ISBN13 978-975-342-854-5
13x19,5 cm, 376 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Mübadele ve Değer: Amerikan ve Hint Genom Teşebbüslerinde Piyasa Mantığının İçerdiği Çelişkiler, s. 59-64.

1999'un Mart ayında, Harvard Üniversitesi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde okuyan, Harvard-MIT Hipokrat Topluluğu üyesi öğrenciler "Genetik Teknolojisi ve Toplum" konulu bir konferans düzenlediler. Konferansta biyo-teknolojinin yol açtığı bazı toplumsal meseleleri tartışmak üzere alanın öncü biyo-teknoloji araştırmacıları ve girişimcileri, siyasetçiler, biyo-teknoloji karşıtı aktivistler, dini önderler ve biyo-etik uzmanları gibi çok çeşitli gruplarla bir araya geldiler. Konferansa katılan, gerek akademi gerekse iş çevresinden bilimsel araştırmacıların kimileri bu ortamdan basbayağı rahatsız görünüyordu. Verilen çaba hakkında kendileri kadar iyimser görüşlere sahip olmayan, bilim çevresi dışından kişilerle ortak bir panelde başarılarını göz önüne sermeye alışkın olmadıkları anlaşılıyordu.

Toplantıya katılan araştırmacı-girişimciler arasında, İzlanda kökenli genom şirketi DeCode Genetics'in kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Kari Stefansson da bulunuyordu. Bu şirketin avantajı, hep iddia edildiği üzere, İzlanda'nın genetik açıdan türdeş bir nüfusa sahip oluşu sayesinde nüfus ölçeğinde genom deneyleri için ideal bir saha teşkil etmesiydi. Ülkeyi bu tür deneyler için bilhassa elverişli kılan bir başka özellik ise, ulusal ölçekte tıbbi kayıtların 20. yüzyılın başlarından bu yana muntazam olarak tutulmakta oluşuydu. Bunun yanı sıra, İzlandalıların soyağaçlarına düşkün bir halk olmaları sayesinde zengin bir soykütük bilgisi de mevcuttu.

1998 yılında ABD'de Celera Genomics benzeri özel genom şirketleri (elde ettikleri DNA dizilerini tescilleme arzuları nedeniyle) nasıl tartışma yarattıysa, aynı sene genom araştırmaları açısından İzlanda'da da bir hayli tartışmalı geçti. Zira İzlanda parlamentosu, DeCode şirketine İzlanda nüfusunun genetik veritabanını oluşturması için imtiyaz tanımıştı. Böylelikle şirket, DNA örnekleri toplayarak gen dizilerini çözümleme; dahası, bu genotip bilgisini nüfusun devlet tarafından tutulan tıbbi kayıtlarıyla eşleştirme hakkını elde ediyordu. Sağlık Sektörü Veritabanı olarak adlandırılan bu girişim, İzlanda nüfusunun bu işe razı olduğunu varsayıyordu. Veritabanına dahil edilmesi muhtemel her bir katılımcıyı bilgilendirerek bireysel onayını istemek yerine DeCode, katılmak istemeyen bireylere deneyden çekilme hakkı tanıdı. Herhangi bir İzlandalı, veritabanına dahil olmak istemediğini bilfiil beyan etmediği sürece, kendisine ait sağlık kayıtları veritabanına doğrudan dahil ediliyordu. DeCode'un çalışmalarının geniş bir tartışmaya yol açmasında şaşılacak bir yan yoktu. Yalnızca İzlanda içinde değil, Amerikalı biyo-etik uzmanları arasındaki tartışmalarda da pek çok kişi, bütün bir ulusun genetik bilgisinin tek bir şirketin tasarrufuna bırakılmasının doğru olmadığı kanaatindeydi.(1)

Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir doktora öğrencisi olarak, Stefansson'a Cambridge'e gelişi öncesinde bir e-posta göndermiş, kendisiyle konferans sırasında görüşme isteğimi belirtmiştim ve tahmin ettiğim gibi yanıt gelmemişti. Konferansın ilk gününün sonundaki bir resepsiyonda kendisiyle tanıştım: uzun boylu, gümüşi sakalıyla uyumlu açık gri Armani takım elbisesi içinde seçkin görünümlü bir bey. Kendisine mesajıma yanıt yazmadığını hatırlattığımda özür üzerine özür diledi; günde iki yüzün üzerinde e-posta aldığını, ama "ikimizin baş başa konuşması gerek"tiğini söyledi. Ertesi gün kendisinin katılacağı panelin hemen ardından birlikte öğle yemeğine gitmeyi teklif ediyordu.

Ertesi gün Stefansson, DeCode üzerine son derece derli toplu bir sunum yaptı. Şirketin bilimsel alandaki ve iş sahasındaki potansiyellerinden, etik davranma konusunda gösterdiği özenden bahsetti. Sağlık Sektörü Veritabanı'na dahil olan her bir bireyin mahremiyetini korumak için alınan tedbirler hakkında söyledikleri bilhassa etkileyiciydi. Onunla aynı panelde söz alan konuşmacılardan biri, Cambridge kökenli bir kuruluş olan Sorumlu Genetik Konseyi üyesi, sessiz sakin bir biyo-etik uzmanı olan Martin Teitel'di. Teitel'in dile getirdiği itirazların çoğu, muhalif çevrelerin son birkaç aydır DeCode'un çalışmalarına yönelttiği alışılageldik itirazlardı. Gelgelelim Teitel'in konuşmasının ortasında Stefansson öfkeden küplere bindi; bilimsel araştırmacı olmadığı için DeCode'un çalışmalarının bilimsel yönü hakkında konuşmanın Teitel'e düşmediğini ve bir Amerikalı olarak İzlanda'yı ilgilendiren bir mesele hakkında ahkâm kesmeye hakkı olmadığını söyledi. Bunun üzerine Teitel nazikçe söz alarak kendisinin bilim çevresi dışından biri olarak bilim hakkında ve bir Amerikalı olarak İzlanda hakkında konuşması mümkün değilse, aynı mantıkla, etik üzerine konuşmanın da etik konusunda eğitimi bulunmayan Stefansson'a düşmeyeceğini söyledi. Hatasını anlayan Stefansson teatral bir hareketle yüzünü elleriyle örttü, başını pişmanlıkla iki yana salladı ve kolunu Teitel'in omzuna atarak herkesin önünde özür diledi ondan.

Panelin bitiminde, verdiği yemek sözünün beklentisiyle Stefansson'ın etrafında dolandım. Fakat o beni fark etmeden yanımdan geçip gitti; bir başka şirket görevlisini kolundan yakaladı ve birlikte hızlı adımlarla uzaklaştılar. Giderlerken ciddi bir ses tonuyla, "Bizim bir biyo-etikçi bulmamız şart!" dediğini işittim.

Temeller, Savlar ve Sahalar

Sermayenin dolaşımı, değer meselesiyle yakından ilişkilidir. Şu canım çift anlamlı sözcüklerden birisi olan değer, oldum olası iki ayrı şeyi ima eder. Bir yandan, mübadele sürecinde gerçekliğini bulan piyasa değeri anlamı taşır. Ancak diğer yandan, etik tabir edebileceğimiz –her ne kadar yaşam bilimleri çevrelerindeki bu kullanım terimi bir kara kutu haline getirmiş olsa da– piyasa dışı değerleri ima eder. Bu bölümde göstermek istediğim şeylerden biri, piyasa değerinin piyasa "dışı" olduğu farz edilen değer anlayışına nasıl bağlı olduğu; "etik" denen şeyin ise giderek piyasaya ait değer sistemlerinin tahakkümü altına girmesi, asimile olması ve bu sistemlere hesap verir hale gelmesi.

