ISBN13 978-975-342-238-3
22x21.5 cm, 174 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Mine Yağıcı, “Ah! Ne günlerdi...”, Cumhuriyet Dergi, 20 Şubat 2000

"Yürüyenler! Sokaklar dolusu yürürlerken bir zamanlar, kâğıtlar dolusu çizmişim ben de onları. Bu çizimlerden birinin köşesinde şu not var: "Bir ülke insanları ki kendi gerçeklerini yaşayamazlar, bu olanak tanınmaz kendilerine; yürürler onlar da. Gerçeklerini yaşamış olurlar o gün için. Yürüyenler yaşayanlardır hep. "Bu deyişte sırasıyla bir eleştiri, suçlama, tespit, savunma ve bir yüceltme gizli. Siyasal ve sosyal arayışın, dalgalanmanın ve çatışmanın sokaklara taşan bu biçimlenmesinde, hem tanık hem sanık olmanın o zaman kâğıtlara yansıyan bu titrek izlerini, yıllar sonra bir kitapta toplamak ya çalışırken anılar denizinde ara sıra, biraz olsun kulaç atmak da kaçınılmaz oluyor. Kaçınmamak da gerek."

Bu sözler Tan Oral'ın 1999 Ekim'inde Metis Yayınevi'nce yayımlanan kitabı Yürüyenler'in önsözünden. Kırk yılı aşkın bir zamandır karikatür çizen Oral, "Yürüyenler"in çıkış noktasını şöyle anlatıyor: "Yürüyenler, 1965'li yıllarda çizilmiştir. Yürüyenler'in çizildiği 1964-65 yılları, Türkiye'nin 27 Mayıs darbesinden geçtiği, 1961 Anayasası'nın kabul edildiği yıllardı. O zamana kadar Türkiye'deki çizerler çok partili demokrasi adına uğraş veriyorlardı. 1961 Anayasası'ndan sonra sözü edilen çok partili düzen ve özgürlük ortamı oluştu. Türkiye'de o dönem sol düşünceler de dahil olmak üzere her türlü düşünce açıkça konuşulup tartışılıyordu. Bu siyasi mücadelenin o günkü biçimi, gösteri yürüyüşleriydi. Toplum bütün düşüncelerini sokaklarda yürüyerek, pankartlar yazarak, bağırarak, mitingler yaparak ortaya koyuyordu. Siyasi mücadele sokaktaydı. Bir çizer olarak bundan etkilenmemek mümkün değildi. Ve etki kâğıt üzerinde yürüyenler olarak kendini gösterdi."

Karikatürlere baktığınızda birey değil de kalabalıklar var.

"Bunlar ayrı bir şeydiler, daha önce yapılan karikatürlere benzemiyorlardı. Zaten Yürüyenler'i ilk sergilediğimde onlara karikatür de diyememiş, başka bir söz aramıştım. Mizahın sevdiğim bir tanımı olan "Gülen Düşünce"nin kısaltılmışı saydığım "Güldüşün" tanımlamasını kullanmıştım. Dosyada biriken çizimlere baktıkça onların farklı olduklarını görüyordum. Daha önce bireylerin bir araya gelmesiyle resmediliyordu. Yürüyenlerde ise sanki birey yoktu, bireylerden oluşan topluluk yerine ayrı bir varlık seziliyordu. Sokakta da kâğıtta da bireysel kimlik belirtmez, konumları ve eylemleriyle sınıfsal bir kimlik gösterir sadece. Dolayısıyla çizimlerde kimlik ifade aracı olan yüze ihtiyaç yoktur, cinsiyet ayrımı da yoktur."

"Yürüyenler" ilk kez, Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı'nın aylık düşün sanat dergisi olan Gençlik Dergisi'nin 30 Temmuz 1965 tarihli sayısında basılmış. Derginin bir sonraki sayısında ise Yürüyenler kapak olmuş. Tan Oral, Yürüyenler'i sergilemeye karar verince çizimlerinin bir kısmını alarak yollara düşmüş: "Yirmi kadar taze çizimle İstanbul'dan Bandırma'ya vapur ile yola çıktım. Erdek'e büyük güven duyguları içinde vardım. Cumhuriyet Meydanı'nın tam ortasında bulunan büyük çınar ağaçlarının gölgesinde yere, üçer metre aralıklarla bir üçgen yapacak biçimde üç adet ahşap direk diktim. Üst yanlarından birbirlerine ikişer tane enli tahta ile göz hizasında bağladım onları. Böylece üstlerine çizimlerimi kolayca asabileceğim dokuz metre uzunluğunda, çevresi dolaşılabilen bir sergi alanı elde ettim. En başa serginin adını ve Gençlik Dergisi'ne verdiğim açıklamamı koydum."

25 Temmuz 1965 tarihinde Tan Oral, kendi çabaları sonucu açtığı bu sergiye gösterilen ilgiyi şöyle ifade ediyor: "Bu kâğıt üstüne sinek pislemiş gibi küçük siyah noktacıklardan oluşan soyut biçimlere bakanlar, onlardan gerekli siyasal sonucu çıkarıyorlar ve bunu sergi sahibiyle yani orada mutlu bir biçimde dikilen benimle paylaşıyorlardı."

