Douwe Draaisma:
"Boşuna dememişler, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür"
Soner Can, Star, Açık Görüş Eki, 8 Şubat 2009
İktidar, bireyle ilişkisini unutmak ve hatırlamak üzerine kuruyor. Yani unutulması gerekenleri unutan, hatırlaması gerektiği kadarını aklında tutanlar tebaa kılınmak ile 'bilinçli' seçmen arasındaki düzlem üzerinde kategorik olarak yerlerini alıyor. Hollandalı psikoloji tarihçisi Douwe Draaisma, belleğin dışarıdan gelen etki ve müdahalelere pek de alışkın olmadığını söylerken elbette dış müdahalelerin de hatırlayıp unutma noktasında bilinç düzeyinde kavrayamayacağımız bambaşka etki ve değişimlere de açık olduğunu vurguluyor. İktidar çoklukla bireyin unutmasını ister... Elbette savurup durduğu boş vaadleri, çektirdiği acıları, her bir bireyin çok aziz olan hayatlarının kendisi tarafından heder edilmiş olmasını.
Ama iktidarın da yanıldığı bir nokta vardır. Draaisma, bellekte her şeyin bir kopyasıyla birlikte depolandığını söylüyor. Acı çeken, örselenen, hayatı hiçe sayılan bireyin belleğinden 'başıboş bir köpek' edasıyla hatıralar umulmadık bir anda bilinç düzeyine çıkar ve bir iktidarın daha defterinin dürülme süreci başlar.
Douwe Draaisma ile geçtiğimiz aylarda Türkçede Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer adıyla yayımlanan kitabı vesilesiyle hatırlayıp unutmaya dair bir söyleşi gerçekleştirdik.

Psikoloji edebiyatı hep beslemiştir. Kitabınızda, yazınsal yönünüzün güçlü olduğunu kullandığınız örneklerden anlıyoruz. Bu size özel bir durum mu, yoksa psikologlar yazınsal hayatla da yakından ilgilenmeli midir?

Psikologların duygu, karakter, hafıza gibi konularda edebi anlatımlara (açıklamalara) niçin bu kadar az atıfta bulunduklarını hiç anlamamışımdır. Bunu ilk kez William James yaptı ancak bu on dokuzuncu yüzyıldaydı. Yazarlar, birçok insanın derinlerinde yankılanan duygulara yönelik sismik bir duyarlılığa sahiptir. Ancak çoğu bunu kayda geçirmeyi başaramaz. Yazarlar ayrıca bunlara daha iyi bir açıklama getirebilir. Charles Dickens'ın "déjà vu" durumunu betimleyişi, birçok bilimsel tariften daha iyidir. Proust’un koku ve hafıza arasındaki bağlantıyı izahı da, kesinlikle deneysel açıklamaların üstündedir.

İki kitabınız da (ilki Bellek Metaforları idi) kısa sürede birçok dile çevrildi. Bilimsel kitaplar için bir şans bu. Her insanın merak edebileceği sorulara cevap arıyorsunuz. Ortalama insanın merakı ile bilimsel merak örtüşebiliyor mu?

Bundan kitaplarınızı ortalama okuru da göz önüne alarak yazdığınızı çıkarabilir miyiz?
       Aslına bakarsanız ben kendimi ortalama okur olarak kullanıyorum. Her zaman, bana ilginç gelen soruları... "Fotografik hafıza gerçekten var mıdır", "Ani ve ölümcül tehlike altındayken hafızanız geçmiş yaşantınızdan görüntüleri canlandırır mı" ya da "Neden üç yaşından önceki çocuklar neredeyse hiçbir şeyi hatırlamıyor?" gibi çetrefilli konuları zaten kendim merak ediyordum ve insanların çoğunun da bu sorularla boğuştuğunu ve cevaplarını aradığını öngördüm. Bunun doğru olduğu da iki kitabıma gösterilen ilgiyle ortaya çıktı.

Hafızayı "başına buyruk bir köpek" olarak nitelendiriyor, neyi hatırlayıp neyi unutacağına kendisinin karar verdiğini söylüyorsunuz. İnsanoğlu onu asla yönetemeyecek mi?

