ISBN13 978-605-316-296-4
13.5x21.5 cm, 528 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Giriş, Mülkiyete Geri Dönmek, s. 11-14

Bugün hayatlarımıza yön veren can alıcı meseleler, ilk bakışta göründüğünden çok daha dolaysız biçimde mülkiyet kavramıyla ilişkili. Derinleşen eşitsizlikler, insanlığın kolektif birikiminin ve doğanın metalaşması, konvansiyonel demokratik kurumların işlevsizleşmesi ve nihayetinde toplumsal alana rengini veren kesif belirsizlik durumu, mülkiyet etrafında açığa çıkan çatışma ve çelişkiler dikkate alınmaksızın layıkıyla anlaşılamaz. Son yıllarda ortaya çıkan kriz ve isyanların da önümüze koyduğu gibi, modası geçmiş denebilecek bu mesele, yani bir kurum, mefhum ve ideal olarak mülkiyet, hayatlarımız üzerinde hükmünü sürmeye devam ediyor.

Mülkiyet ve Müşterekler, antropolojiden iktisat tarihine farklı disiplinlerin kavramsal ve ampirik birikimini mülkiyet meselesi etrafında bir araya getiren bir çalışma. Böyle bir yaklaşım bir nevi “geriye dönüş” olarak da anlaşılabilir. Zira bu bahisteki tartışmalar geçmişte sosyal bilimlerin gündemini yoğun biçimde meşgul etmiş olsa da mülkiyet zaman içinde bir bilgi nesnesi olarak cazibesini yitirdi. Örneğin sosyoloji açısından bu hayli dramatik bir durumdur. Durkheim, Weber, Marx gibi disiplinin kurucu isimleri için modern kapitalist toplumun işleyişinin anlaşılmasında mülkiyetin kilit bir role sahip olduğu su götürmez bir gerçekti. Halbuki 20. yüzyıl boyunca en azından ana akım sosyoloji düşüncesinde mülkiyet kavramı analitik bir araç olarak ikincilleşmiştir. Bununla birlikte, eleştirel sosyal bilimler alanında özel mülkiyetin ortaya çıkış ve kurumsallaşma sürecini ağırlıkla tarihsel perspektiften ele alan kapsamlı bir külliyatın ortaya çıktığını söylemek mümkün. Fakat bu alan da Marksizmin 1980’lerden itibaren akademik dünyadaki cazibesinin gerilemesine paralel olarak büyük ölçüde canlılığını kaybetti.

Coğrafyacı Nicholas Blomley (2005: 125), “Remember Property?” başlıklı kısa değini yazısında tam da bu yitirişe serzenişte bulunur: “Eskiden toprak mülkiyetini ciddiye alırdık. Farklı arka planlardan gelen çok sayıda biliminsanı araştırmalarının merkezine mülkiyeti koyardı. ‘Mülkiyet nasıl işliyor?’ diye sorarlardı. Bilhassa özel mülkiyet nasıl anlaşılmalı, mülkiyet nasıl meydana geliyor ya da ne türden etkiler ortaya çıkarıyor, diye düşünürlerdi.” Blomley’in sözleri analitik olduğu kadar etik ve politik bir niteliğe de sahiptir, çünkü özel mülkiyeti tarihselleştirerek etrafındaki haleyi dağıtmayı hedefler. Oysa ki bugün özel mülkiyet, üzerine pek de konuşulmayan, kanıksanmış, neredeyse doğallaşmış bir kurum ve bireysel hak olarak görülüyor. Özel mülkiyetin insanlık durumunun verili koşulu olduğu fikri genel vasatı oluşturuyor.

Öte yandan, önce 1990’larda karşıt-küreselleşme hareketi içerisinde ve ardından 2000’lerde Atina’dan Kahire’ye uzanan ve Gezi’nin de içerisinde yer aldığı isyan dalgasında çarpıcı biçimde tanık olduğumuz üzere, toplumsal mücadeleler farklı biçimlerde de olsa mülkiyet kurumunu hedefe koyuyorlar; özel ve kamu mülkiyetinin kuruluş ve işleyiş biçimlerini tartışılır kılıyorlar. Topraktan bilgiye, biyolojik ve toplumsal varlığımızı mümkün kılan öğelerin giderek artan biçimde özel mülkiyete konu olmasını sorguluyorlar. Ne var ki hareket halindeki bu pratik sorgulamanın akademik alanda hak ettiği ilgiyi gördüğünü söylemek güç. Bizleri bu kitabı hazırlamaya iten motivasyon da tam olarak bu: Sosyal bilimlerin farklı kulvarlarındaki birikimi mezcederek bugünün dünyasında özel mülkiyetin anlamına ve işleyişine dair eleştirel bir sorgulamaya girişmek. Bir önceki evrenin sorularının kapsamını aşan, cevaplandığı düşünülen sorulara dönmekten de çekinmeyen bir “geriye bakış” ortaya koymak. Bu anlamda Mülkiyet ve Müşterekler’in temel gayesi, farklı kavramsal dağarcıklara ve yöntemlere sahip araştırmacılar arasındaki diyalog üzerinden mülkiyeti çokboyutlu ve çatışmalı bir mesele olarak yeniden düşünmek, kuramsal ya da ampirik düzeyde kimi düğüm noktalarına işaret etmek ve nihayetinde buradan türeyebilecek tartışmalar için yeni türden sorular ortaya koymak.

