ISBN13 978-975-342-773-9
13x19,5 cm, 200 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Mustafa Şerif Onaran, “Berfe Doğası”, Cumhuriyet Kitap Eki, 2 Eylül 2010

“Aynı suda iki kez yıkanılmaz” demişti Heraklit. Evrenin tek değişmeyen kuralı “değişim”in önemini anlatmıştı. İyon kültürünün bu büyük insanı Efesliydi. Değişimin gücü günümüzde de etkisini sürdürüyor. Eski Yunan kültürüyle İyon kültürü bir bütün müydü? Anadolu geleneğiyle beslenen ayrı bir İyon kültüründen söz açmak gerekmez miydi? Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat gibi aydınlar Anadolu’ya özgü bir İyon uygarlığından söz açarlar. Eskilçağların büyük düşünürleri, destan ozanları bir yana, çağdaşımız Seferis İzmirli değil miydi? “Irkın seni iklime benzer yaratırken” diyen Yahya Kemal Beyatlı, insana doğduğu topraklardan, doğadan geçen özellikler olduğunu anımsatıyor. Ders almasını bilen için doğa en büyük öğretmendir. Doğayla bütünleşirken insanın kendini öğrenmesi de erdem sayılır. Büyük kentin insanı kirleten ortamından kurtulup bir kıyıdan uzaklara dalmak, çevre insanlarıyla yeni ilişkiler kurmak, böyle yeni bir dünyada gerçekleri yaşamak da var. Süreyya Berfe önce Foça’ya, sonra Urla’ya çekilirken kendini yeniden keşfeder gibi yeni bir şiir ortamına hazırlıyor bizi.

Seferis’in izinden

Yaşadığı toprağın doğası insanın kişiliğini etkileyebilir. O toprakla bütünleşen insan kendinde değişik özellikler duyumsayabilir. Bunları geliştirdikçe kişiliğini kazanır.

Edip Cansever “Ahmet Abi”ye bu gerçeği anımsatmaya çalışıyordu:

“İnsan yaşadığı yere benzer

O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer

Suyunda yüzen balığa

Toprağını iten çiçeğe

Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğilimine.”

Bu geçişme tek yönlü müdür? O topraklarda yaşayan insandan doğaya geçen özellikler yok mudur?

Urla’ya çekilirken, İskele’yi kendine yurt edinen Süreyya Berfe, haikuları anımsatan küçük değiniler halinde, Ege doğasını anlatırken, İyon kültüründen gelen insanlarla bütünleştiriyor.

Onlar kimi zaman eskilçağların filozofları, kimi zaman destancılarıdır. Onların yarattığı destan kahramanları da, bir gölge gibi karışmışlardır doğaya.

Artık İskele’de güncel olayların içinde yaşarken söylencelerden gelen insanlarla birliktesiniz. Eskilçağlarda geçen söylencelerin destancısı İzmirli Homeros, hemşerisi Seferis’e el vermemiş miydi?

“Homeros, Seferis’e Destansı Öykü ya da Roman’ı yazdırdığına göre...” diyor Süreyya Berfe.

O büyük ruhlar arasında bile bir geçişme olduğunu sezinliyor, yalnızca Ege’nin kıyısındaki bir doğa parçasında yaşamıyor, söylencelerdeki insanların yaşama serüvenlerini duyarak, eskil zamanların da etkisiyle, kendiyle ödeşmeye çalışıyor.

Süreyya Berfe, yetmişine doğru kendine çekilmişken, Seferis’ten el almış bir ozan olarak, bu toprakların yazgısını da bizimle paylaşmak istiyor yeni kitabıyla.

Sevi yorgunu

İnsanlar ölümlüdür. Ama bir insanın yarattığı destan kahramanı ölümsüzdür. Örnekse, İskele kahvesindeki bir köşeye çekilmiş sabah çayını yudumlarken, Odiseus’un, çevresiyle ilgilendiğini düşleyebilir misiniz?

