ISBN13 978-605-316-201-8
13x19,5 cm, 192 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Özgür Taburoğlu, "Siyahlar için Yeni Kıyafetler: Fanon", Fokus+, 21 Mart 2024

Frantz Fanon, Siyah Deri, Beyaz Maskeler (1952) metninin açılış sayfasında Aimé Césaire'dan yaptığı alıntı “Siyah insanların” ruhsal mekânını tarif eder: “İçlerine ustalıkla korku, aşağılık kompleksi, ürperiş, boyun eğiş, umutsuzluk, uşaklık aşılanmış milyonlarca insandan söz ediyorum.” (2020: 9) Dönemin sömürge halkı Avrupa-merkezli bakışla görülemeyecek, biraz anti-psikiyatrik bir görüş noktasından ifadeye kavuşacak insanlardır. Fanon için “siyah olmak”, “insan olmamakla”, insanlıktan çıkmakla kurulan bir kimliktir. “Siyahın psikolojisi” verimsiz ve “kurak” bir ruhsal sahada şekillenir. Onun hayatta kalması “varlık olmamasına” bağlıdır. “Koyu renkli” kendisinden kurtulmadıkça insan olamaz. Bu nedenle siyahın varoluşu Beyaz olma çabasıyla şekillenir. Derin kusurunu kabullendikçe insanlaşabilir.

Fanon, en ağır ırkçıdan bile daha ağır nitelemeleriyle, biraz da Adler gibi, herhangi bir psikolojinin inşa koşuluna aşağılık olma duygusunu yerleştirir. Fakat “zencinin” durumu çok daha ağırdır ona göre. Siyah olmanın yazgısı beyaz olmaktır. Onda aşağılık duygusu bir soyutlama olmaktan çıkar; doğrudan “derisine kazanır”. Onun siyahlığı dolaysız bir kusurun, kötülüğün, karanlık bir ruhun işaretidir (12). Siyah’ın bir ruhu varsa eğer bunu karanlığa borçludur. “Kara derili” olumsuz sıfatları sayesinde belli bir psikolojiye sahip olur. “Zencinin varoluş biçimi” kusurlu olmasıyla işaretlenmiştir. Onu bu “varoluşsal sathiliğe” iten Avrupalı ruhlardır. Hatta “siyah ruhun” bir Avrupa kurgusu olduğu da söylenebilir. Zenciden bu ruhu çıkarsak geriye “koca bir kara delik” kalır. Fanon, kullandığı ağır sıfatlar ve zamirleri tüm siyah tenliler için söylüyor görünse de bir yandan da sadece kendi yurttaşları Antilliler için konuştuğunu da hatırlatır.

Siyah’ın karanlık hikâyesi

Siyah veya Beyaz tüm psikolojilerin oluşumunda, varoluşçu gibi söylenirse “başkası-için” varlık boyutu önemli olsa da siyah birey için bu olgu çok daha belirgindir. “Kendi-için” olmak için öncelikle sömürgecinin beyaz gölgesi içine yerleşmelidir. Onun başkası beyaz ruhlardır. Siyah genellikle “ikili psikolojiler” geliştirir ve kendi renginden olanlara başka beyazlara başka davranır. “Gerçek insan” olması için beyazın dilini konuşmalıdır. Ama bu başkası kendisinden “çok üstün” olduğu için aşağılık duygusu da o nispette derin ve geniş boyutlar kazanır. Lacan gibi söylenirse, ayna evresinde öyle bir kurucu başkasıyla karşılaşır ki, kendisiyle aynadaki yansısı arasındaki mesafeyi ve farkı kapatmakta zorlanır. Bu arayı kapatmaya giriştiğinde ikisini ayıran uçuruma yuvarlanır. Siyah, Beyazlar arasında sadece derisinin rengiyle değil, şivesiyle de belli olur. Antilli Siyah R harflerini yutmalarıyla ayırt edilir. Bu yüzden her konuşmasında kullandığı R’ler bir hınç birikimine sebep olur. Başka hançereler için yapılanmış bir dili konuşmaya çalışırken kusurlu telaffuzunu düzeltemez. “Karanlıkta geçen öyküsü” içinde bedeniyle simgesel yapı eşleşmediğinden, kusurdan, noksanlıktan başka bir şey üretemez.

Fanon, her ne kadar acımasızca sıfatlar ve zamirler kullansa da asıl çabası Siyah’ın “karanlık hikâyesini” önce aralamak ve sonrasında onun bedbahtlığına bazı çareler aramaktır. Psikanalist olarak da bu amacını sayısız şekillerde hayata geçirir. Yapmak istediğini “Siyah’ın sömürge durumunda filizlenmiş kompleks donanımından kurtulmasına yardım etmek” şeklinde tarif eder (28). Sömürgeci Beyaz, yerel insanı bir madun gibi yaratır. Siyah Avrupa'ya gittiğinde bu madunluk katlanır. Oralarda onun “belirsizliği, patavatsızlığı, gevşekliği” sabitlenir. Donanımında sanki doğuştan bir hata varmış gibi gösterilir. Başkasından ödünç aldığı eğreti varoluşuyla “köklü bir tarihi yokmuş” gibi görünür.