Genom araştırmalarının yaşam bilimleri alanında yarattığı temel dönüşümlerden biri, giriş bölümünde açıkladığım gibi, biyolojinin giderek bir enformasyon bilimi haline gelmesidir. Bu nedenle biyokapitalin analizi, daha en baştan, biyoloji bir enformasyon bilimi haline gelirken değerin konumunun ne olduğunu ve bu değerleri yaratmak için nasıl bir çabanın, hangi aktörlerin gerekli olduğunu sormayı gerektiriyor. Bu soruları yanıtlamak için, bilginin dolaşımını ve şirket faaliyetlerinin değişen biçimlerini anlamak gerekiyor. Burada bilgi akışı ve şirket eylemine ait dinamikleri teorileştirirken, bilginin sahip olunabilecek –ve bugün itibariyle sahip olunan– bir şey oluşundan hareket ediyorum. Dolayısıyla bu bölüm, yaşam bilimlerinde bilginin mülkiyetine dair dinamiklerin bir analizini sunuyor. Daha özelde, genom alanındaki bilgi akışları ile özel mülkiyetin bunların önüne çıkardığı "kasisler" arasındaki ilişkiye yoğunlaşarak, biyokapitale özgü piyasa mantığının işleyişi üzerindeki etkilerini araştırıyorum. Bu sırada, "piyasa mantığı" denen şeyin kendisinin de tespiti güç ve olumsal olduğunu göstermeye çalışıyorum.

Biyo-teknoloji şirketleri yüksek teknoloji kapitalizminin bir biçimini teşkil eder. Dolayısıyla üç belirleyici özelliğe sahiptirler: keşif kültürüne atfedilen önem, bilimsel gerçeklerin üretiminin oynadığı rol ve bilginin merkezi konumu. Burada tanık olduğumuz şeylerden biri, bilginin kendisinin, hem metaya hem de yeniden bilgiye çevrilebilen bir mübadele birimi haline gelmesi. Bunun yanı sıra bilgi, kendi kaynağı olan veya kendisiyle ilişkili olan canlı malzemeyle (genelde DNA, protein, hücre ya da dokudur bu) bağlantılı, ancak ondan bağımsız bir biçimde küresel ölçekteki mübadele devrelerinde dolaşıma girebilen bir şeydir.

Biyolojik malzeme ile biyolojik bilginin birbirinden ayrı bir biçimde sürdüğü toplumsal yaşamı biraz daha kurcalayalım. Farklı farklı "şeyler" olsalar da, aralarında bir ilişki vardır. Biyolojik bilgi, deneysel laboratuvar biyolojisini rasyonelleştirmeye yarar. Örneğin biyolojik bilgiyi kullanarak, belli bir DNA dizisi tarafından kodlanan bir proteinin olası işlevinin ne olduğunu belirleyebilirsiniz. Bunun yöntemi, eldeki dizi ile işlevi önceden bilinen başka (genellikle başka organizmalara ait) diziler arasında benzerlik aramaktır. Böylelikle bir dizinin işlevinin ne olabileceğine dair ihtimaller kümesi daraltıldığında, gen ve proteinlerin işlevini deney yoluyla tespit etmek daha kolay hale gelir.

Öyleyse bir yanda biyolojik bilgi duruyor, diğer yandaysa bu bilginin türetildiği biyolojik malzeme (hücre ya da doku). Beriki, bilginin sunduğu ipuçlarını somutlaştırmayı sağlayan deneylerin malzemesi olacaktır. Bu süreçte bilgi, maddi biyolojik kaynağından koparılarak kendi başına bir toplumsal yaşam sürmeye başlar, fakat sağladığı ipuçları sürekli maddi biyolojik örnekleme atıfta bulunur. Bu ipuçlarının bilgiye dönüşmesinde –bu örnekte tedaviye hizmet eden bilgi– veritabanı kilit bir rol oynar. Bilgi bir yandan kendi kaynağı olan biyolojik malzemeyle ilişkilenir, diğer yandan da ancak biyolojik malzemeden türetilebilir. Bilginin biyolojik malzemeden soyutlanarak alınması tedavi için anlamlı bilgiyi üretmede özel bir role sahiptir. Bilgi üretimini sezgisel bir biçimde "yaratıcı" bir etkinlik olarak tasavvur etmenin ve dolayısıyla bilgiyi meşru bir biçimde sahip olunabilecek bir şey olarak kavramsallaştırmanın bu kadar kolay olmasının sebebi de budur.

