ISBN13 978-975-342-705-0
13x19,5 cm, 200 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Mühendisler ve İdeoloji, 1986
Modern Mahrem, 1991
İslamın Yeni Kamusal Yüzleri, 2000
Melez Desenler, 2000
Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar, 2012
Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar, 2015
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Halime Biray, “Birbirine bağlı ama habersiz İslam ve Avrupa”, Yeni Şafak Kitap Eki, 6 Mayıs 2009

Küreselleşen dünyada artık sınırlar eskisi kadar keskin değil. Farklı etnik, kültürel ve dini yapıya sahip toplumlar ne kadar kaçmayı deneseler de birbirleriyle yüzleşmek zorunda kaldıkları alanları paylaşıyorlar. Doğulu ve Batılı, Hıristiyan ve Müslüman, göçmen ve yerli, kendini tehdit altında hissedenler ve ötekiler, terörist saldırılar ve işkence hapishaneleri gibi karşıtlıkların yarattığı bir sorun yumağı ile karşı karşıyayız. Tüm bu sorunların temelinde, İslam ve modernitenin etkileşimi ve yeni kültürel formların ortaya çıkması yatıyor. Avrupalılar yaşamlarına dahil olan İslam kültürünü nasıl algılıyor ve ne gibi bir tepki gösteriyor? Nilüfer Göle'nin İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa kitabında, bu soru ve ona eklemlenen pek çok sorunun yanıtı aranıyor.

‘Öteki’ne karşı hissedilen yitirme duygusu

Göle, İslam ile aynı zaman ve mekânı paylaşmanın dünyanın diğer tüm bölgelerinden daha fazla Avrupa'da can alıcı bir problem olarak gündeme geldiğini dile getiriyor. Kitabının merkezine de yakınlık ve farklılık olgusunu koyan sosyolog, İslam'ın giderek bir Avrupa meselesi haline geldiğine dikkat çekiyor. Meselenin görünürlüğü ise kamusal alanda gerçekleşiyor. Otantik ve uzak olan Müslüman ve onun İslami kimliğiyle sokakta karşılan Avrupalının tepkileri ve bu tepkilere ötekinin gösterdiği reaksiyonlarla... Avrupalılar için İslam'ın varlığının kamusal alanda sahne alınca tehdit unsuru olarak algılandığını belirten Göle, kamusal alanı Müslüman ile Avrupalılar arasında karşılaşma dramasının yazıldığı sahneye benzetiyor: "Bu alanın sabit önceden belirlenmiş bir yapısı yoktur. Tam tersine tiyatro sahnesi gibi, yeni hayat yeni aktörlerin gelişiyle birilikte değişmektedir. İslami aktörlerin Avrupa kamusal alanında sahneye çıkmaları, destenin yeniden karılıp, kâğıtların yeniden dağıtılmasına yol açmaktadır." Kamusal alandaki İslam ve Avrupa'nın karşılaşmasının, saflığını ve sahiciliğini yitirme duygusuyla at başı ilerlediğine vurgu yapan yazar, bu durumu “Hem Müslümanlar hem de Avrupalılar "öteki"nin karşısında hissettikleri yitirme duygusunu, araya kimlik sınırları çizerek, yeni bir duvar çekerek aşmaya çalışıyorlar.” diyerek açımlıyor.

Mostar Köprüsü önemli bir ipucu

Mostar köprüsünün yıkılması ve Bosna'daki etnik temizlik, Avrupa'daki Müslüman varlığına bakış konusunda önemli ipuçları veriyor. Bu örnekten yola çıkan sosyolog Avrupa'yı Mostar köprüsüne benzetiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Bir yakadan karşı tarafa medeniyet sınırlarının her iki kıyısına ışık taşıyan Avrupa, en parlak noktasına eriştikten sonra, bir ucundan Amerika'nın diğer ucundan İslam'ın yakalayıp çekiştirdiği yeni dünya ile boy ölçüşemeyecek kadar yaşlanmış mıydı yoksa?" Avrupa'nın geçmişini hazırlamasıyla olduğu kadar unutkanlıklarıyla da kendini inşa ettiğine dikkat çeken yazar, yurttaş, entelektüel ve siyasetçi birçok Avrupalının gözünde Berlin Duvarı ve Mostar köprüsünün yıkılmasının algılanışındaki uçuruma vurgu yapıyor. Bu tespiti de Avrupa'nın kimilerini bünyesine dahil edip kimilerini dışlayan seçici bir belleği olduğunun kanıtı olarak sunuyor.

Avrupa, koruyucu bir duvar ya da iç içe geçişlerin sağlandığı bir karışım olarak şekillenmesi noktasında seçimini ne yönde yapacak? Saflığını yitirme, mirasını kaybetme korkusuna kapılan Avrupalılar, göçmenlerin mevcudiyetini bir tehdit olarak algılarken ya da göçmenler, Avrupalı olarak kabul edilmediklerini, her zaman ulusal etnik ve dini kökenleriyle anıldıklarını söylerken bu bağ nasıl kurulacak? Göle, yerliler ile göçmenler arasındaki bağın kolay örülmediğini söylüyor ve ekliyor: " Kuşku , korku ve karşılıklı red imkansız bir ilişkinin duygusal temelini oluşturuyor çoğunlukla. İki nüfus grubu yan yana yaşıyor, aynı coğrafyayı aynı mekânları, aynı kentleri, okulları, işleri, pazarları paylaşıyorlar. Yine de karşılaşmıyorlar, daha doğrusu aslında çoktan karışlaşmış olduklarını, tarihlerinin karşılıklı barış arzusundan çok, zorunluluk sonucunda birbirine bağlandığını bilmiyorlar."

Yazar, her şeye rağmen herkesi bir araya getirecek bir alanı, mekanı, projeyi hayal etmek gerektiğini dile getiriyor: "Bir iç içe geçme süreci, bedende bellekte ve mekanda kendini gösteren bir kavga süreci söz konusu. İki taraf artık iyice belirgin bir hale gelmiş anakronizmalara katlanmaksızın, tartışmaksızın veya arada uyumsuzluk olduğunu kabul etmeksizin birbirleriyle çağdaş olamayacaklar, birbirlerine yakın hissedemeyecekler." İç İçe Girişler: İslam ve Avrupa kitabı, Öteki Avrupa, Terörist Enstantene, Tesettür, Damganın Tersyüz Edilişi ve Kadınları Kavgası, Avrupa Kimliği ve Ötekileştirilen Türkiye gibi konu başlıklarıyla önümüzdeki yıllarda daha da alevlenecek olan İslam ve Avrupa tartışmaları konusunda ufuk açıcı tespitler içeriyor.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X