ISBN13 978-605-316-284-1
13x19,5 cm, 152 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Gözlemcinin Teknikleri, 2004
7/24, 2015
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Evrim Altuğ , Kamusal alandan önce son (bireysel) çıkış anı, Milliyet Sanat, 20 Mayıs 2023

7/24 kitabıyla Türkiye’de geniş okur kitlesine ulaşan anti-kapitalist düşünür Jonathan Crary, bu kez Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken maruz kaldığımız dijital ve sosyal hava durumunun kötümser, ancak gelecek uğruna hayli gerçekçi bir özetini sunuyor.

Metis Edebiyatdışı serisinden çıkan kitap, sözde ekolojistlere, burjuva yalakası naylon aydınlara ve can çekişen kapitalizmin ürettiği ‘yeni’ ama tamamen uyduruk kuşaklara karşı da çetin bir uyarı niteliğinde

Tembel ve kibirli dünyanın ‘Yapay Zekâ’yı her şey ve herkesten sorumlu kıldığı şu günlerde, Metis Yayınları’nın ‘Edebiyat Dışı’ serisine de Tuncay Birkan Türkçesiyle popüler olduğu kadar okunası bir çalışma katıldı. Serinin gedikli okurlarının, “7/24 - Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu” başlıklı, Nedim Çatlı çevirisiyle tanıdığı Jonathan Crary’nin Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken üst başlıklı kitabı, bu kez de bizi “Dijital Çağdan Kapitalizm Sonrası Dünyaya” hazırlama gayesinin meyvesi olarak raflardaki yerini koruyor.

Özgün hali 2022 Verso etiketli, Türkçeye Nisan 2023’te kazandırılan kitap, oldukça kötümser, ancak gerçekçi bir manzara üretiyor. Crary’nin kitabı, sosyolojiyi kitlesel bir ‘Adli Tıp’ aygıtı olarak kullanarak, sürekli kıyafet değiştiren anlık kıyametlerin detaylı analizlerini yaparak, okuru yeni kıyamet balolarına soğukkanlı bir kalemle hazırlamayı başarıyor. Tom Verlaine’in “Yok, Kıyamet deme…” sözüyle açılışını yapan, bölümleri boyunca dünyaya iz bırakmış nice isyankâr aydının özdeyişleriyle çerçevelenen yapıt, okura Jean-Luc Godard ve Guy Debord ile randevularının mutluluğunu tattırırken, onlara çatır çatır eleştirisini de sakınmıyor. Örneğin Crary, düşünür, toplum kuramcısı Elena Pulcini’nin (s.18) tabiriyle bizlerin ne gibi bir “narsisist hissizliği”ne kapıldığımızı belirtirken, Debord’un daha 1980’lerin sonlarında “...medyanın kullanım biçimlerinin yaygaracı ve sonsuz bir anlamsızlığı garanti ettiğini” (s.19) tekrarlıyor. Bizi önümüze boşaltılan dijital ağların şirketlerce denetlenen bilgi tekelleri konusunda dürtükleyen eser, esasen ‘teknoloji okuryazarlığı’ denen unsurun, alışveriş, oyun, dizi bağımlılığı ve parasallaşan diğer benzerleri için ne tür bir örtmece tabir olduğunu da mümkün mertebe harfi harfine (s.31) haykırıyor.

Bu sırada alanın piri Frederic Jameson’u da atlamadan, “Modernleşme süreci tamamlanıp, doğa geri dönmemek üzere gittiğinde, elinizde kalan şeydir postmodernizm…” diyen (s.48) kitap, kapitalist aygıt hakkındaki acil tespiti ise şöyle yapıyor:

“...’tercih oluşumunun sinirsel temelleri’ni araştırmak uğruna harcanan milyonların haddi hesabı yok. Bir sözde-sosyoloji, kaçınılmaz olarak kitleselleşmesi istenen homojen tüketim görevlerini tanımlamak için, kuşaklar (X Kuşağı, Z kuşağı vs.) icat ediyor. Gelgelelim, Küresel Güney’le başka yerlerin yoksullaştırılan bölgelerinde gençler kemer sıkma ekonomisi, borçluluk, kıtlık ve devlet terörü yoluyla daha farklı ve daha acımasız mahrumiyetlere tabi kılınıyorlar.

