| |  |  | ISBN13 978-975-342-533-9 |  | 13.5x121,5 cm, 254 s. | 
 Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Diğer kampanyalar için |  | 
 | 
 |  | Med-Cezir | Yayıma Hazırlayan: Eylem Can Kapak ve Kitap Tasarımı: Semih Sökmen | 
 Med-Cezir Elif Şafak’ın kadınlık, kimlik, kültürel bölünme, dil ve edebiyat konulu yazılarından bir araya getirilmiş bir seçki. Kitabı, Elif Şafak'ın farklı yayın organlarında yayımlanan yazılarını severek okuyan, ancak bir kısmını da kaçıran okurlar için bir bütünlük gözeterek hazırladık. Elif Şafak'ın yazıları böyle bir toplam içinde peşpeşe okunduğunda, ona özgü olan açık bir hale geliyor: gece-gündüz, göçebelik-yerleşiklik, kadınlık-erkeklik, Doğu'da ya da Batı'da olmak gibi uçlar arasında salınım, bu uçlardan hiçbirine yerleşmeme, arada olma duygusu... Bu duygunun ilhamıyla yazılmış yazılar. Med-Cezir toplamı, yazarın değişik alanlardaki bakışını yansıtırken, onu romanlarıyla tanımış ve takip eden okurlar için de edebiyatının izini sürebilecekleri keyifli bir okuma vadediyor.|  | İÇİNDEKİLER | 
Yaza yaza silmek üzereEşiklere basarsan şayet
 Evham Hanım
 Mütereddit ruhlar
 Kökü olmayan ağaçlar
 Dipsiz boşluk
 Eylül'de ayrılıyorum İstanbul'dan
 Memleketimin ağaçları
 Topal kuşların şehir hayatları
 Türk olmak
 Bir sahil kasabası ütopyası
 Radyodaki köpük
 Kadın hastalıkları ve Anna
 Yazmanın sıvı halleri
 Annelerinin kızları
 "Kadın" kelimesini sözlüklerden silme önerisi
 Sonrası kaygısı
 Bir yazarın intiharı
 Tek kişilik cemaatler
 Bacım memleket nire?
 Tüm kirliler bir sepette
 Kayıp yaldız
 İstanbul
 Kadınlar ve yaşları
 Türkiye'nin modern yüzü
 Yüze kapanan kapılar
 Kızkardeşim, aynadaki suretim, hep ötelediğim
 Zerdenin safranı
 İzahlı, aydınlık rüya tabirleri kitabı
 Kadınların rüya iletişim ağları
 Sıçan deliği
 Gümüş mazi
 Şişman güzeldir
 Reddetme cesareti
 Bir düğün müzisyeninin düşündürdükleri
 Küskün kadınlar şovenizmi
 Öteki ben
 Cinlerin meşveret yeri
 Köprü
 Kül
 Kılıftan isimlerimiz
 İfşa ile inşa
 Elimi sıkmayan adam
 Görmeden görmüş, bilmeden bilmiş kadar olmak
 Cehaletin kutsanması
 Karşı kaldırım
 İşgal altında sanat mümkün mü hâlâ
 Göçebenin müziği
 Aforizma taklitleri
 Günlük güneşlik kasvetler
 Yapı ustaları, yapı bozucuları
 Kahkahanın kefareti
 Mutsuz aileler
 Önce yüzlerini sileriz sevdiklerimizin
 Evhamın otoriter baba modelleri
 Edebiyat ve çocukluk
 Seçim ertesi "İslam ve kadın"
 Narsistlerin aşkı
 Kahve falı
 Vatan-daşlar, ruh-daşlar, fiş-daşlar
 Şimdi ben vatanı arkadan mı hançerledim?