Korkarım hayır. Ve muhtemelen hafızanıza hükmetmek iyi bir şey olmazdı. Hafıza, insanoğlunun mükemmelliğe giden gelişim çizgisinde belirli bir amaç için biçimlendirmiştir: Gelecekteki tehlikelerden korumak. Kendi hafızamıza hükmediyor olsak, aşağılanmalar, kazalar, travmatik deneyimler, yapılan aptalca hatalar ve benzeri acı hatıraları, müstakbel tehlikelerden sakınmakta çok yararlı olsalar da, hafızamızdan atardık. Şöyle düşünün: Şayet size acı veren hatıraları silerseniz bunları tekrarlama riskiyle yüz yüze kalırsınız. Jim Carrey ve Kate Winslett'in oynadığı Eternal Sunshine of the Spotless Mind filmini hatırlayın: Baş roldeki iki kişi aşk ilişkilerine dair hatıraları siliyorlar, sonuçta tekrar âşık oluyorlar ve ikinci defa ayrılıyorlar.

Peki unutuşu minimize etmek mümkün müdür?

Çok zor. Paradoks da bu: Fotoğraflar çekmek ya da günlük tutmak gibi, hatıralarınızı canlı tutup korumak için yaptığınız şeylerin çoğu, deneyimlerin kendisinden ziyade bizzat bunları hatırlamanıza yol açıyor. Birçok tatil hatırası, esasında tatilde çektiğiniz fotoğrafların hatırasıdır. Çocuğunuzun ya da anne babanızın on yıl önce nasıl göründüklerini hatırladığınızı mı düşünüyorsunuz yoksa o zamandaki resimlerde nasıl göründüklerini mi?

Nasıl yaşadığımız, ne kadar yaşadığımıza dair hissimizi ne ölçüde belirler?

Hatıraların sayısı ve yoğunluğuyla zamanın öznel uzunluğu arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Yabancı bir yerde geçirdiğiniz bir haftayı düşünün. Sizin için her şey yenidir ve yeni deneyimler yaşarsınız. Eve dönersiniz ve geçirdiğiniz bu haftanın, evinizde kaldığınız zaman geçireceğiniz bir hafta kadar uzun olduğunu anlamakta zorluk çekersiniz. Evinde oturanlar için bu hafta çabucak geçmiştir ancak sizin için bir hafta, 10 ya da 20 gün gibi görünür.

Siz bir psikoloji tarihçisi olarak "Dolu dolu bir hayat sürün ki uzun yaşadığınızı hissedin" önerisinde bulunuyorsunuz. Bu gerçekten de insanoğlunun ölüme karşı duruşunu değiştirir mi?

Bu, hafıza ve zaman arasındaki bağlantıya dair teorilerin sonucu olan bir tavsiye: Deneyim arttıkça zaman da artıp genişler. Doğrusu en çok karşılaştığım sorulardan biri de bu: Hayatı nasıl yavaşlatabiliriz? İnternete baktığınızda, hayatımızda birçok şeyi hızlandırmak istediğimizi bulacaksınız. Arabanız, bilgisayarınız, hatta ayrılığınızı da hızlandırabilirsiniz. Muhtemelen bu durum, tekrar ve rutinlerle dolu hayatımızın kısa olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor.
       
       Hafıza da, az kullanıldıkça kapasite daralması yaşar mı? Sözgelimi, hatırlamayı bir takım teknolojik aygıtlara (Bilgisayar, cep telefonu, çeşitli dijital olanaklar) bırakınca insanoğlu daha unutkan ve dalgın mı olmuştur?

Böyle düşünmüyorum. Toplumsal ve entelektüel hayattan çekerek hafızanızı atalete düşürebilirsiniz. Ancak birçok bilgiyi, günlükler, bilgisayarlar ve benzeri harici hafızalara aktarmanın bir zararı yok. Neticede bütün bunları bilgisayarlara bıraksanız bile, neleri bıraktığınız ve nasıl tekrar elde edeceğinizi hatırlamak zorundasınız.
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X