ISBN13 978-605-316-303-9
13x19,5 cm, 184 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Giriş, s. 11-13

Samanyolu’nun merkezindeki canavarı hedef alan görev tamamlanmıştı.

11 Nisan 2017’de bir grup astronom, radyo teleskoplardan* oluşan bir ağ ile yaptıkları beş gecelik gözlemi bitirdi. Ağdaki radyo teleskoplar birlikte kullanıldığında, çapı Dünya boyutunda olan tek bir anten görevi görüyordu. Hawaii ile Güney Kutbu arasında sıralanmış sekiz ayrı gruptan oluşan bu teleskoplar, o beş geceyi kimsenin daha önce hiç görmediği bir şeye bakarak geçirmişti. Baktıkları yerde, hayal gücü kuvvetli biliminsanlarının ve bilimkurgu hayranlarının onlarca yıldır gözlerinde canlandırmaya çalıştığı şey vardı: bir kara delik.

Ya da daha net konuşmak gerekirse, bir kara deliğin çeperi. Bu öylesine güçlü bir kütleçekimsel dış kabuktur ki, çekim alanına giren hiçbir şey, hatta ışık bile bir daha kaçamaz. Biliminsanlarının “olay ufku” adını verdikleri bu sınırı geçen bir şey, evrenimizden artık ebediyen gitmiş sayılır. Ama gözden kaybolsa bile, kara deliğin içindeki madde uzay ve zamanı bükerek mantığa ve matematiğe meydan okur. Doğanın en uç hallerini merak edenlerin ancak gözleriyle gördüklerinde inanabilecekleri kadar tuhaf bir fenomendir bu.

Bununla birlikte, Olay Ufku Teleskobu’nu yaratanların tek motivasyonu inanç değildi. Onları harekete geçiren anlama isteğiydi; çünkü bir kara deliği anlamaya başlamak, evreni yepyeni bir biçimde anlamaya başlamak demektir. Bunun olanak kazanmasına herkesten çok katkısı olmasına rağmen Albert Einstein böyle bir keşif çağının asla olmayacağı kanısındaydı.

Bir yüzyıl önce, 1915 yılında, Einstein genel görelilik kuramını tamamladı. Galileo’nun 300 yıl kadar önce keşfettiği bir fizik yasasının tam olarak ne anlama geldiğini ondan başka fark eden olmamıştı: Kütleleri ve bileşimleri ne olursa olsun tüm nesneler kütleçekimsel bir alanda aynı hızla düşer. Bu yasayı, nesnelerin ivmelenmesini** konu alan çığır açıcı bir kuramın merkezine yerleştiren Einstein sadece kütleçekime ilişkin değil, evrene ilişkin yeni bir düşünüş biçimi şekillendirdi.

Einstein kütleçekimin bir kuvvet olduğu fikrini sildi; evrende olan biteni sessizce izleyen durgun seyirciler biçimindeki uzay ve zaman kavramlarına karşı çıktı. Uzay-zaman, kütle ve enerjinin varlığıyla şekillenen bir oyun hamuru gibiydi. Bir cismin düşme nedeni Dünya’nın onu çekmesi değildi; aslında Dünya’nın kütlesi ve enerjisi, kendisini çevreleyen uzay-zamanı büküyordu ve dolayısıyla oradan geçen cismin yolu ister istemez gezegene doğru sapıyordu. Bu doğa yasası ışık için de geçerliydi: Eğer yeterince büyük kütleli bir cismin –mesela Güneş’in– yanından geçerse, ışığın izlediği yolda da sapma olacaktı.

İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın hâlâ taze olduğu 29 Mayıs 1919 tarihindeki güneş tutulması sırasında, Britanyalı astronomlardan oluşan iki ekip Almanya doğumlu Einstein’ın yeni ve tuhaf kütleçekim kuramını sınamak için Brezilya’ya ve Afrika’ nın batı kıyısına gitti. O tarihte Ay 6 dakika 51 saniyeliğine Güneş ile Dünya’nın arasına girince –20. yüzyılın en uzun güneş tutulmalarından biriydi bu– parlak gün bir anda geceye dönüştü ve ekipler görünür duruma gelen yıldızların fotoğrafını çekti. Ülkelerine dönüp aynı yıldızların Güneş’e yakın olmadığı zamanlarda alınmış görüntülerle karşılaştırma yaptıklarında, tam olarak Einstein’ın söylediği durumla karşılaştılar: Güneş’in cüssesi, yıldızların ışığını büküyordu. Sırf bu öngörüsü sayesinde Einstein bir gecede ünlü oldu ve kuramı dünyanın her yanında manşetten verildi.

Kütleçekimin yüzyılı başlamıştı.

Bu iki deney –1919’daki güneş tutulması ve bir yüzyıl sonraki Olay Ufku Teleskobu gözlemleri– bilim tarihinde başka hiçbir döneme benzemeyen bir dönemin ilk ve son sayfalarını temsil ediyor.

Yüz sene önce, Einstein genel görelilik kuramını ortaya koyduğunda, evren görünürde tek bir galaksi içeriyordu. Bugün biliyoruz ki evrende en az 100 milyar galaksi var; üstelik evren genişliyor yani her saniye giderek artan bir hızla balon gibi şişiyor. Ayrıca geçtiğimiz yüzyıl içerisinde astronomi, tekil teleskoplarla elektromanyetik spektrumun dar bir kısmı olan optik bandı yani görünür ışığı incelemenin ötesine geçerek, mikrodalgalardan gama ışınlarına kadar bütün spektrumu kapsamına aldı. 21. yüzyıla girildiğinde, astronomi elektromanyetik spektrumun bile ötesine geçmişti: Evrenin %95’ini gizemli, hiçbir şekilde göremediğimiz “karanlık madde” ve “karanlık enerji”nin oluşturduğu artık biliniyor.

Bu keşifleri anlamaya çalışan herkesin genel göreliliğe başvurması gerekir. Öte yandan, hiçbir fenomen kara delik kadar sezgilere aykırı değildir. Einstein kuramını paylaşır paylaşmaz bazı kuramcıların farkına vardığı gibi, kara delik kavramı genel göreliliğin doğal bir sonucuydu.

* Çeşitli gök cisimlerinin yaydığı radyo dalgalarını yakalayıp kuvvetlendiren, bir radyo alıcısı ve anten sisteminden oluşan astronomik cihazlar. –ç.n.

** İvme hızın değişim oranıdır. Örneğin bir sürücü dip gaz veya dip fren yaptığında yüksek bir ivmelenme oluşur (kısa süre zarfında büyük hız değişimi olur). –ç.n.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X