ISBN13 978-975-342-996-2
13x19,5 cm, 208 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarla Söyleşiler
Liste fiyatı: 158.00 TL
İndirimli fiyatı: 126.40 TL
İndirim oranı: %20
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
Ayşegül Devecioğlu diğer kitapları
Kuş Diline Öykünen, 2004
Ağlayan Dağ Susan Nehir, 2007
Kış Uykusu, 2009
Başka Aşklar, 2011
Güzel Ölümün Öyküsü, 2019
Arkası Mutlaka Gelir, 2020
Anatomi Dersi, 2022
AYIN ARMAĞANIAYIN ARMAĞANI
Murathan Mungan
Aile Albümü
Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle
1. Basım
Liste Fiyatı: 176.00 TL yerine armağan
Diğer kampanyalar için
 
Ayşegül Devecioğlu
Ara Tonlar
Kapak Kolajı: Emine Bora
Kitabın Baskıları:
1. Basım: Şubat 2015

12 Eylül darbesinin ardından ortadan kaybolan, öldüğü sanılan Demir'in yirmi yıl sonra ortaya çıkması geçmişe ışık düşürürken, kırklı yaşlarını süren eski arkadaşları için yüzleşme ve hesaplaşma kaçınılmaz hale gelir. Ne var ki olan biten ancak kırık camdan yansıdığı kadarıyla görülebilecektir.

"Onlarca kırmızının hiçbiri asfaltın üzerindeki küçük noktaya benzemiyor. Benzeri olmayan bir ton bu, tutkuyla ölüm arasında emsalsiz bir ara ton. Ayaklarıyerebasmayan, kataloglarda olmayan başıbozuk bir ton.

"Şehrin renkleri arasına, 'asfaltta kedi ölümü kırmızısı' olarak kaydediyor bu tonu. O an, o caddede, o kedinin ölümünün kırmızısı demeli aslında. Hangi teknik işlem geçmişle ve gelecekle yüklü bu benzersizliğe, o ânın uçuculuğuna ve sonsuz karmaşasına renk veren pigmentleri bir araya getirebilir!

"Günahsız asfalt, günahsız Hester gibi varoldukça taşıyacak bu lekeyi. Kedi, şahsi Pantone kataloğundaki isimsiz kırmızıda yeniden ölüp duracak, ama ürkmüyor bundan. Ölülerin birden çok ölme yetenekleri olduğunu biliyor. Geride kalanlar yakalarını bırakana kadar tekrar tekrar ölüp dururlar."

OKUMA PARÇASI

Joan Fontaine, s. 9-12

Telefondaki sesi duyar duymaz tanıdı; yavan, tınısız bir sesti. Hatırlayabilmesine şaşarak, kendisine de tuhaf gelen bir yansızlıkla isimlerle, yüzlerle bağdaştıramadan dinliyor sesi. Ufuk çizgisinin önünde, dev inşaatların, yalnız gökdelenlerin, yüksekliklerine akıl erdiremediği vinçlerin üstünde gökyüzü kızıllaşıyor. Çiçekleri sulamak için kullandığı sürahinin kırık ağzından yaz sonu güneşinin ilk ışıkları yansıyor.

Yanıt verip vermediğini, “evet” ya da “benim” cinsinden bir sözcük edip etmediğini, hatta isminin söylenip söylenmediğini bilmiyor. Selam sabah kısmı atlandı mı, yoksa kendisi mi duymadı. Perdelerden birinin oradan atlayıp kaçacakmış gibi pervazın dışında durduğunu fark ediyor; parçalanan şehrin oluşturduğu görüntünün tam merkezinde hafifçe kımıldanan bir su mavisi.

Kızıl sarı bir gölü andıran gökyüzünde, pencereden görünen yıkım manzarasında, şehirle fısıldaşıp duran su mavisi ketende ona rüyada olduğunu düşündürten b...

