sayılır bir hayran kitlesi elde etti. Büyükler için yazılmış bir masal niteliği taşıyan Yüzüklerin Efendisi, fantastik edebiyata ilgiyi ortaya çıkarırken bir gerçeği de gözler önüne seriyordu. Türk edebiyatı bu alanda, ciddi anlamda kaleme alınmış bir eserden yoksundu. Tabii bugüne kadar. Barış Müstecaplıoğlu, fantazya tarzının bu ülke topraklarında da yeşerebileceğini kanıtlarcasına Korkak ile Canavar'ı çıkardı. Korkak ile Canavar, hem 24 yaşındaki Müstecaplıoğlu’nun hem de Perg Efsaneleri adını taşıyan dörtlemenin ilk kitabı. Fantastik edebiyatın bütün unsurlarını kitabına dahil eden Müstecaplıoğlu, yarattığı ve Perg adını verdiği dünyada yaşanılan olayları anlatıyor. Üzerinde yer alan hemen her ülkede, ortak dilin konuşulduğu Perg’i keşfetmeye niyetlenen fantazya tutkunları, Leofold, Guorin ve Geryan adlı kahramanlar eşliğinde sürdürüyor yolculuklarını. Genç, yakışıklı, cesur bir savaşçıyken bir yaratığın tuzağına düşen ve canavara dönüşen Leofold, kitaba adını veren "Canavar"ı temsil ediyor. Ülkesinin tüm erkekleri savaş meydanlarında çarpıştığı halde sakat numarası yaparak evinde kalmayı tercih eden ve hamile karısının katiliyle bile dövüşem... Devamını görmek için bkz. |  |
A. Ömer Türkeş, “Korkak ve Canavar”, Virgül, Sayı 51, Mayıs 2002 Barış Müstecaplıoğlu’nun Korkak ve Canavar’ı Türkçe yazılan fantezi romana ilk örnek. Halk masalları ve efsanelerindeki devler, cinler, periler yaşadığımız coğrafyanın fantastik dünyasının geleneksel aktörleriydi. Müstecaplıoğlu, yaratısını onlarla sınırlamıyor; yeni ırklar, yeni canavarlar yaratmış, canlılar dünyası ile ölüler evrenini aynı hikâyede buluşturmuş. Şövalyeler, köylüler, değişik yaratıklar bir arada yaşıyor, ama iktidar kavgaları da tıpkı günümüzde olduğu gibi bütün şiddetiyle devam ediyor. Hikâyenin en heyecan verici unsurları ise kara büyüyle yaratılan “mutant” yaratıklar. Dörtleme biçiminde düşünülen Perg Efsaneleri dizisinin ilk kitabı olarak okuduğumuz Korkak ve Canavar’da Leofold, Guorin ve Geryan gibi olumlu karakterlerle de tanışıyoruz. Ne var ki yazar onlara yekpare bir iyilik zırhı giydirmemiş. Zayıf ve güçsüz yanları, acı ve kederleri, vicdan muhasebeleri ve intikam duyguları olan bu karakterler, birlikte yol alırken kendilerindeki derinlikleri de keşfediyor, kahraman adına değil başkalarına yardım etmek için kahramanlık yapıyorlar; öyleyse bir anlamda oluşum romanı da diyebiliriz Korkak ve Canavar için... Kendisini baştan sona sıkılmadan okutturabilecek bir edebi metnin iyi bir roman olduğunu kabul edersek, Korkak ve Canavar’ın iyi bir roman olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. ... Devamını görmek için bkz. |  |
İhsan Yılmaz, Hürriyet Cuma, 17 Ocak 2003 Yüzüklerin Efendisi'nin, Harry Potter'ın peşine takılmış giderken yeni bir fantastik roman da bizden çıktı. Hem de bu tanıtımını yazdığımız onun ikinci romanı, gerçi birbirinin devamı ama olsun. Zaten bu türün temel kurallarından biri galiba maceraların birkaç cilt devam etmesi. Müstecaplıoğlu'nun ilk romanı Korkak ve Canavar, bir Türk yazar tarafından kaleme alınan ilk fantastik roman olma özelliğini taşıyordu ve macera, yani Perg Efsaneleri, Merderan'ın Sırrı'nda da devam ediyor. Bizde geleneği olmayan bir türün ilk örnekleriyle karşılaşınca insan doğal olarak şüpheyle yaklaşıyor ona. Ne bileyim, sanki bilimkurgu filmlerimizin en kültü olan Dünyayı Kurtaran Adam gibi bir şeyle karşılaşacağını sanıyor. Merak etmeyin, Müstecaplıoğlu'nunkiler bu türün meraklılarını hayal kırıklığına uğratmayacak kalitede. Evet, bizim de artık bir fantastik roman yazarımız var. Bakalım siz nasıl bulacaksınız?... Kadir Aydemir, "İyinin ve kötünün ötesinde", Radikal Kitap Eki, 18 Şubat 2005 Barış Müstecaplıoğlu, yıllardır üzerinde çalıştığı fantastik roman dizisi Perg Efsaneleri'nin dördüncü ve son halkası olan Tanrıların Alfabesi'ni yayımlayarak diziye son noktayı koydu. Son kitabını "tarihin her döneminde, dünyanın dört bir