ISBN13 978-975-342-074-7
13x19,5 cm, 232 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Sema Postacıoğlu Banon, "Çevirmenin Önsözü", 1992, s. 5-8

İki nedenden ötürü bu önsözü kitaba eklemeyi gerekli buluyorum. Bunlardan birincisi, kullanımı ve anlamı dilbilimsel olarak açıklanabilir, ancak günlük yaşantımızdan kopukluklarından ötürü kolayca kavranamayacak bazı terimlerin çeviride nasıl kullanıldığını aydınlatmak; ikincisi de, yazıya yön veren edebiyat tarihini ve yazarın kendi kişisel kültürünü okurun kültürüne yaklaştırmak – bütün uzaklığına rağmen değişik noktalarını okura hatırlatarak ortak bir zemin hazırlamak. Bu çeviride, özenle, "sözlü" [oral] ve "sözel" [verbal] terimlerini birbirinden ayrı tuttum, daha doğrusu ayrı tutmam gerekti. "Sözlü" terimiyle sadece konuşarak, ağızla dile getirilen söylemi; "sözel" terimiyle sözle, kelimeyle ifade edilen her çeşit bilgi, açıklama vb. söz birim veya dizisini kastediyorum. Bu durumda "sözel", elbette gerek yazılı gerekse sözlü anlatımı içerir; sözlüyse kelimeyle ifade edilen, ama hiçbir zaman yazıya veya konuşmadan başka söz teknolojisine girmeyen anlatımdır.

"Sözelleştirme" terimi, bu açıklamayı izlersek, sözlü ya da yazılı olarak kelimeye dönüşme anlamına gelir. Bilindiği gibi, kelimesiz düşünemeyiz. Ancak düşünce, çoğu kez olmuş bitmiş bir üründür. Düşünce sürecini ilk açan, zihni "dürtmeye" başlayan aslında her zaman nedeni ve özgün kaynağı tam aydınlanamayan, adlandırılmayan ve adlandırılmadıkları için bir türlü bilinçli denetimimize girmeyen seziler ve duygulardır. Ve bunlar, daha belirir belirmez kelimeyle çıkmazlar. Aklımıza üşüşen düşünceler, bütün hız ve saldırılarına rağmen, belirli irdeleme süreçlerinden sıyrılmış kelimeler, "sözelleştirilmiş" söylemlerdir. Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı gibi, kitabın konusu insan zihni ve bu en büyük kaynağımızın ana ifade aracı dildir.

Belirtilmesi gereken ikinci önemli nokta, söz konusu dilin insan zihninde nasıl, hangi kanallardan ilerlediği, aklın kıvrımları, sapmaları değil, insanın dil yeteneğiyle dilin kendisini ve haliyle sözü, ilk ağızdan çıkan sözü söz teknolojileriyle nasıl değiştirdiğidir. Yazar, bu bağlamda elbette her şeyden önce kendi yaşantısı, deneyimi ve kendi dilinin edebiyatından yola çıkmaktadır. Amerikan vatandaşı olmasına rağmen, ana dili İngilizce olduğu için, Ong'un yola çıktığı –Türkçe okuruna farklılığını göstererek yaklaştırmayı amaçladığımız– Yeni Dünya edebiyatının doğup koptuğu İngiliz edebiyatıdır.

İngilizce dili ve edebiyatı, sözlü kültür ağır bastığı dönem boyunca hemen hemen her sözlü sözel ürüne benzer. Bunu Ong gibi, Romantizm akımıyla dışlanmaya başlanan sözlü nitelik ağırlıklı (retoriğin boyunduruğundaki) edebiyat dönemine dek uzatmıyorum. İngilizce, Norman istilasına kadar Germen kökünden kopmamış, büyük kısmı yazılı kayıtlardan yoksun Anglosakson diliydi; yazılı kayıt noksanlığı, bir yerde deniz göçeri atalarının kültürünün devamı sayılır – Türk boyları da, deniz yerine Orta Asya göçerleriydi ve göçer kültürünün tüm bilgisi ağızdan ağza iletilen destanlar, fıkralar ve bilmecelerde saklıdır. Göçer halk, kalıcı iz bırakmaz, kalıcılıkla zaten kafasını yormaz – olsa olsa mezar taşı bırakır. Bu kitapta s. 51'de de gönderme yapılan ve bir notla açıklamaya çalıştığım "Beowulf" destanı, M.S. 5. yüzyılda İngiltere'ye göç etmiş ve 5. yüzyılın sonlarına doğru Hıristiyanlaşmış olan Angles (bugünün Jutland, Danimarka ve komşu ülkeleri) ve Saksonya halkına bir zamanlar nasıl olduğunu anlatmak ve hatırlatmak için M.S. 8./9. yüzyıllarda bileştirilmiş tarih bilincidir.

