ISBN13 978-975-342-979-5
16x21 cm, 336 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Önsöz, Müştereklere Yolculuğum, s. 13-15

Müşterekler denen şeyin ne olduğunu uzun süre pek de anlamadım: İngiliz meraları, Boston’da bir park, üniversite binalarının içindeki öğrenci kantinleriyle falan ilgili bir şeydi. Ha, bir de evimden birkaç kilometre uzakta Calhoun Müşterekleri diye bir açıkhava alışveriş merkezi vardı.

Derken, birkaç yıl önce YES! dergisinde bir yazı okuyunca (bkz. 2. Bölüm, Jonathan Rowe’un “Asya Köylerinden ABD Anacaddelerine” makalesi) “müşterekler”in çok daha büyük bir anlamı olduğunu fark ettim. Ulusal parklardan devlet kütüphanelerine, internetten bilimsel bilgiye, özel mülkiyet olmayan, hepimizin ortak olarak yararlandığı nice şey vardı dünyada.

O sıralar Utne Reader dergisinin editörüydüm ve önümüzdeki sayılardan birinde konuya derinlemesine girmeye karar verdim. Müşterekler meselesi beni gerçek bir keşif olarak, insanın dünyaya bakışını değiştirecek bir uyanış olarak çarpmıştı. Sosyal adalet ve çevre hakları mücadelesinde, “piyasa”nın 1970’li yıllarda kapitalizm için gördüğü işlevi görebilirdi: Aşina olduğumuz konulara yeni bir ışık tutarak insanların bunları tekrar ciddiye almasını sağlayabilirdi.

Müşterekler meselesi beni şahsi olarak da yakından ilgilendiriyordu. Yazarlık hayatım boyunca uluslararası politikadan kent planlamasına, sanattan geziye her konuda yazmıştım. Peşine düşülecek yeni konuların çeşitliliğinden haz almakla birlikte, gazetecilere has umutsuz bir DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) vakası olduğumdan endişe etmeye başlamıştım. Hiçbir alana yoğunlaşmayı beceremiyordum. Amazonlar’ın yok edilmesi konusunda her şeyi öğrenmeye ant içtiğim bir anda, tutup kuzeydoğu Brezilya’daki forró müziği konusunda delice bir meraka kapılıyordum.

İşte nihayet birleştirici bir tema bulmuştum. Müşterekler benim görev alanım olabilirdi. Fark ettim ki mahallelerini canlandıran komşu gruplarından yeniden yerel mutfaklara dikkat çeken maceracı ahçılara, beni heyecanlandıran bütün hikâyeler aynı kaynaktan geliyordu: Herkese ait olan şeylere değer verdiğimiz zaman insanların ve yerlerin serpilip geliştiğine dair derin bir inançtan.

Mesai saatleri dışındaki zevklerim de müştereklerle ilgiliydi aslında: Oğluma masal anlatmak, karımla kentin kaldırımlarında dolaşmak, cuma akşamları komşularımla yeni bira çeşitlerini keşfetmek... Kimsenin kişisel mülkü değildir bunlar; okuduğum halk hikâyesi, yaşadığımız sokak, içtiğimiz yerel biralar bizim paylaşımımıza sunulmuş kültürel donatımlardır.

Derken baktığım her yerde müşterekler görmeye başladım. Oğlumun okulda öğrenip evde yaptığı şakalar. Gün boyu oynayıp durduğum İngilizce lisanı. Minneapolis’in ortasında, Utne Reader bürosunun karşısında bulunan kent parkı. İçme suyumuzu sağlayan Mississippi Nehri. Polis ve itfaiye güvencesi. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak için uğraşan yerel, ulusal ve uluslararası yurttaş örgütlenmeleri...

Müşterekler bana hayatta neyin önemli olduğu konusunda düşünmemi sağlayan yeni yollar açtı. Devlet okulları, yaban hayatı koruma sığınakları, kan bankaları, işçi sendikaları, gençlik kayak programları, tıbbi araştırma enstitüleri, sanat müzeleri, sosyal yardım mevzuatı, blues festivalleri, bisiklet yolları ve .org’lar oluşturmak için uğraşan veya bugün tüm bunların sürmesini sağlayan nice isimsiz kahramana şükran duydum. Müştereklerin gelecek kuşaklara kalabilmesini sağlamak için ben ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Azizlik mertebesine ulaştığımı iddia edemem, ama artık başka insanların çöpünü topladığımı, daha çok kamu toplantısına katıldığımı, daha az şişe suyu tükettiğimi, komşularımla çeşitli projeler için işbirliğine girdiğimi iftiharla söyleyebilirim.