Öyleyse biyokapitalin analizi, para, bilgi ve biyolojik malzeme gibi farklı biçimlerdeki birçok mübadele biriminin analizini içerir. Bu birimlerin her biri diğerine bağlı olsa da, aynı devreleri aynı anda katettikleri söylenemez. Bu devreler önceden belirlenmiş şebekeler olmayıp çeşitli kurumsal aktörler tarafından stratejik olarak inşa edilmekte ya da sınırlandırılmakta ve bu aktörlerin eylemleri kimi zaman birbiriyle çelişebilmektedir. Öyleyse değerin yaratımı, hem mübadele devrelerinin hem de ilgili münferit ve kurumsal aktörlerin stratejik olarak eklemlenmesinin/ifade edilmesinin sonucudur.(2)

Genom araştırmaları alanındaki bilgi akışının bir diğer özelliği de DNA dizilerinin elde edilme hızıdır. Bu durum kayda değer ölçüde otomasyonun ve yeni DNA dizisi çözümleme makineleri biçiminde karşımıza çıkan teknolojik donanıma yapılan yatırımların bir sonucudur. Öyleyse burada önemli olan yalnızca genom bilgisinin mübadele devrelerini katetmesi değil, genom araştırmaları sayesinde bu dolaşımın önceden tahayyül bile edilemeyen biçimlerde ve hızlarda gerçekleşmesidir. Bu hızlı bilgi üretiminin retorik çerçevesi, neredeyse bir nefes nefese kalma halini tarif eder. Yetişmenin hemen hemen imkânsız olduğu muazzam miktarda kıymetli (olduğu varsayılan) veri içinde boğulma hissi hâkimdir. Aşağıda göstereceğim gibi, bu durum yalnızca bir retorikten ibaret değil, çünkü hakikaten muazzam ölçüde veri üretilmekte ve bunun yüzde birinin bile biyolojik açıdan ne önem taşıdığını hiç kimse bilmiyor. Bu durum samanlıkta iğne aramaya benziyor, en ufak bir bilgi kırıntısı tedavi açısından ve ticari açıdan birdenbire müthiş bir değer kazanabiliyor.

...

Notlar


(1) Burada DeCode tartışmasının tamamını kapsama iddiasında değilim. Bu mesele Amerika'da yalnızca biyo-etik uzmanları tarafından değil, antropologlar arasında da iyi araştırılmış ve tartışılmıştır. Tartışmada savunulan karşıt görüşler için bkz. Palsson ve Rabinow 1999 ve Fortun 2000. Michael Fortun'un konuyla ilgili kitabı yakında yayımlanacak. DeCode tartışması hakkındaki literatürün kapsamlı bir arşivi DeCode'a muhalif organizasyonların başını çeken Mannvernd'in internet sayfasında bulunabilir (www.mannvernd.org). DeCode tartışması hakkında bana çok şey öğreten sohbetlerimiz için Michael Fortun'a, ayrıca bu arşivin hazırlanmasına büyük emek veren Skuli Sigurdsson'a teşekkür borçluyum. Yukarı
(2) Stuart Hall'un belirttiği gibi (bkz. Morley ve Cohen 1996), articulation sözcüğü de (tıpkı değer sözcüğü gibi) çift anlamlı bir sözcüktür: Hem bir şeyi ifade etme ve başkaları tarafından işitilme yetisini, hem de bir şeyleri bir araya getirmeyi ifade eder. Yukarı

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X