ISBN13 978-605-316-237-7
13x19,5 cm, 328 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Agroekoloji: Bir Bilim, Bir Uygulama ve Bir Hareket, Tayfun Özkaya, Fatih Özden, Giriş. s. 16-22

Kapitalizmin gündeme geldiği tarihten günümüze kadarki süreçte tarım-gıda sisteminin tarihsel, coğrafi, ekonomi-politik ve kurumsal anlamda geçirmiş olduğu değişiklikleri gıda rejimleri kavramı üzerinden incelemek mümkündür. Gıda rejimleri aynı zamanda belli bir sermaye birikimini ve hegemonya biçimini de ifade etmektedir. Bu çerçevede farklı dönemleri kapsayan ve birbirini izleyen üç ayrı gıda rejimi bulunmaktadır.

Birinci gıda rejimi, Britanya hegemonyasında, 1870-1914 yılları arasındaki tarım-gıda sistemini tarif etmek için kullanılıyor. Bu dönemin en belirleyici özelliği Avrupa’dan sömürgelere göç ederek topraklara el koyan yerleşimcilerin, sömürgeci ülkelerin başta buğday ve et olmak üzere gıda gereksinimlerini en ucuz şekilde karşılamasıdır. İkinci gıda rejimi ise yaşanan iki paylaşım savaşının ardından başlayarak 1947-73 yıllarını kapsar. ABD hegemonyasındaki bu dönemde yaşanan teknolojik gelişmeler, savaş sonrası koşullar ve soğuk savaş, tarım-gıda sisteminin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu dönem, endüstriyel tarım sisteminin gelişmeye başladığı yeşil devrim yılları olarak da anılmaktadır. Küreselleşme kavramının ve neoliberal politikaların belirleyici olmaya başladığı 1980 sonrası dönemden günümüze kadar olan süreç ise üçüncü gıda rejimi olarak ifade ediliyor. Özellikle çokuluslu şirketlerin egemenliğinin ve hegemonyasının ön planda olduğu bu dönem şirket gıda rejimi olarak da adlandırılmaktadır (Fairbairn 2010; McMichael 2013). Tarımda şirket egemenliğinin tarihi uzun yıllara dayanır; buna karşın şirketlerin birleşmeler ve satın almalar sonucu yatay ve dikey entegrasyon yoluyla merkezileşmeleri, yani tekelleşme eğilimi göstermeleri 1980 sonrasında hız kazanmıştır (ETC Group 2009, 2018). Üçüncü gıda rejimiyle daha önce kamunun öncülüğünde gelişen endüstriyel tarım faaliyetlerinde şirketler temel aktör haline gelmiş ve hegemonyayı ele geçirmişlerdir.

Endüstriyel tarım, yoğun tarım kimyasallarına dayalı, tarım girdileri satan, gıda işleyen ve pazarlayan bir avuç küresel şirket tarafından kontrol edilen tarım ve gıda sistemidir. Bu sistem bir yandan sağlıksız gıdalar üretirken diğer yandan küresel iklim değişikliğini şiddetlendirmekte, çevreyi kirletmekte, çiftçileri ve tüketicileri ezmektedir. Uzunca bir süredir unutturulan agroekoloji, bu sorunlara karşı bir alternatif olarak tekrar gündeme geldi. Agroekoloji dünyada büyük ölçüde La Via Campesina, Topraksız Kır İşçileri Hareketi (MST) gibi sosyal hareketler tarafından son on yıllarda ciddi bir şekilde savunuluyor. Bu süreçte agroekolojiyi Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), hatta şirketler bile kabul etmeye başladı. Ancak aynı zamanda agroekolojinin hâkim gıda sistemi tarafından yozlaştırılarak kullanılması tehlikesi ortaya çıktı. “Halkın agroekolojisi” ile “şirketlerin agroekolojisi” arasında bir ayrışma doğdu. Şirketler agroekolojiyi teknik bir üretim yöntemine indirgerken halkın agroekolojisi, tarımsal üretimde şirket girdilerinden bağımsızlaşmayı sağlayacak doğa dostu uygulamalar önermekte, endüstriyel tarım modelinin aksine şirketlerin yerine çiftçileri ve toplulukları desteklemekte, yerel bilgiye, gıda egemenliğine ve sosyal adalete önem vermektedir.

Karşılaştığımız küresel ve sisteme özgü problemlere karşı ülkemizde önerilen çözümler oldukça palyatiftir. Örneğin, tarımsal üretimle ilgili dile getirilen sorunların başında girdi maliyetleri gelir. Bu soruna yönelik çözüm önerileri ise çoğu zaman bir takım vergi indirimleriyle maliyetlerin düşürülmesi veya bu girdilere yapılan desteklemelerin artırılması gerektiği yönündedir. Oysa son on yılda ülkemizde mazotta %216, gübrelerden ürede %292, DAP’ta %262, 20:20:0 kompoze gübrede %277 fiyat artışı yaşanmışken vergi indirimleri ve destekler yoluyla nasıl bir maliyet avantajı sağlanacağı tartışmalıdır (ZMO 2020). Ayrıca bu öneriler akaryakıt, tarım zehiri ve sentetik kimyasal gübre gibi birçoğu fosil yakıt temelli olan girdilerin kullanımını teşvik etmesi bakımından sürdürülebilir olmadıkları gibi çiftçilerin çiftlik dışına bağımlılıklarını daha da artıran önerilerdir. Kısacası daha derin analizlere ihtiyaç vardır.