Devamını görmek için bkz.
ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER

Semih Gümüş, "Ara tonları yaşayamadan geçen yıllar", Radikal Kitap, 17 Nisan 2015

Hayatın anlatılmaya değer yanları, romanın başını sürekli ağrıtır. Bilinenlerle yetinmeyip onları edebiyatın büyülü dili ve romanların gerçekten daha inandırıcı dünyası içinde yeniden okumak, vazgeçilmez bir istektir. Daha doğrusu, bilinen ya da içinde yaşanıp unutulmazlaşmış hayatları kurmaca dünyaların içinde yeniden yaşama tutkusudur bu. Yaşandığı günler kadar heyecan verebilir.

Anlatılmaya değer hayatlar varsa elbette. 1960’lardan 1980’lerin sonuna kadar yaşadıklarımız, bize içinde yaşarken, okuduğumuz politik romanlarda anlatılanlardan farksız gelirdi. Başlangıçta görmüyorduk bunu ama yıllar içinde yaşananlar gitgide sertleşip inançlarımız sanki karşılıklarını görecekmiş gibi hissettiğimiz zamanlar, bizim için benzersiz hayaller gibiydi. Demek gerçek hayat, rüyalarda yaşananlarla örtüşmeye başlamıştı. Neden sonra yaşanan büyük yenilgi de. Yanı başımızdaki ölümlerin ve a...

Devamını görmek için bkz.

Banu Yıldıran Genç, "Ölmüş bildiğiniz bir gün çıkıp gelirse...", Agos Kitap/Kirk, 20 Nisan 2015

Romanın politikliği, yazarın toplumsal bir meseleyi nasıl işlemesi gerektiği edebiyatta hâlâ tartışılan bir konu. Kendi adıma, herkesin sessizliğe büründüğü, iktidarın tam da istediği gibi “apolitik” gençler yetiştirdiği bir dönemde, özellikle '70 ve '80'lerde yaşananları anlatan politik romanlar kimliğimi bulmamı sağlamıştı, var olsunlar diyebilirim. Bugün biliyorum ki tartışılan aslında dilin, biçemin anlatılan hikâyenin neresinde durması gerektiği. Ara Tonlar, dil ve biçemin tam da nasıl olması gerektiğini örnekleyen bir roman. Ayşegül Devecioğlu derdini, hikâyesini, kendi kurduğu ustalıklı dille, insanı merkeze alarak anlatan bir yazar. Önceki romanları Kuş Diline Öykünen ve Ağlayan Dağ Susan Nehir'den sonra bir kez daha 1980'lerde yaşananları arka plana alarak insana dair duyguları didikliyor.

Demir ve arkadaşları...

Devamını görmek için bkz.

Niyazi Zorlu, "Kendi Göbek Bağını Kesen Bir Bebek Gibi", Birgün Kitap Eki, Nisan 2015

Ayşegül Devecioğlu, 2000 yılında Kuş Diline Öykünen adlı romanıyla başladığı edebiyat yolculuğunu sessiz sedasız, telaşsız sürdürüyor. Yeni romanı Ara Tonlar’ın sonundaki “yazarın notu” Devecioğlu’nun edebiyata bakışını çok iyi özetliyor: Onun için edebiyat hayattan, daha doğrusu yazarın kendi hayatından kopuk değildir. Onun edebiyatı, yazarın, kahramanlarını yanına katıp kitaplaşıncaya kadar gözden kaybolacakları; halk hareketlerinden (Gezi, Kobani), işçi katliamlarından (Soma), vs. “dışarı”dan uzun süreli bir mola kopararak girişilebilecek bir “iç” uğraş hiç değildir…Yazma süreci bu yüzden iki kere sancılıdır. Kitap kendisini neredeyse yazarına rağmen, yazarının endişeli bedeninden büyütüp besler: “kendi göbek bağını kesen bir bebek gibi bedenimden kan revan içinde kopsun” diye. Bir kez daha: Hayat / hayatımız bunca dehşetle kuşatılmışken roman yazılmaz,...

Devamını görmek için bkz.