Kitapta bir araya getirdiğimiz incelemeler devlet, sınıf, kimlik ya da şiddet gibi sosyal bilimlerin kadim temalarını mülkiyeti odağa alarak sorunsallaştırıyor. Bunları birbirine teyelleyen temel soru ise şu: Özel mülkiyeti mümkün kılan nedir? Bu sorudan hareketle başka türden mülkiyet biçimlerinden ve iddialarından farklı olarak özel mülkiyeti ortaya çıkartan, şekillendiren ve yeniden tanımlayan politik ve iktisadi koşulları, kültürel anlam dünyalarını, duygu yapılarını, pratik ve temsilleri kavramayı hedefliyoruz. Özel mülkiyetin hangi biçimlerde inşa, icra ve ihlal edildiğini anlayabilmek için tarihsel ve güncel boyutlarıyla Türkiye bağlamına odaklanıyoruz.

Politik Bir Mülkiyet Okuması

Mülkiyete dair alışılageldik yorumlar iki temel varsayıma yaslanır. Bunlardan ilki, mülkiyetin temelde bir kişi ile bir şey arasındaki ilişkiyi nitelediği varsayımıdır. Böylece mülkiyet kişiler ve gruplar arasındaki güç ilişkileri içinde biçimlenen, kaçınılmaz olarak politik karaktere sahip çokboyutlu bir toplumsal kurum olarak anlaşılmaz; mülk sahibi ile mülk arasındaki bağın aslen hukuki ifadesine indirgenir. İkincisi, günümüz kapitalist toplumlarında hâkim olan ikili mülkiyet rejiminin, esasında aynı modelin iki ayrı yüzünü ifade eden özel ve kamu mülkiyetinin bileşiminden ibaret olduğu önermesidir. Böylelikle başka türden kolektif mülkiyet biçimleri ya tümden yok sayılır ya da geçmişten bugüne kalan tortular olarak istisnalaştırılır. Bugün hem gündelik hem de akademik kavrayışımızı biçimlendirmeye devam eden bu iki varsayım, tarihsel bir olgu olarak mülkiyeti taşlaştırır ve sabitler. Kapitalist kurum ve yapıların hüküm sürdüğü toplumlarda dahi mülkiyetin çatışmalı, müphem ve dolayısıyla değişken bir niteliğe sahip olduğu gerçeğini bulanıklaştırır.

“Özel mülkiyet” dendiğinde tipik olarak gerçek ya da tüzel kişilerin bir kaynak, nesne ya da alan üzerindeki kullanma, faydalanma ve tasarruf etme haklarını, bu haklardan rıza yoluyla feragat etme ve de yeri geldiğinde başkalarını bunlardan dışlama haklarını içeren haklar demetini anlarız (Carruthers ve Ariovich 2004; Getzler 1996; Schlager ve Ostrom 1992). Roma hukukundan tevarüs eden kategoriler üzerine bina edilmiş olan ve 17. yüzyıl Avrupası’nda sistematikleştirilerek genelleştirilen bu tanım, aradan geçen zaman içinde küresel ölçekte kurumsallaşır ve evrensel bir geçerlilik kazanır (St. Martin 2020: 272). Bilhassa kapitalist üretim ilişkilerinin kök saldığı ve yaygınlaştığı 19. yüzyılda yasal ve idari açıdan kalıcılaşır, dahası gerek artan ticari bağlar gerekse sömürgecilik yoluyla Avrupa’nın sınırlarının ötesine geçer.

Liberal düşünce perspektifinden bakıldığında özel mülkiyet rejiminin kurumsallaşması, hem piyasa ekonomisinin pürüzsüz ve etkin işleyişi hem de özgürlükleri genişleten siyasal-hukuki düzenin tesis edilmesi açısından kilit önemde bir tarihsel gelişmeydi (Macpherson 1978). Her ne kadar özel mülkiyetin ortaya çıkışına ilişkin farklı açıklamalar dile getirilmiş olsa da bir bütün olarak klasik liberal düşünce için özel mülkiyet toplumsal iyiliğin ve refahın temelinde yatıyordu. Bu yaklaşımın başlangıç noktası devlet ve toplumun birbirinden ayrı alanlar teşkil ettiği fikridir. Huri İslamoğlu’nun belirttiği gibi (2000: 4-5) çıkarlarını azamileştirme gayretinde olan bireylerin ekonomik alandaki faaliyetlerini evrensel ve nesnel, buna karşılık devletin, dolayısıyla politik alanın müdahalelerini tikel ve öznel olarak niteleyen liberal düşünürler için özel mülkiyet rejiminin tesis edilmesi, daha geniş planda toplumun devletten özerkleşmesi, rasyonelliğin hüküm sürmesi, nihayetinde medeniyetin ilerlemesi anlamına geliyordu. Diğer bir deyişle, mülkiyet ilişkilerinin hukuk alanında kodlanması yalnızca yasal bir değişimin ifadesi değil, aynı zamanda bireyle toplum, toplumla devlet, insanla doğa arasındaki ilişkilerin kavranışını temelden sarsan çok daha kapsamlı bir dönüşümün parçasıydı (Macpherson 1978).

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X