“Odise” destanındaki serüvenleriyle çağdaş insanı da etkilemiş olan, erdemli nitelikleri, zor durumlardan kurtulmasını bilen hüneriyle insanlık tarihine örnek olan bir kahramandır o! Odiseus akıllı bir bilgeydi. Zorun üstesinden gelen sabırlı bir kahramandı. Deniz tanrısı Poseidon’u bile yenmişti. Belki de Süreyya Berfe’nin içine düştüğü sevi açmazına yardımcı olmak için İskele kahvesine gelmişti.

Çünkü Süreyya Berfe,

“Zamanı karaladım / seni sevmeye başladım” diyordu.

Yeni bir sevi gönül yorgunu bir ozanı kendine getirebilir. Odiseus’un ona yardımcı olmasına gerek yoktur. Yorgun ozan soluğunun yenilendiğini duyumsar:

“Yeni tanıştığımızda / iç geçirirken / nefesim nefes aldı / nefesinden.”

Sevi yorgunu bir ozan, ince dokunuşlarla doğaya sığınmak umudundadır. O sevi ilişkisini yavaş gösterimli bir film gibi izlemeye çalışırız:

“Yaza dönen sabahlarda / koynumda olmayışın / içimi üşütüyor.”

Yaşama savaşından umudu kesip, sevi ilişkisinden yalnızlığa düşüp, bahardan yardım ummak bir ozanı kurtarabilir mi?

“Dön yüzünü bana / bahar güneşi / Sevgilim yok.”

Berfe, sevi yorgunluğunu mu anlatıyor, bahar yorgunluğunu mu?

“Otlar / insanlardan daha iyi biliyor / bahar yorgunluğunu.”

Bu kısa, çarpıcı dizeler, içimizde yankılanan ses gibi dalgalanır gider. Bir sevgiliyi yitirmenin üzgünlüğü için ne söylenebilir? Doğayla bütünleşmesini bilen Süreyya Berfe ne söyleyeceğini biliyor:

“Sırılsıklamım / denizden yağmurdan değil / Özlüyorum.”

Gündelik yaşamanın ayrıntıları

“60 Kuşağı Ozanları” arasında şiirini en çok değiştiren Süreyya Berfe oldu. Yaşadığımız zamanı oyalayan öyle ayrıntılar var ki, savsöz şiirine sıkışıp kalmak bir ozanı tüketebilir. Belki de yaşamanın akışına ayrıntılardan bakmak gerekir. “Kırlangıç Ömrü”ne bile nice dünyalar sığar. Süreyya Berfe diyor ki:

“Cemal’le Cemal Süreya elbet

çok tartıştık

ömürleri altı ay mı dokuz ay mı

Tartışmayı bitirmeden

kırlangıç ömrü

güvercin curnatası gibi bitti.”

Cemal Süreya diyordu ki:

“Süreyya Berfe şiir görgüsü yüksek bir arkadaş. Özellikle son şiirinde Türk folklorunun olanaklarından kendi şiirine daha elverişli gelecek biçimde yararlanıyor. Böylece yerli bir karşılık yaratmaya çalışıyor.”

Cemal Süreya öleli 20 yıl oldu. Ama 35 yıl önceki Süreyya Berfe’nin ayrımındaydı:

“Süreyya Berfe’nin 1975’te kendisi için yeni olan bir şiirsel konuma geçtiğini görüyoruz. Sanırım, bu yıl en çok değişen şair o oldu. Slogan şiirinden iyice uzaklaşıyor.”

Cemal Süreya savsöz şiirine, arkadaş dayanışmasına karşı çıkarken, şiiri, gündelik yaşamanın ayrıntılarında aramak gerektiğine inanıyordu:

“Ayrıntıları, bireysel durumları, hayatın günübirlik ve küçük görünümlerini şiirde arayın ki bulasınız artık. Oysa şiiri biraz da, hatta daha çok o küçük şeyler yaratır.”