İpek Bozkaya, "Hayatla hikâyeyi birbirinden ayırmak", İAN Edebiyat, Eylül 2015

İçinde yaşadığımız toplumun seçici hatırlamayla kendine yol çizmesi, genç ve belleksiz olmaya öykünmesi, unutkanlığın bir tür dinamizmine inanç hepimizce malûm. Hatırlamak ve daha iyi anlamak yerine düşünmemek, hafızadan silmek, unutmuş gibi yapmak çoğu zaman daha uğraşsız. Binlerce kişinin sokaklarda öldürüldüğü bundan 35 yıl öncesine ait unutkanlığımız, üzerinden çok zaman geçmemesine rağmen bu unutma kuvvetinin ısrarı bakımından ilginç. Ayşegül Devecioğlu’nun Ara Tonlar'ı işte bu bize fazla uzak olmayan bir zaman diliminde gerçekleştirilen kopuşun görgü tanığı.

Roman en baştan “Yine eylül!” (10) diye açılıyor ve 12 Eylül’den sonra yirmi yıl süreyle ortadan kaybolan, öldü sanılan Demir’in ve onu yirmi yıl boyunca bir gün geri döner tedirginliğiyle- yürek çarpıntısıyla bekleyenin hikâyesini anlatıyor. Yirmi yıl önceki arkadaş grubu Demir’in dönmesiyle yeniden bir aray...

Devamını görmek için bkz.

Meryem Koray, "Bayram niyetine üç yazar, üç kitap", BirGün, 17 Mayıs 2015

Ramazan Bayramı’nın ilk günü! Ben de kutlama niyetine, aklımı da, duygularımı da sarıp sarmalayan üç kitaptan söz etmek istiyorum..

Burhan Sönmez’in İstanbul İstanbul; Ayşegül Devecioğlu’nun Ara Tonlar, Ece Temelkuran’ın Devir adlı kitaplarından...

Bu üç kitap hakkında hayli nitelikli değerlendirmeler yapıldı. Benimki onlar gibi edebiyat eleştirisi olmayacak, yapamam da.... Ancak, epeydir “gönül bayramlarını” yitirmiş bu ülke ile acılarla pisliklere bulanmış bu dünyada çirkinlikler arasından süzülüp gelen “güzellikleri” atlamamak, konuşmak gerekiyor.

Öte yandan, üç kitap da, ülkenin acımasız gerçekliklerinden yola çıkarken, tüm politik söylemlerden daha fazla şey söylemeyi ve insana derinden dokunmayı öyle başarmaktalar ki, yarattıkları dalgalanmalar, bıraktıkları izleri anlatmamak olmaz. Ben de onu yapmaya çalışacağım.

Burhan Sönmez’i...

Devamını görmek için bkz.

Orhan Koçak, "Hazır Anlam mı Serseri Duyuş mu?" Birikim, 6 Aralık 2019

Ayşegül Devecioğlu’nun bir önceki romanı Ara Tonlar’da (Metis, 2015) bir tür alt-sorunsal olarak şunu görmüştük: duyuş, saf, çiğ ve keskin duyuş, beş duyunun etkinliği, anlamın yükünden, baskısından kurtulup özerkleşmeye çalışıyor. Burada “anlam” derken hazır anlamdan, her zaman kalıplaşmış ve duyuşu da çoktan belli bir yönde örgütlemiş olarak gelen anlamdan söz ediyorum. Kitaptan bir örnek vereyim: “Birkaç karga, düşman topraklara operasyon düzenleyen bir hava indirme bölüğü gibi yanından geçtiği korunaklı bahçeye süzülüyor. Tel örgüleri kaplayan koyu sarmaşıkların ardında bir köpek kendini paralarcasına havlıyor.” Kargaların hızla yere inişi çok başka şeylere de benzetilebilirdi, hatta hiçbir şeye benzetilmeyip sadece saf devinim, saf şekil veya çizgi olarak betimlenebilirdi. Oysa bu güzel teşbih kuşların hareketini belli bir anlam dünyasının belirmesinin vesilesine indirgiyor. En ...

Devamını görmek için bkz.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X