Müşterekler bana işimde de yeni bir yol açtı. Müşterekleri araştırırken kamusal alanların kaderiyle yakından ilgilenmeye başladım. Parkların, caddelerin, meydanların, kaldırımların, kent merkezlerinin, çiftçi pazarlarının, mahallelerin, yerel işletmelerin ve diğer bir araya gelme noktalarının toplum için ne kadar canalıcı önemde olduğunu yazmaya koyuldum. Böyle yerler toplumsal hayatlarımızın kesişme noktasıdır; arkadaşlarımızla, komşularımızla, hemşerilerimizle buralarda irtibat kurarız. 1975’ten beri insanların içinde yaşadıkları topluluğu geliştirmelerine yardımcı olan New York merkezli Kamusal Alanlar Projesi grubu PPS ile sık sık temasa geçmeye başladım. Daha sonra Utne Reader’dan ayrılıp Hollanda merkezli Ode dergisi için yazmaya başlayınca, ben de kıdemli çalışan olarak PPS kadrosuna katıldım; halen de Minneapolis’teki evimden onlar için çalışmayı sürdürüyorum.

2007’de müşterekler meselesine balıklama dalmak için bir fırsat geçti elime. Müştereklerin modern toplumdaki önemini vurgulayan bir vatandaş ağı olan On The Commons’a katıldım. Büyük bir mutlulukla yürüttüğüm görevim, mevcut sorunlara getirilen müştereklere dayalı çözümleri yaygınlaştırmak ve OnTheCommons.org sitesinin editörlüğünü, bu alanda iki önemli kitap –Silent Theft (Sessiz Hırsızlık) ve Viral Spiral (Viral Sarmal)– yazmış olan David Bollier ile birlikte yürütmek. Konuya ilgimi ilk kışkırtan kişi olan Jonathan Rowe da Harriet Barlow ve Peter Barnes ile birlikte bu organizasyonun kurucularından. On the Commons’a bu kitabı ortaya çıkartmamdaki desteklerinden ötürü şükran borçluyum.

Julie Ristau ve Ana Micka’nın birlikte yönettiği bilgili, kendini adamış ekiple yürüttüğüm çalışma sayesinde, insanların her gün bu fikirleri nasıl fiiliyata geçirdiği konusunda sayısız örnekle karşılaştım. Burada sezgilerini yeniden yayımlamama izin veren yazar ve aktivistlerden aldığım esine büyük şükran borçluyum. Bu yolculuk boyunca öğrendiğim en önemli ders şu: Müşterekler sadece bir şeylerin –doğal kaynakların, kültürel servetin, kamusal alanların– tasnifinden ibaret değil, aynı zamanda daha iyi bir yaşam ve gelecek yaratmak için başkalarıyla paylaşmanın ve çalışmanın bir yolu.

Giderek daha çok insan müştereklerin farkına vardıkça, eminim ki toplumlarımızın ve gezegenimizin geleceği için fark yaratacak sayısız inisiyatif devreye girecek.

Yardımları olmasaydı bu kitabı yazamayacağım, On the Commons’daki çalışma arkadaşlarıma büyük teşekkür borçluyum: Bu kitabın gerekli olduğuna inanan ve onu çeşitli şekillerde mümkün kılan Harriet Barlow’a, kitabın adı için esin veren ve bir sürü harika fikir sunan Peter Barnes’a, müşterekler üzerine engin bilgisini cömertçe paylaşan ve vazgeçilmez tavsiyelerde bulunan David Bollier’e, öngörüleri ve sonsuz yetenekleriyle her aşamada yardımcı olan Julie Ristau’ ya, tüm süreç boyunca duruma hâkimiyeti ve pratik zekâsıyla devrede olan Ana Micka’ya; ayrıca Alexa Bradley, Dave Mann, Brad Lichtenstein, Kathryn Milun, Jonathan Rowe ve müşterekleri temel alan düşüncenin sınırlarını sürekli genişleten herkese... Bunların yanı sıra titiz fotoğraf araştırması için Vadim Lavrusik’e, eleştirel sanat danışmanlığı için Marsha Micek’e, editöryel öngörüleri için Marc Favreau’ya ve sezgilerini ve fikirlerini yayımlamamıza izin veren herkese çok teşekkür ederim. Kitaptaki herhangi bir eksiklik veya hatadan yalnızca ben sorumluyum elbette...

– Jay Walljasper

Minneapolis, Minnesota

Haziran 2010

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X