İngilizce'yi bu "ilkel" niteliğinden "edebiyat diline" sokan, Norman istilasıyla gelen Fransızca'nın etkisidir ve Yeni İngilizce edebiyatının ilk büyük ustası Geoffrey Chaucer'dan itibaren İngiliz edebiyatı başını alır gider. Şiir, romanın büyümesine, roman oluşmasına dek üstünlüğünü korur (Ong'un da sık sık hatırlattığı gibi, Platon ozanları Devlet'ine sokmaz!); tiyatroysa, yazıyla bileştirilen, ama okunarak değil, söz ve hareketle sahneye konan "kurgulaşan" anlatının en somut şeklidir. Roman, ki tarihsel nedenlerden ötürü İngilizce terimi novel'ın karşılığı yeniliktir, sözel biçimlerin gelmiş geçmiş en yenisi, en sıkı yazı denetimli çeşididir. Ve İngiliz edebiyatında John Bunyan'ın "Pilgrim's Progress" yapıtıyla başlamış (1678/1684); kendi roman geçmişimize oranla bol zamanın sağladığı rahatlıkla ağır ağır ilerlemiş, ilerledikçe de yazar ve okuru kendine bağlamıştır. Biz, bu açıdan eksikliyiz; ancak bunu gerekli gereksiz her fırsatta kendi kültürümüzden yakınmak için değil, sadece uzun zamanın kesesinden çıkan verimlilik ve derinlikten mahrum olduğumuzu belirtmek için söylüyorum. Peki "roman" niçin İngiliz edebiyatında yenilik, neye oranla yeniliktir? Bu sorunun yanıtı, aşağı yukarı belirli bir tarih sürecini hemen hemen aynı tarihsel gelişmelerle paylaşmış bütün Batı Avrupa edebiyatı için geçerlidir. Ve söz konusu tarih süreci Ortaçağ olup, romanın "yenilik" olarak girip bozduğu Ortaçağ'dan kalma courtly love geleneğiyle (bkz. s. 178 – ç.n.) kaleme alınmış, Fransızların romance olarak nitelediği şövalyelerin aşk ve macera serüvenleridir. Romans veya serüvenlerin başlıca amacı, sevilen kadının (hanımın) kişiliğine, güzelliğine duyulan hayranlıkla coşup edebi dille aşk ilan etmek değil, şövalyede aranan ve herkesten önce derebeyine, gerek huzurunda gerek derebeyi bulunmadığı zaman inanç, itaat, saygı, sadakat ve diğer bütün erdemlerin bir bir gösterilmesidir (ki kahramanın bu erdemleri kanıtlama fırsatı, en çok onun tek başına kalıp kendi bilinciyle hesaplaştığı anlarda çıkar). Romansların dili alegoridir: gülden bülbüle bahçeden çeşmeye dek hemen her "nesne", romansın ayrılmaz parçasıdır ve her edim bir erdem veya kusurun temsilcisidir. Bu alegori tutkunluğu, tek tanrılı dine geçişle bağıntılıdır: Nasıl bol tanrı ve tanrıçalı devirde mitolojilerle insanlık dile getirilmeye çalışıldıysa, tek tanrılı dinde de insanlar, oldukça basit, erdem ve kusurdan ibaret bilinçlerini alegoriyle dile getirmişlerdir.

İşte bu iki seçenekli, iki uçtan ibaret bilince çok boyutluluk, İngiliz edebiyatında "gerçekçilik" akımıyla girmiş ve roman, veya İngilizce deyimiyle novel (yenilik), çerçevesinde istediği kadar yayılmış ve yayılmaktadır. İnsanların sadece iki gruba bölünmediği, gölge bölgelerin ve ağır suskunlukların yepyeni bir bilinçlilik ifade ettiği romanda Samuel Richardson, Daniel Defoe, Henry Fielding ve Lawrence Sterne dönüm noktalarıdır. Ve bu yazarların hiçbiri, yapıtlarını novel olarak nitelendirmemiş, bu nitelik onlara 18. yüzyılın sonlarına doğru edebiyat uzmanlarınca verilmiştir. Yazar Ong'un da belirttiği gibi, bu yazarlar romanı roman yapmamışlardır, fakat romanın başlıca özelliği olarak nitelendirilen gerçekçiliği, kendi sayfa sınırları içerisinde ve hayali gerçeklerin koşulları altında oldukça tutarlı, adeta gerçekmişçesine bir dünya sergilemeyi başarmışlardır. Yine Ong'un belirttiği gibi, İngiliz edebiyatında romanı roman yapan Okumuş Latincesi'ni bilmeyen, anadilleriyle yazıp düşünen kadın yazarlardır.

Bu açıklamalarla konunun kapanmadığını veya açıklamaların yüzyıllardır süregelen edebiyat tarihini aydınlatmaya yeterli olmadığını hatırlatmak isterim. Daha önce de belirttiğim gibi, amacım başlıca ayrılıklara sadece değinerek yazarın zihin çizgisini biraz olsun aydınlatmaktan ibarettir. Ayrıca, söz konusu sözlü kültür-yazılı kültür farkları, sadece edebiyat tarihi veya biçimlerinde ortaya çıkmaz: Her şeyden önce kişinin düşünme biçimini koşullandırır. Bu nedenle, önemli olan, edebiyat tarihi uzmanlığı vb. değil, kişiler arasındaki farkların zihin iktisadında büyük (belki de en büyük) payı olan dil ve dil kullanımından kaynaklandığına karşı duyarlılık kazanmak, sözlü kültürden nasiplenen kendi kültürümüze anlayış ve saygıyla yaklaşma yolları aralamaktır...

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X