ISBN13 978-605-316-215-5
13,5x21,5 cm, 544 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Yıkarak Yapmak, 2017
Korku Metropolü İstanbul, 2022
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Önsöz, s. 9-11

Bu kitabın Sinan’ın bir çağdaşının, Kınalızade’nin bir özdeyişiyle –“Şöhret isteme ki şöhret afettir”– başlaması muhtemelen içeriğini uzun kuramsal-historiyografik anlatılardan daha iyi açıklıyor. Sinan’ın 20. yüzyılda yeniden kurulan “modern” olarak nitelenebilir şöhreti, onu historiyografik bir sükunetle yazılamaz kılan en önemli etmen. Sorun şu ki, onun şöhretini de aynı dönemde yazılan historiyografik çalışmalar inşa etti. Özetle, şöhret tarihyazım pratikleriyle kurulur, ama bir kez tesis edildikten sonra aynı şöhret o kişiyi taşlaştırır ve ikonlaştırır. O öylesine bilindik, öylesine yüce, hatta kutsal bir figürdür ki, artık olağan bir insanın ve yaşadığı dönemin sınırlılıklarına, yanlışlarına, açmazlarına sahip olamaz. Ona olsa olsa tapınılır. Ancak Sinan historiyografisinin güncel meseleleri bundan ibaret değil.

Günümüz Türkiyesi’nde Osmanlı dönemiyle olan çok sorunlu ilişkiler, düşler, ideolojik saplantılar popüler kültürde Sinan konusunu da bir mayın tarlası haline getirir. Her şeyden önce Osmanlı, Türkiye tarihinin olağan bir dönemi değildir. Sinan da sayısız mimardan biri değildir. Osmanlı neredeyse hiçten başlayarak varedilmiş bir dünya imparatorluğudur; neredeyse bir mucizedir. Tabii ki mucize değildir, tarihsel her olgu gibi sadece olağandır. Ama küçük bir Batı Anadolu beyliğinden imparatorluğa dönüşme serüvenini, başka imparatorlukların, başka siyasal kurum ve kuruluşların tarihlerini yazanların anlatabildiği gibi soğukkanlılıkla anlatmak, olsa olsa akademik ciddiyetle yazan bir avuç tarihçinin zor işidir. Popüler mecralar ve toplum çoğunluğu, yüceltici bir vurguyla altını çizmeksizin Osmanlı’nın doğuşunu ve yükselişini anlatmaya girişmezler. Daha da önemlisi, bugünkü Türkiye’nin siyasal, askeri, ekonomik, kültürel, mimari vs. durumuna açık veya örtük gönderme yapmaksızın Osmanlı’nın herhangi bir döneminden konuşmak zordur. Osmanlı önceki bir dönem değil, bugünkü Türkiye’nin ayna imgesidir. Kuşkusuz farklı siyasal görüştekiler farklı bugünler ve dünler tanımlarlar, ama Osmanlı’nın ayna imgesi olma niteliği pek az değişir. Hemen hiçbir durumda güncelin aynadaki görüntüsü olumlu çizilmediği için, Osmanlı’nın da en azından 15. ve 16. yüzyılları olağanlaşmaz. Ulaşılmaz bir düşsel eşik oluşturur.

Türkler, Kanuni’nin, Fatih’in, Osman Gazi’nin evlatları oldukları gibi, Türk mimarları da Sinan’ın evlatlarıdır. Bu, dünyada benzeri en azından mimarlık alanında hiç görülmemiş bir düşsel şecere ve nesep kurgular. Bugünün kuşaklarına geçmiştekilerle “mimarlık” ve “mimar” terimlerinin etimolojisi dışında hiçbir ortak noktada buluşmadıkları halde, ortak bir zemin tanımlar. Sanki dünya aradan geçen beş yüzyılda bambaşka bir dünya haline gelmemiştir. Sanki mimarlık o süre içinde o zamankilerin fiziksel çevre kavrayışında tanımlı olandan bambaşka bir şeye dönüşmemiştir. Sanki Sinan bir star mimardır. Sanki bugün “Türk” denildiğinde 16. yüzyıl Osmanlılarının aklından bile geçmeyenler ima edilmiyordur. Sanki Osmanlı bir ulus-devlettir. Dolayısıyla bugünkü Türkler sanki atalarına ihanet etmişler, onların yüce mirasını har vurup harman savurmuşlardır.

