ISBN13 978-975-342-954-2
13x19,5 cm, 432 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

A. Yavuz Altun, "Tarihçinin sıkıcı dertleri", Kitap Zamanı,2 Haziran 2014

Paul Veyne, Paris’in 1968 kuşağından bir tarihçi. Althusser, Foucault, Aron, Bourdieu, Mauss (antropolog) gibi isimlerle yolu kesişen, haliyle de post-yapısalcı bir tarih anlayışına sahip, Collége de France’ta 1975’ten 1999’a kadar Roma tarihi kürsüsünü yönetmiş bir akademisyen. Tarih Nasıl Yazılır? isimli ilk kitabı 1970’te yayımlanmış. Ardından 1976’da Ekmek ve Sirk (Le pain et le cirque) isimli, antik Roma’daki “hayırseverlik” (Evergetizm) üzerine bir kitap gelmiş. “Yunanlılar kendi mitlerine inanıyor muydu?” isimli makalesi, tarihle nasıl bir alâka kurduğunu anlatmak açısından simgesel bir isme sahip. Ancak onu Paris’te tartışılır kılan, 1978’de Michel Foucault ile ilgili yazdığı ve sonradan Tarih Nasıl Yazılır? kitabına ilave ettiği, “Foucault Tarihte Devrim Yapıyor” başlıklı makale. Daha önce, “tarih”in bir bilim olmadığını, her tarihçinin kendi öznelliği tarafından kurgulanan bir “anlatı” olduğu fikrini savunurken, Foucault ile birlikte geçmişi “pratik ve söylem” üzerinden okumayı “kelimeler”i değil “şeyler”i önemsemeyi salık veriyor. Foucault için, “ilk pozitivist tarihçi” derken de geçmişin üzerindeki örtüyü kaldırmayı ve olaylara dosdoğru bakabilmeyi “tarih” tanımının içine yerleştiriyor.

Tarih olgular bütünüdür

Metis Yayınları, kitabın arka kapağına ilginç bir not iliştirmiş: “Bu ufuk açıcı kitabın, resmi/gayriresmi, doğrucu/yalancı tarih gibi Türkiye’ye özgü meselelerle yetinmek istemeyen, uğraştığı veya merak duyduğu disiplinin daha genel, yöntemsel ve felsefi sorunlarına eğilmek isteyen okurların ilgisini çekeceğine inanıyoruz.” Gerçekten de Paul Veyne, Türkiye’deki tarih literatüründe pek görmediğimiz bir biçimde, “tarih”i kavramsal ve metodolojik (ki “tarihin bir metodu yoktur” da diyor) yönleriyle irdeliyor. Haliyle sıklıkla ve her yeni katmanda “Tarih nedir?” sorusunun da cevabını veriyor. Onu, fizik ve coğrafya gibi daha nesnel bilimlerle karşılaştırıyor. Mesela kitabın hemen girişinden bazı alıntılar yaparak, yazarın “tarih”le ilgili görüşünün temel dinamiklerini sezebiliriz: “Tarih olayların anlatısıdır: Geri kalan her şey bunun sonucudur. (...) Tarihçilerin olay dedikleri şey, hiçbir zaman doğrudan doğruya ve tam olarak kavranamaz (...) eksik ve dolaylı olarak kavranabilir.” (s. 18-9); “Fizik yasalar bütünüdür, tarihse olgular bütünü.” (s. 26) [Haliyle, tarih özgül ağırlığı olan hadiseleri anlatır ve mümkün olduğunda modellemelerden, kaçınır.] “Tarih (...) hayal kırıklığı yaratan bir bilgidir. (...) başka hiçbir yarar ya da güzellik aramaksızın, yalnızca insani işleri kendi çeşitliliği ve doğallığı içinde görmenin zevki için ziyaret edilen bir kenttir.” (s. 29).

Elbette alıntıları uzatmak mümkün, hem de kitabın her yerinden! Hatta şunu da iliştirebiliriz: “Sosyoloji, tarihin özgürlüğünü kısıtlayan akademik teamüllerden doğmuş bir sahte-bilimdir.” (s. 343). Evet, bu alıntıdan anlaşılacağı üzere, Paul Veyne, “tarih”le ilgili fikrini, “tarih”in ne olduğu ve ne olmadığı yönünde çatallı bir inceleme pratiği içerisinde veriyor, diyebiliriz. Bu inceleme pratiği, büyük tarih ve benzeri “aşırı” iddiaları ve soyutlamaları bertaraf ederken, “tarih”in dokusu olarak “olay örgüsü”nü nazara veriyor. Tarihi bir “anlatma eylemi” (ya da klasik isimlendirmeyle “anlatı”) olarak tanımladığı her yerde de, olayların nesneleşmesi, belirli bir zaman-mekân örgüsü içinde billurlaşması ve karşımıza “anlatmaya değecek” yani “tarihselleşecek” özgül birer doku olarak çıkmasını tasvir ediyor. Bir hadisenin “özgül ağırlığı olması”, onun anlatılmaya değer olmasını sağlıyor.

Bu noktada, Paul Veyne’in ironik ve hayli dobra diline nazire olsun diye, söylemek gerekir ki, Tarih Nasıl Yazılır? oldukça sıkıcı bir Fransız romanını andırıyor. Gelgelelim, tıpkı Milan Kundera romanları gibi, üst üste binmiş bir hayli hikâyeyi ve tekrar tekrar dile getirilen fikirleri içeren bir roman, diyebilirim. Bunun yanı sıra, zaman zaman Alman tarih geleneğini, özelde de Max Weber’in tarih yorumunu karşısına alıp bir şeyler söyleyerek kendi tarih teorisinin (teori demekten kaçınıyor ya neyse!) çatışma unsurunu kotarıyor. Ve söylemeye gerek bile yok, yukarıda bahsettiğim isimlerin ve post-yapısalcı geleneğin Marksizm eleştirilerinin neredeyse tamamını bu kitapta bulmak mümkün.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X