Beyazın ona diktiği hazır elbiseyi, istese de istemese de giymek zorundadır (30). Ortada başka bir giysi de yoktur zaten. Onun ölçülerine, zevklerine göre kesimi yapılmamış, Avrupalı cüssesine uygun kıyafet üzerinde doğal olarak eğreti durur. Giysi Avrupalı olsa da onun kendisini belli bir kalıp içerisinde göstermesi beklenir. Sömürgeci onu “kendi imgesine bağlamak, yapıştırmak, hapsetmek ister, sorumlusu olmadığı bir öze, bir görünüşe kurban eder” (31). Jung gibi söylenirse, siyah kendi arketipiyle özdeşleşen bir ilkel ruh olmalıdır. “Budala” gibi görünmeyen siyah tekinsiz bir duyu yaratır. Antilli, yine kökensel kusurunun eseri olarak, “bir incelik arayışına” da girebilir. Örneğin Fransızca'da az kullanılan kalıplara yönelir. Kimileri Avrupalının “soluğunu kesen” bir ifade gücüne kavuşabilir (34). Sözgelimi Aimé Césaire etrafında böyle bir etki yaratır. Bir konuşmasında izleyicilerden birisi onun retoriği sebebiyle heyecandan bayılır.

Türler arasında derin sözleşme

Fanon aşağılık duygusunu Adler’in kullandığı anlamda ve kurucu bir motif olarak ele alır. Fakat yurttaşlarında bu duygu öyle bir seviyeye ulaşır ki, beyaz ve siyah insanlar adeta iki ayrı türe dönüşür. Öyle ki onların bir araya gelmeleri, evlenmeleri bu tür ayrımından, tabiat farkından dolayı “olanaksız” hal alabilir. Bu tabiat ayrımı ırk farkının da ötesine geçer. Siyah insan için aşağılık duygusu bir yaşam biçimi halini alır. “Koyu tenli bir kadını” beyaz bir adam sevse bile onun gözünde “saygıyı” hak eden birisine dönüşemez. Bir aldatmacayı, yanılsamayı sürdürmek zorunda kalır. Adler için aşağılık kompleksi az çok her psikolojinin temelinde yer alsa da siyah bireyde bu duygu aleni ve katmanlıdır. Aşağıda konumlandığını aralıksız düşünmesi beyazın da tekinsiz bir yükseklikle donanmasına neden olur; “zenciler mavi gözlerden korkarlar.” (37) Fanon’un klinik tecrübeleri içinden ve biraz da bilinçdışı bir manzaradan tasvir ettiği, siyah ve beyaza boyanmış bu iki tür, açık veya örtük biçimde birbirine zelil varlıklar gibi yaklaşır. Birisi çok aşağıda diğeri yukarıda konumlanır.

Julia Kristeva'nın “zillet” tanımı burada geçerlilik kazanır. “İğrençlik”, sınırları terk eden iki farklı varlığın aşağı veya yukarı konumlarından kaynaklanan bir duygudur. Olağan orta yerde buluşamazlar. Onların birleşmesi bakışımsız bir eşleşmeye dönüşür. Siyah adamın beyaz kadın tarafından kabul edilmesi bir “armağan” iken, siyah kadının durumunda “tecavüz” ile karışık bir armağan söz konusudur. İki çeşit buluşmada da “mide bulandırıcı” bir taraf bulunur. Bu sebeple özellikle beyaz kadın daha tahammül edilebilir bir ilişki için, bilinçdışı bir meyille yerli halk içinden “daha az siyah” olanı seçmeye çalışır. Siyah “değersizliğini” hatırladıkça bu mesafe daha da artar. Bazen de bu yetersizliği bir hınç şeklini alır. Kendini küçük görmesi bir “alevlenmeye” neden olur. Kendine yönelik horgörüsü de aynı hınç duygusunun bir sonucu gibi anlaşılabilir.

Siyah’ın girişkenliği, İleri çıkmasının veya edilginliği, geri çekilmesinin kaynağı biçimsel olarak aynıdır. Fakat her türlü kendisini “sakatlar”, “kötürümleştirir”; zamanla ifadesiz bir bireye dönüşür, “birçok ilgi alanını yitirir ve beceri yönünden yoksullaşır” (44). Hep özendiği o “beyaz tapınağa” ulaştığında kederi artar. Ulaşılmaz görünen kule onun “hapishanesi” olur. Beyazın onayına, “tanımasına” ulaşamadıkça hiddeti artar, içinden çıkamayacağı tımarhaneyi dağıtmakla veya gereğinden fazla tertip etmekle zamanını geçirir. İçeriden kendisine dayanaklar oluşturamaz. Esenliği için Beyaz’ın efendi olarak kölesini tanıması zaruridir. Kederli zamanlarında desteğini istediği Tanrısı da beyazdır: “Gerçekten iyi ve bağışlayıcı Tanrı siyah olamaz, o pespembe yanaklı bir beyazdır.” (44) Onun suretinde yaratılmış beyazlar bu “haysiyet” kaynağından daha fazla pay alırlar. Siyah aynı kaynağa ulaşamaz. Haysiyeti “pembe tırnaklarına işlemiş” Beyaz bilerek veya bilmeden bunu ondan esirger. Beyaz onu çok sevse de durumunu aşmasına yardımcı olmaz. Aralarındaki çok derin bir sözleşme ona mani olur. Bir tarafın telafi edici girişimleri sonuçsuz kalır çünkü sözleşme bir tür farkı üzerinde kaleme alınmıştır. Simgesel düzeyde bir “linç” sürekli işletilir. Siyah’a nerede duracağını, “yerini bilmesini” vazeden bu sözleşme, Beyaz’la arasındaki sınır çizgilerini tarif eder. Fakat Siyah ile Beyaz bir araya geldiğinde bu sınırlar genellikle ihlal edilir ve sonra yeniden tahkim edilir.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X