Bu yazıda agroekoloji, bilim, uygulama ve hareket boyutları bağlamında tanıtılmaya, diğer tarım anlayışlarıyla ortaklıkları ve farklılıkları belirlenmeye çalışılacaktır. Ülkemizde agroekoloji, dünyayla kıyaslandığında oldukça geri bir noktadadır. Agroekolojinin daha hızlı yayılması için neler yapılması gerektiği konusunda da görüşler ileri sürülecektir.

Agroekoloji Nedir?

Agroekoloji terimi bileşenlerine ayrılırsa Latince agro, “tarla” veya “tarım”, eko Yunanca kökenli “ev” veya “çevre”, loji ise gene Yunanca kökenli “bilim” demektir. Endüstriyel tarım büyük ölçüde tarımsal işletme1 dışından satın alınan tarım kimyasallarına, şirket tohumlarına, büyük tarımsal makinelere, yoğun su kullanımına dayanır. Agroekolojide tarım işletmesi, girdilerini büyük ölçüde kendi içinden sağlar, tarım kimyasalları yerine bir yandan halkın bilgisine diğer yandan bununla uyumlu bilimsel ve ekolojik bilgilere dayanır. Agroekoloji çağdaş olarak hem bir bilim, hem bir uygulama, hem de bir harekettir. Bilim olarak öncelikle biyolojik, biyofizik, ekolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik mekanizmaları, fonksiyonları, ilişkileri ve tasarımları kullanarak bir agroekosistemin çalışmasını açıklamaya çalışan ve inceleyen; bir uygulamalar takımı olarak tehlikeli kimyasalları kullanmadan daha sürdürülebilir bir tarıma olanak veren; bir hareket olarak tarımı ekolojik bakımdan daha sürdürülebilir, sosyal bakımdansa adaletli yapmayı araştıran bir anlayıştır (Wezel vd. 2009).

Bilim Olarak Agroekolojinin Gelişimi

Agroekoloji, ilk defa kullanıldığı 1930’lu yıllardan 1960’lı yıllara kadar süren ilk dönemde, tarla ölçeğinde, daha çok tarımsal üretimde kullanılan ekolojik yöntemler ve zararlı yönetimi olarak tanımlanmıştır. 1980’lerin sonunda ise agroekoloji kavramı çerçevesinde çiftlik düzeyinde agroekosistem yaklaşımı gündeme gelmiştir. Bu kapsamda üretimde kullanılan sentetik kimyasalların ve diğer endüstriyel girdilerin doğal kaynaklar ve çevre üzerindeki etkileri üzerinde durulmuştur.

Agroekoloji kavramının kurumsallaşmaya ve yerleşmeye başladığı dönem ise 1990’lı yıllar olmuştur. Bu yıllarda agroekoloji ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmış, çalışma yayınlanmış ve konuyla ilgili yükseköğretimde verilen derslerin sayısı artmıştır. Ayrıca 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı da bu süreçte etkili olmuştur. 2000’li yıllarla birlikte agroekoloji bugünkü gıda sistemi yaklaşımı çerçevesinde tarif edilmeye başlamıştır. Ekolojik, ekonomik ve sosyopolitik boyutları da olan bu yaklaşım bir anlamda tüm gıda sisteminin ekolojisini kapsamaktadır (Wezel ve Soldat 2009). Böylelikle agroekoloji, ekoloji ve tarım bilimlerindeki sağlam köklerden, disiplinlerarası, katılımcı ve eyleme yönelik yaklaşımlarla entegre edilerek, tarım-gıda sistemini etkileyen politik-ekonomik koşullarla ilgilenmeyi amaçlayan bir çerçeveye kavuşmuştur (Mendez vd. 2013). Dünyadaki bu gelişmelere karşılık, ülkemizde ziraat fakültelerinde 1970 öncesi kürsü olarak bulunan agroekoloji, şirket tohumları ve tarım kimyasallarına dayanan yeşil devrim ile adeta unutturulmuştur.