Süreyya Berfe de bu şiir gerçeğinin bilincine vardı. “Seferis ile Üvez”, doğa ayrıntılarından, küçük durumlardan şiire yaklaşmanın özlemini çekiyor. İyon uygarlığından kalan söylenceler bu ayrıntıların üzerini örten bir gölgedir artık.

“Potansiyel bir mutsuzluk”

Urla doğası, Süreyya Berfe’nin şiirinde “Berfe Doğası”na dönüşüyor. İyon uygarlığının yatıştırdığı bir doğadır bu! Bu doğa, Berfe’nin bakışında özel bir derinlik kazanıyor:

“Deniz bile / bahar yorgunu / Uyuyor.”

“Kokuların yanması”, “inceltilmiş örtüler”, “ne yapacağını bilemeyen gökyüzü”, “bahar yorgunluğunu bilen otlar”, “mevsim değiştiren balıklar”, “yalnızlığıyla geçinmek”, “sallanarak ihtiyarlayan yosunlar”, “üvezi düşünmek”, “gözlerden ayışığı damlaması”, “yürümeye rastlamak”, “ortancaların açışını duymak”, imge olmayı kolaylaştıran söyleyiş incelikleri...

Şiir, dili işleme hüneridir. Gerçek ozan dili nasıl işleyeceğini bilir. Değil mi ki Süreyya Berfe dilin gücüne inanıyor, şöyle söylemek gereğini duyuyor:

“Anadilini iyi bilen şair / iki dil biliyor demektir.”

Sözcükler sezilmeyen ayrıntıları görmesini bilir. Sözcükler kimi zaman belirsiz bir sestir:

“Uyku ölür bu gece / yağmurun / düşlerin /dirilen sesinden.”

Tekdüze geçen bir zamanı yaşamak kolay değildir. Yer değişir. Nerede durduğunuzu unutursunuz. Zaman da anlamını yitirir.

Süreyya Berfe böyle bir anlamsızlığa bakıyor:

“Hayatımdaki kalabalığın / doğal sonucu unutkanlıktır / Hangi birini tutacaksın aklında.”

Belki de biri vardır. Kimi zaman ilişkileriniz gevşese de biri var:

“Karın içine sindiği / kış aydınlığısın” dediğiniz biri.

Sevi ilişkisi insanı mutluluğa götürebilir. Ama mutluluk görecedir:

“Kim anlar ki günümüzdeki mutluluğun / ite kaka potansiyel bir mutluluk olduğunu.”

Yaşadığı yorgun zaman bir sevi ilişkisini taşımaya yarayacak mıdır?

Kimi zaman yalnızlığa düşse bile, insanı kurtaracak olan o büyülü ilişkidir.

“Nasıl mutlu olsam nasıl

Enginarın ve kırlangıçların zamanı geliyorken

seni sürünecek kadar seviyorken.”

Cahit Sıtkı Tarancı:

“Yaş ilerliyor artık geçti bizden” demiş.

Süreyya Berfe:

“Yaşım / sonbaharın sonu / Aklım ilkbaharda” diyor.

“Berfe Doğası”nda mevsimler sevi ilişkisiyle değişiyor. Söylencelerin gölgesi düşen bir doğa bu! Belki de Odiseus’u arayan Penelope’dir Süreyya Berfe’nin sevdiği; çağdaş bir Penelope.

“Berfe Doğası”nda yaşamak istiyorsak, eskilerin “Sehl-i mümteni” dedikleri, kolayca söylenmiş izlenimi veren bu duyarlı şiirleri anlamamız, sonra da ayakkabılarımızı çıkarmamız gerekecek:

“Dolunay kaplamış / kaldırımları / Yalınayak yürümek istiyorum.”

Ne de olsa “Selanik mübadili” bir aileden geliyor Süreyya Berfe; Homeros’un anısını yaşatırken Ege’nin dilinden anlar.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X