yanında, ufacık bir ümit gördükleri sürece mücadeleden vazgeçmeyenlere" ithaf ediyor yazar. Yeni bir diyar yaratmanın düşüncesi bile her zaman için ilginçtir; yarattığınız karakterler, yolculuk ettiğiniz geminin detayları, konuşulan dil, giyilen kıyafetler, binlerce yeni nesne ve daha da ötesi... Bu iş biraz da sihir gerektiriyor sanki. Özellikle fantastik edebiyat bağlamında düşünürsek oldukça zaman alıcı, üzerinde titizlikle çalışılması gereken, özveriden de öte şeylere ihtiyaç duyan bir iştir yapmaya karar verdiğiniz. Siz bir anlatıcısınızdır, bir yerden sonra kenara çekilip, kendi yaşam alanını kuran efsanenize dışardan bakar ve uzaklaşırsınız. Müstecaplıoğlu da bunu yaptı, vermek istediği mesajları Perg Efsaneleri'nin içine kodladı ve sık ormanın içinde karda ayak izlerini bırakarak kayboldu. O, yarattığı efsanenin gücünü zamanla daha da iyi anlayacak diye düşünüyorum, çünkü Perg Efsaneleri, Türkçe yazılmış en iyi fantastik romanlardan biri ve Türkiye'nin ilk fantastik roman serisi olarak hafızalarda yer etti. Bir bütün olarak baktığımızd... Devamını görmek için bkz. |  |
Çiler İlhan, “Ötede ne var?”, Time-Out İstanbul, Nisan 2005 İlk Türk fantezi kurgu serisi Perg Efsaneleri’nin son kitabı Tanrıların Alfabesi, Metis Yayınları’ndan çıktı. Macera sonlandı; Barış Müstecaplıoğlu yelkenini başka diyarlara açana dek, şimdilik... Perg’deyiz. Engin Mavi Hunsa’sıyla, Bataklık Ülkesi’yle, Öte Diyarları’yla. İrili ufaklı on yedi ülkeden oluşan toprakların Kadim Güçleriyle; bilgelik, nefret gibi kavramları temsil etmek için yaratılmış olup, zaman içinde tanrılaştırılan ölümsüzleriyle; belli başlı dört ırkı promları, hurgları, burfenleri, insanları ve birbirinden tuhaf diğer yaratıklarıyla... Türk fantazi edebiyatı 2002’de, Perg Efsaneleri’nin ve genç bir yazarın ilk kitabı Korkak ve Canavar’la kendi ilkine de kavuşmuş oldu. 20. yüzyıl fantastik roman geleneğiyle, adı edebi bir alt tür olarak yeni konmuş olsa da, beşiklerimizden beri bizi büyüleyen masallı toprakların fantastik kültür geleneğini harmanlayan bir seri Perg Efsaneleri: Cepken giyen burfen yiğitleri, camdan saraylarda yaşayan emirler, çini süslemeli tanrı kuleleri ve yerelin gücünü dünya standartlarına taşıyan dört eser. Merderan'ın Sırrı ilk kitapla aynı yılda; Bataklık Ülke 2004’de, Tanrıların Alfabesi ise geçenlerde buluştu bizimle, böylece Perg efsanesi tamamlanmış oldu. Tamamlandı ama okuru şaşırtmadan edemeyeceğ... Devamını görmek için bkz. |  |
Okur Mektubu: Nazan Duman, "Yeni bir liman!", 16Eylül2005 İtiraf ediyorum, Perg'le bilinçli olarak tanışanlardan değilim. Bir kitapçının raflarında adı Bataklık Ülke olan ve yazarı Türk olan bir kitap görünce şaşırdım ve diğer kitapların arasına atıp eve geldim. Aslında daha önce okumam gereken iki kitap olduğunu ancak giriş bölümü bittikten sonra farkettim, yine de kitabı bitirdim. Bunun üzerine kitabın arkadaşlarını da okumak farz oldu. Ben iyi bir gezgin degilim, bırakın dünyayı gezmeyi, kendi ülkemi bile gezmedim, doğduğum şehirden çok az çıktım. Ama söz konusu hayali yerler olunca çok iyiyimdir. Yerdeniz'in adalarını Ged'le beraber gezdim; Frodo'nun memleketi Shire'ı, karanlık şeylerin yaşadığı karanlık ülke Ravenloft'u, Unutulmuş Diyarları, Fantazya'yı ve daha bir çok yeri gördüm. Harry Potter'la beraber bir sürü büyü yaptım. Bu kitaplar benim sığınaklarım oldu yıllar boyu. Perg Efsaneleri'ni okuduğumda ilk hissettiğim yeni bir sığınak, yeni bir liman bulduğumdu, tıpkı Yerdeniz, Fantazya, Orta Dünya gibi... Öykü çok hoş, karakterler gerçekçi. İnsanın içini ısıtıyorlar çünkü hiç biri süper kahraman değil. Mızmızlanıyorlar, acı çekiyorlar, korkuyorlar, âşık oluyorlar, özlüyorlar, yaralanıyorlar, yaşlanıyorlar hatta bir kahramandan beklenmeyecek şekilde kaçtıkları da oluyor. Bu yüzden Perg'de yaşananlar pek çok "gerçek" dünyada geçen kitapta yaşananlardan daha inandırıcı. İnsan okudukça, "Bunlar ... Devamını görmek için bkz. |  |
|