Büyük ölçüde birörnek ve önemli kısmı hibrit olan tohumlar ile sentetik tarım kimyasallarının kullanımına dayanan yeşil devrim ile birlikte sulanabilen alanlarda verimlilik artışı sağlanmasına karşılık, özellikle sulanamayan alanlarda verimlilik artışı sınırlı kalmış, ayrıca büyük ekolojik, ekonomik ve sosyal sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu dönemde agroekoloji geriye itilmiştir. Yeşil devrimin sakıncaları ve problemleri ortaya çıktıkça agroekoloji tekrar bir canlanma içine girmiştir. Bu canlanmaya katkı veren bir grup araştırmacı, sivil toplum kuruluşu ve ekolojik çiftçiler on yıllar boyunca yok sayıldılar ve ciddiye alınmadılar. Son yıllarda ise iklim sorunu, endüstriyel tarımdaki verim durgunluğu, hatta gerilemeleri, şirketleri ve bazı uluslararası kuruluşları endüstriyel tarımı temel alıp koruyarak agroekolojiyi kullanma düşüncesine itti. FAO yönetiminde Roma’da, 2014 yılında yapılan “Gıda Güvenliği ve Beslenme Üzerine Uluslararası Agroekoloji Sempozyumu” bu konudaki ilk uluslararası toplantıdır. ABD sempozyumu önce engellemeye, sonra da sınırlandırmaya çabaladı. FAO direktörü, sempozyumda agroekolojiyi içeriğinden soyutlayıp şirketlerin işine yarar hale getirilmesi konusundaki niyetlerini açığa vuran bir konuşma yaparak GDO’lar gibi agroekolojinin de yararlı olabileceğini belirtti. Bunun üzerine köylü kuruluşlarının uluslararası örgütü olan La Via Campesina, Batı Afrika’da, Mali Nyeleni’de, 24-27 Şubat 2014’te Uluslararası Agroekoloji Forumu’ nu düzenledi. Foruma katılanlar, agroekolojinin endüstriyel tarımın kullanacağı bir araç takımına indirgenmesine karşı çıkarak agroekolojiyi endüstriyel gıda üretimini, halk ve çevre için iyi bir gıda sistemine dönüştürmek amacıyla bir kaldıraç olarak kullanacaklarını belirttiler (Rosset ve Altieri 2017).

Agroekolojinin Temel Yaklaşımı

Agroekoloji bir şemsiye kavram olarak düşünülebilir. Bunun altında organik tarım, permakültür, onarıcı tarım, doğal tarım gibi değişik yaklaşımlar olduğu söylenebilir. Ancak belli ayrımlar bulunmaktadır. Örneğin, organik tarım biyopestisitlerin kullanımına daha çok yoğunlaşmıştır. Bu ürünlerin büyük ölçüde şirketler tarafından üretilmesi, çiftçilerde girdi bağımlılığına yol açar. Dolayısıyla girdi ikamesiyle sınırlı kalan bir organik tarımın agroekolojik olduğu söylenemez. Agroekoloji, çiftçinin var olan koşullar içinde en yüksek düzeyde otonomisini öngörür. Organik tarımda kullanılan bazı girdiler, örneğin kükürt bile, bazı avcı böceklerin (predatör) yok olmasına yol açabilmektedir (Rosset ve Altieri 2017: 29). Diğer yandan monokültür olarak organik tarım yapan işletmeler de bulunmaktadır. Bunlar ayrıca yoğunlukla göçmen, sığınmacı ve güvencesiz işçileri sömürürler ve ürünlerini de uzak pazarlara satarak gelir durumu yüksek tüketiciler için bir üretim yapmış olurlar. Halbuki agroekoloji sadece bir tekniğe indirgenemez. Gelir dağılımını da sorun olarak ele alır. Olaya politik olarak da bakar. Agroekolojide ayrıca polikültür, doğal şeritler, doğal tarla sınırları vb. ile sağlanan “ekolojik hizmetler”, zararlılar ve hastalıkları kontrol altına alır. Böylelikle biyopestisit ve hatta ev yapımı ilaçlara bile gerek kalmayabilir.

Agroekoloji belli reçetelere indirgenen bir sistem değildir. Belirli bir bölgede endüstriyel tarım –hatta organik tarım– yapıyorsanız yayımcılardan aldığınız standart reçeteleri uygulayabilirsiniz. Belli dönemlerde sentetik tarım ilaçlarını –organik tarımda biyopestisitleri– kullanabilirsiniz. Agroekolojide ise reçetelerden çok belli ilkelerden söz etmek daha doğrudur. Her bölge, hatta her çiftçi için farklı uygulamalar söz konusu olabilir. Agroekoloji geleneksel bilgiyi –yerel bilgi veya daha genel olarak halkın bilgisini– modern, bilimsel tarım bilgileriyle bütünleştirir. Endüstriyel tarımda çiftçi bilgi açısından neredeyse boş bir kap gibi kabul edilir. Bilginin ona tamamen dışarıdan verildiği varsayılır. Böylelikle “modern” denilen tarımsal girdileri üreten şirketler çiftçiyi manipüle ederek kendisine bağlar. Agroekoloji ise eğitim anlayışı olarak “inşacı eğitimi” esas alır. Bilgi nakledilemez. Nakledilen enformasyondur. Herkes bilgiyi, aldığı enformasyondan yararlanarak kendisi oluşturur, inşa eder. Hiç kimse mutlak anlamda bilgisiz değildir (Freire 1991). Agroekolojinin yaygınlaştırılmasında bu konuya tekrar döneceğiz.

Agroekolojik işletmelerin ne gibi özellikleri olduğunu inceleyerek ilkeler hakkında fikir sahibi olabiliriz. Bunlardan en önemlisi genetik çeşitliliktir.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X