Burada söz konusu olan yetişkinliğe geçişin bir program gözetilerek hızlandırılması değil, uyanık geçirilen zamanın çoğunun, sınıflardaki bilgisayarlar, telefonlardaki sosyal medya, oyunlar ve diğer hareketli görüntüler tarafından kaplanması…” (s.55)

Jonathan Crary’nin kitabında okurun kitabın sayfalarında kaybolmamak adına ellerinden tuttuğu güçlü iki unsur bulunuyor: Kuşku ve farkındalık, kitabın okunma hızını artırıyor. Ama Crary, meslektaşlarının müthiş tespitlerine yaslandığı kitabında yine, okuru, özellikle de yeni kuşakları art arda uyarılarıyla, birer can simidi fırlatır gibi sarıp, sarmalıyor: “...Gençler, filozof Hans Jonas’ın ‘dünyayı ilk kez yeni gözlerle görmek’ diye tarif ettiği, vicdanın ve empatinin doğmasını mümkün kılan duyumsal hayret deneyimine ulaşamayacak biçimde kapatılıyorlar.” (s.56)

İnternetin, ‘Pasifik Okyanusu’ndaki devasa çöp alanının muadili’ olduğunu bağıran (s.57) yazar, şu harika beyanda da bulunmayı unutmuyor: “Sözde bilgi ekonomisinin en önde gelen başarılarından biri, cehalet, aptallık ve nefretin seri üretimidir.” (s.58)

Başta da andığımız gibi, ‘yapay zekâ’nın ürettiği krizlerin yeni yeni farkına vardığımız şu günlerde, Crary’nin kitabında dillendirdiği şu uyarı da, yine bu satıra kadar saydıklarımızla kendini yarıştırır bir açıklık içeriyor: “Teknoloji, insan üretkenliğini çoğaltmak yerine, onun ‘yerine geçince’, kapitalizm sonuna yaklaşır.”

Kitabında İnternet ve dijital kapitalizm refakatiyle “düşüncenin sahipsizleştirilmesi ve eskiden içsellik ve irade olarak görülen şeyin buharlaşması” (s.77) üzerine altı çizilesi bir uyarıda bulunan yazar, bu arada, kimi aydınların, bilim adamlarının da, ekolojik tehlikeler karşısında büyük şirket ve ordularla girdikleri suç ortaklığının kamuflajı için nasıl kullanıldıklarını da yüzümüze vuruyor. “Böyle korkakça yağcılık yapmak, sağcıların cehalet sevgileri kadar zararlıdır. Batı biliminin sınırlarına ve başarısızlıklarına yöneltilen hacimli ve çok yönlü eleştiri görünmez, ağza alınmaz kılındı. Bu esaslı eleştirel düşünce birikimine katkıda bulunanlar arasında, son yüzyılın, hatta daha uzun bir sürenin en izanlı filozofları, bilim insanları, feministleri, aktivistleri ve toplumsal düşünürlerinin bazıları bulunuyor.” (s.82)

Jonathan Crary, dobralığını kendi vicdanıyla sınadığı bu eylem hisli gürültülü çalışmasında, bununla da kalmayarak, adeta burjuvazi paçasında sırıtkan bir tavırla gezinen “yüzeyde kozmopolit sınıf”a da, bilhassa dikkat çekiyor: “...İtaatkãr bağlılık ile duyguları veya empatiyi küçümsemenin kendilerine çeşitli nimetler kazandıracağının farkında olan bu yüzeyde kozmopolit sınıf, en tepedeki seçkinlerle kulluğa benzer bir ilişki kurar. Dünyanın belli başlı şehirlerinin, aşırı zenginliğin şatafatını kent mekânının fiziksel dokusuna işleyecek şekilde yeniden inşa edilmesi de, kişinin bu güzide ortamlarla kurduğu hayali ilişkiyi büyütmeye hizmet ettiğinden, bu hürmetkârlığı daha da güçlendirir.” (s.101)

Netice yerine, bir bölümünün girişinde Alexander Kluge’un “Toplumumuz çözülürken, kamusal alan ile mahremiyet alanı aynı anda dumura uğruyor,” diyerek (s.113) bizi İnternet ‘kültürü’ ve ürettiği post-kapitalist tehditlere karşı ‘bağıra çağıra’ uyaran Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken kitabı, bir kitaptan ziyade, sokakta elinize tutuşturulan ‘kitap biçiminde bir manifesto’ hızıyla okunuyor. Kamusal ve bireysel alanın, soyut ve somut çıkar odaklarınca çoktan ele geçirildiğini, verdiği art arda örneklerle acil ve tutarlı kılan, duvara asılacak ömürlük özdeyişleriyle soğukkanlılığını yitirmeden okur lehine sayfalarını eriten kitap, asıl sınavını ise hemen her kitapta olduğu gibi, kendisini okuduktan sonra okurun alacağı tavırla veriyor.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X