ISBN13 978-975-342-558-2
13x19,5 cm, 344 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Hong Kong - İstanbul, 2018
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

SONSÖZ, Yeni Türk Sinemasının Hayalet Evleri, sayfa 317-319.

Theodor Adorno, Minima Moralia'da, Nietzsche'nin "Ev sahibi olmamam iyi talihimin bir parçası bile sayılabilir" sözüne bir eklemede bulunur: "Kendi evimizi ev olarak görmemek, orada kendimizi 'evimizde' hissetmemek, ahlakın bir parçasıdır" (1998: 41). İkinci Dünya Savaşı'nın, toplama kamplarının, ağır bombardıman altında yıkılan Avrupa kentlerinin ardından, yeniden kurulan "modern dünya"ya bakarak yapmaktadır Adorno bu saptamayı. İçinde büyüdüğümüz geleneksel evlerin "çekilmezleştiği", orada yaşanan en küçük sığınma duygusuna bile "aile çıkarlarının küflü kokusunun karıştığı"; modern, işlevsel konutlarınsa içlerinde yaşayanlarla hiçbir bağlantısı olmayan yaşama kutuları olarak imal edildiği bu dönemde, Adorno'ya göre alışılmış anlamıyla barınak, ya da "ev" artık imkânsızdır. Aynı "modern dünya"ya Adorno'dan neredeyse yarım yüzyıl sonra bakan Etienne Balibar ise şöyle yazar: "Paradoks şudur: İnsanların doğaları gereği kendilerini 'evlerinde' hissedecekleri, çünkü 'biz bize' olacakları bir ulus-devleti geçmişe dönük bir biçimde tahayyül etmek ve bu devleti içinde oturulamaz kılmak" (2000: 269).

Yeni Türk sinemasının pek çok örneği bana "evin imkânsızlığı"na ilişkin farklı tarihsel/toplumsal bağlamların içinden yapılmış bu gözlemleri düşündürüyor.

Kanımca, geçtiğimiz on yılda yapılan Türk filmlerinin birçoğu bizi "ev"e geri götürüyor, "ev"le ilişkimizi yeniden düşünmeye zorluyor. Ev farklı görünümlerde çıkıyor karşımıza bu filmlerde. Kimi zaman bizi geçmişle, geçmişteki travmatik yaşantılarla uzlaşmaya, barışmaya yönelten, geçmişe dair rahatsız edici görüntüleri yumuşatan, zedelenmiş benlik duygumuzu onaran, bizi masumiyet haresiyle kuşatan bir hayal olarak beliriyor... Kimi zamansa, ne yaparsak yapalım bizi aidiyetin çıkmazlarına çeken, uzlaşmaz, tekinsiz, bozguncu bir oyun alanına dönüşüyor, aynı anda sığınağımız ve hapishanemiz olan... Daha da fazlası var bazen: Ev bir cehennem, bir cendere, nereye gitsek yakamızı bırakmayan bir lanet olarak çıkıyor karşımıza... Her zaman dışıyla, dışarıda bıraktıklarıyla, içine almadıklarıyla birlikte varoluyor ev. Bazen kör bir delik, bir boşluk görüyoruz yalnızca, evimiz başkalarının evsizliği, yurdumuz başkalarının yurtsuzluğu olduğunda... Her ne şekilde görünürse görünsün, hiçbir zaman yalnızca kendisi değil ev. Daima sızıntıları var evlerin... Başka görüntüler, başka sesler, başka yaşantıların izleri sızıyor evin her yanından. Slavoj Zizek'in (2000: 21) ifadesini uyarlayarak söylersek, "hayaleti olmayan ev yok"!

Yeni Türk sinemasının "ev" ve "aidiyet" karşısındaki tavrı konusunda bir genelleme yapacak olursak, bu tavrı en iyi tanımlayacak ifade muhtemelen "eleştirel içli dışlılık"tır.(1) Yeni Türk filmleri "aidiyet" meselesini yalnızca konu edinmez, bu meseleye nesnel, mesafeli, dışarıdan bir gözle bakmaz. "Ev", bu filmlerde vücut bulur; filmler evlerin içine girer, içlerinden konuşur. Belki tam da bu nedenle son derece sahici, samimi, dokunaklıdır bu filmler. Belleğimizde, benliğimizde bir şeyleri harekete geçirir, bize dokunurlar. Ancak evin aşinalığı, yakınlığı daima şu veya bu şekilde, bazen metnin kendisine rağmen işleyen, açık ya da örtük bir farkındalıkla bir arada varolur. Farkındalık, evin imkânsızlığını açık eder her keresinde, evin aşinalığını kıran bir yadırgatıcılık, "kendi evimizi ev olarak hissetme" duygusuna ilişkin bir huzursuzluk üretir.

Ancak evin imkânsızlığını keşfetmek mutlaka olumsuz bir son nokta, bir kapanış ânı olmayabilir. Hatta bazen bu keşfin kendisi bir yolculuk başlangıcı olabilecektir – yeni imkânlara, tasavvurlara, hayallere açılabilecektir.

Yeni Türk filmleri karşısındaki duygumuzu, filmlerin bize duyumsattıklarını ciddiye almamız gerektiğini düşünüyorum. Zira bu filmlerin günümüz Türkiyesi'nde "ev"le ilişkimizi gözden geçirmek anlamında yeni görme ve düşünme biçimleri önerebileceği kanısındayım.

Notlar

(1) "Eleştirel içli dışlılık" (critical intimacy) ifadesini Ackbar Abbas'tan (1999: 85) ödünç alarak kullanıyorum. Yukarı

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X