Ortamdaki bu sözde-sorumluluk mitolojisi, Sinan’la ve 16. yüzyıl Osmanlısının siyasal ve askeri gücüyle asla kazanılamayacak bir yarış önerir. Dahası, bugün için gerçek sorumluluklar, gerçekçi vizyonlar, olağan beklentiler ortaya koyma imkânlarını da tahrip eder. Ortada muhayyel bir yarış, belirsiz bir bitiş çizgisi, aşılacak hayali bir çıta vardır.

Konuya böyle bakınca Sinan ve çağı üzerine yazılan güncel metinlerin incelikli bir dikkatle ortaya konması gerekir. Örneğin Sinan’ın olağan bir 16. yüzyıl bürokratik seçkini olduğunun üstü örtük geçilmesi gerekir. Yüceliğinin, becerilerinin, yeteneğinin, dehasının aralıksız vurgulanması gerekir. 16. yüzyıl Osmanlı dünyasının açmazlarından, kısıtlılıklarından, teknik sınırlılıklarından konuşulmamalıdır. Liste sürer gider. Bu kitap tam da bu gibi meselelerle uğraşmak için yazıldı. Sinan’ın, mimarlığının,

Osmanlı’nın yüceliğinden söz etmiyor. Aksine onları sorunsallaştırıyor. O nedenle bir Sinan monografisinde bulunması beklenen hiçbir başlığa ve konuya yer vermiyor. Bunları okumak isteyenler çeşitli kalite düzeylerinde yazılmış böyle pek çok monografi ve ayrıntıya yönelik mimari değerlendirme bulabilirler.

Bu kitap yeni belgelere ve daha önce dikkat çekmemiş metinlere yaslandığı iddiasını da taşımıyor. Kitaplık ve/veya arşivlerin derinliklerinde kalmış böyle belgeler keşfetmedim. Nedeni, okuma yetisi yoksunluğum değil. Bulunabilir tarihsel verilere büyük oranda ulaştığımız kanısındayım. Gelecekte de yeni belgeler keşfetme olasılığının epey düşük olacağını ve eldekilerle yetinmek zorunda olduğumuzu söyleyebilirim. Nasıl ki Gotik veya Rönesans üzerine yazmak için meçhul belgelere ulaşma şansı artık çok düşükse, Sinan yazmak için de öyle. Dolayısıyla bu kitabın bir erdemi olacaksa, o da hem belgelerin biraz taze biçimde ve “art niyetli” olarak okunmasından, hem de mimarlık bağlamında başvurulmasına alışılmamış eski ve özellikle de yeni metinlerin kullanılmasından kaynaklanacaktır. Dahası, bazı veri ve belge türlerinin yokluğunu da hesaba katan bir yorum ortaya koymaya çalışıyorum. Varlığına bugün fazlasıyla alışık olduğumuz, ancak geçmişte mevcut olmayan olguları, düşünceleri, teknikleri, tutumları, siyasal örüntüleri iradi bir unutuşa tabi tutmadan tarih yazamayız. Acıklıdır ki, hele mimarlık tarihinde bunun kadar sık yaptığımız başka bir yanlış neredeyse yok. Kuşkusuz aynı yanlışı yapmamaya çabaladım; ancak bu başka vahim yanlışlar yapmadığım anlamına gelmiyor.

Bu kitabın varlığını borçlu olduğu kişi anneannem Necmiye Payzın. İlkokulu bitirdiğim yaz, “Gelecekte mimar olmaya karar verdiğine göre Selimiye’yi görmen gerek” diyerek üşenmemiş ve beni Edirne’ye götürmüştü. Sinan’la ilk “karşılaşmam” o sayededir. Dolayısıyla kitabın ona adanması da bir zorunluluk.

İstanbul, 20 Ağustos 2019

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X