Yürüyenler'in macerası daha sonra da devam etti. İstanbul Beyoğlu Şehir Galerisi'nde yeniden sergilendi. Şimdiye kadar pek çok çizimi çeşitli nedenlerle kayboldu. Geriye kalanlar ise yayımlanmaya devam etti. Bazıları afiş, kart, pankart, kitap kapağı ve çizgi film bile oldu. Sonradan yapılmış birkaç çizimin de eklenmesiyle "Yürüyenler' nihayet kitap oldu.

Tan Oral, kırk yılı aşkın bir süredir karikatür çiziyor: "Gençlik yıllarımda bir yandan kendimi anlamaya çalışıp karşı cinse sevdalanırken diğer yandan da dünyayı ve ülkemi anlamaya çalışıyordum. Bu sıkıntılı dönemlerimde kafamdaki soruların yanıtlarını çevremden ve kitaplardan bulmaya çalıştım. Ancak o zamanlarda ne bugünkü gibi televizyon ne de elime ulaşan kitaplar vardı. Hayatı sinemalardan, sokaklardan ve dönemin mizah dergilerinden öğreniyordum. Bütün bunlar benim o günkü meraklarımı ve sıkıntılarımı doyuran kaynaklardı. Bir süre sonra bu düşüncelerimi, duygularımı ve sıkıntılarımı sanki anı defteri yazar gibi, mektup yazar gibi kâğıda dökmeye başladım. O kâğıtlara döktüğüm çizgiler beni bugüne götüren uğraşın başlangıcı sayılabilir. Ama bu ileriye dönük bir kararın başlangıcı değildi. Tamamıyla sözünü ettiğim türden genç bir insanın çabalarının kâğıda dökülmesiydi."

O zaman vakit geçirmek için kâğıtlara bir şeyler çizen Oral, zamanla çizmenin bir düşünme yöntemi olduğunu ve çizerken daha rahat düşündüğünü keşfetmiş: "Çizdiklerimi yayımlamak pek aklımdan geçmiyordu, kendimi oralarda düşünmemiştim. Bütün bunlar olurken sözünü ettiğim mizah dergilerindeki çizgileri de tanımaya, sevmeye başlamıştım. Benimle ilişki kurabildikleri için o dergilerdeki isimleri çok seviyordum. Ama hepsinde katılmadığım, paylaşmadığım bir şeyler vardı. Zamanla bende bir merak uyandı. Acaba her şeyiyle kabul edebileceğim, tamamıyla iç dünyamı yansıtan bir çizgi çizebilir miyim diye. Bu merakım hâlâ sürüyor. Çünkü çalışmalarımın tümü bu merakın peşinde koşmak."

Tan Oral, o yıllardan itibaren çizginin kendi için doyurucu olmasına çaba gösterse de hiçbir zaman tatmin olmaz, her zaman "Daha iyisini çizebilir miyim" kuşkusu çalışmalarında itici bir güç olarak sürüp gidiyor. Uzun zamandır çizmesine rağmen ustalaşmaktan kaçınıyor: "Ustalaşmak bir anlamda duyarsızlaşmak, otomatikleşmek anlamına geliyor. Halbuki sanat garantiye dayanmaz, karikatür ve mizah hiç dayanmaz. Karikatür tamamıyla bir içtenlik sorunudur, o içtenliğin doğal bir şekilde sunulma sorunudur. Dolayısıyla ustalık benim işimin aleyhine, o yüzden ustalaşmaktan kaçınıyorum. Çizdiğim çizgiler yan yana getirildiğinde birbirine benzemez. Yani bir üsluptan, benzerlikten söz edilemez. Çünkü ustalaşmak için aynı yolda gitmek gerekir. Oysa ben ustalaşmayı baştan kabul etmediğim için aynı yolda gitmeyi değil de beyaz kâğıdın karşısına her oturuşumda sıfır noktasında başlamayı tercih ediyorum. Beyaz kâğıdın karşısına oturduğum zaman müthiş heyecan ve korku basıyor."

Kendi canını sıkan, acıtan konularda çiziyor. Kendi canını sıkan ve acıtan konuların başkalarında da aynı etkiyi gösterdiğini düşünüyor. Bundan da şu sonucu çıkarıyor: "Başkalarının canını sıkan şeyler benim de canımı sıkıyorsa o zaman yaptığım işi de profesyonel olarak yayımlıyorum. Bunda meşru bir yan olduğunu düşünüyor ve önemsiyorum."

Bugün yıllarını karikatür çizmeye adamış biri olarak insanlardan aldığı olumlu tepkilerle doygunluk içerisinde olduğunu söylüyor: "Beyaz kağıt önümde çalışırken beni ilgilendiren bir tek ilke vardır: Duygularım, düşüncelerim neyse onu dile getirmek ve savunmak. Kâğıt önümde olduğu zaman kalbimi açmaya çalışıyorum."

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X