 Berlin ve İstanbul
 Ev kedilerini gözetlerken
 Dul kadınlar ve kul kadınlar
 Sessizlik
 Kitabın endişesi
 Med ile cezir arasında bir dem
 Gececil edebiyat
 |  | OKUMA PARÇASI | 
Şişman güzeldir — ABD'de yayımlanan popüler kadın dergilerinin birkaç temel özelliği var, bizim pek de aşina olmadığımız. Birincisi, malum, çeşitlilikleri. İçerikte değil, biçimde çeşitlilik. Benzer dergiler farklı farklı isimler altında. İkincisi, aylık olmaktan ziyade haftalık olmaları. Çabuk çabuk okunup, çabuk çabuk yenileniyorlar. Üçüncüsü, nerede satışa sunuldukları. Ne kitapçılarda, ne gazete bayilerinde, öncelikli olarak süpermarketlerde buluşuyor okurlarıyla bu dergiler. Bütün bir süpermarketi dolaşıp, ne kadarına gerçekten ihtiyaç duyduğunuz hayli şaibeli, bazılarını aklınızın ucundan dahi geçirmediğiniz onlarca yiyeceği arabanıza doldurduktan sonra, son olarak kasalara yaklaştığınızda birer ikişer adet bu dergilerden edinerek tamamlıyorsunuz alışverişinizi. Kadın dergileri ile yiyecekler arasındaki doğrudan ilişki tesadüfi değil; zira "olmak ya da olmamak" ikilemi, "yemek ya da yememek" ikilemi biçiminde tezahür etmiş bu dergilerde. Her şey yemek üzerine kurulu, ha bir de yememek! Bu haliyle kadın dergileri "el insaf" dedirtecek raddede birbirlerine benziyor. Sadece birbirlerine değil, aynı zamanda bir önceki ve daha önceki sayılarına. Değişen sadece isimler. Bir önceki sayıda İllinois'den filanca ev hanımının ağzından nasıl 25 kilo verdiğini öğreniyorsunuz. Bir başka sayıda, bambaşka şehirden falanca ev hanımının. Herkesin anlatacak bir hikâyesi var. Bizde dillere persenk olmuş "hayatım roman, anlatsam kitaplara sığmaz" inancı, burada "hayatım roman, bari k... | Devamını görmek için bkz. |  | 
Vatan-daşlar, ruh-daşlar, fiş-daşlar — Bacak kadar çocuklara simsiyah önlükler giydirip her sabah tek sıra and içiren, kimse pencerelerden dışarı bakamasın diye sınıf pencerelerini külrengine boyayan, yaratıcılıktan ziyade ezberciliği, bireyselleşmeden ziyade sürüleşmeyi, eleştirel düşünceden ziyade sorgusuz sualsiz itaati belleten ve sistematik dayak içeren Türk eğitim sistemi okuma–yazmayı "fiş"lerle öğretmişti hepimize. Her öğrencinin küçük, kişisel fişleri vardı, bir de sınıf tahtasında asılı devasa fişler. O devasa fişlere baka baka her çocuk kendi minik fişlerine çekidüzen verirdi. Sonra okurduk hep bir ağızdan: TUT-ALİ-TO-PU-TUT... YA-KA-LA-A-Lİ-YA-KA-LA..." İçimize, hücrelerimize sinmiş. "Fiş" demek "emir kipi" demek toplumsal bilinçaltımızda. "Fiş" demek yakalanacak birileri, tutulacak bir hedef var bir yerlerde demek. Şartlanmışız, bekliyoruz tetikte. Karatahtadan gelen emir kipini duyar duymaz, biz de pürnizam cici cici oturduğumuz sıralarda kendi minik fişlerimize çekidüzen vereceğiz. Sağım solum, önüm arkam düşman dolu öğretmenim. İlerde, iki sıra önümde sol görüşlü bir öğrenci var, dili kürek kadar, sorguluyor sistemi, YÖK'ü protesto ediyormuş, duydum, kan revan yediği coplara rağmen kafasına kafasına, düşünemesin, aptal olsun diye coplar hep kafayı hedef alır, ama hâlâ utanmadan düşünüyor öğretmenim, TUT-A-Lİ-TUT. İki sıra arkamda türbanlı bir kız öğrenci, hem okumak, eğitim ve meslek sahibi olmak hem de türban takmak istiyormuş öğretmenim, ikisini birde... | Devamını görmek için bkz. |  | 
|  | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER | 
Ece Temelkuran, “Med ve dahi cezir”, Radikal Kitap Eki, 7 Ekim 2005 "Eliiiif, pabucu yarım, çık dışarı oynayalım, gel de biraz seni hırpalayalım, şayet hırpalanmazsan biz de seni dışlayalım... Eliiif, pabucu yarım!" Yazılana göre, Evham Hanım'ın küf kokulu evinde bir koltukta ki bitmez tükenmez, uykulu bir loşluk vardır o evlerde-büzüşüp kalmış Elif o sırada. Dışarıda sesler kendi içlerini gıcıklaya gıdıklaya yükselirken ne de güzel gelir Evham Hanım ile oracıkta hep kalakalmak. Orada bir tespih böceği gibi der top olup otursan ne olur ki? Hiç çıkmasan ne olur? Orada, artık hep öyle kalsan ne? İçinde, iki cam parçası birbirini keserek bir cam makas oluşturur gibi, makas kendi etini biçer gibi, gövden derinin altında fitne bir illetle tükenir gibi... "Evham Hanım başını sallar endişeli endişeli. 'Bak gördün mü nasıl da çağırıyor toplum gene seni, sakın gelme oyuna, çıkma dışarı. Kal burada, benimle bir kuytuda yaşlan... Ben sana kurabiyeler pişiririm daima.' Biraz daha büzülürüm koltukta. Beynim bedenime ağır gelir. Ne dışarı çıkmaya cesaretim kalır, ne de cesaretlenmek için bir sebebim." İnsana bir küçücük sebep bırakmayana kadar ve sebepsiz yere öldüren, yemeyeceği gövdeleri parçalayan et oburlarla doludur bu şehir. Ah! Bilmez miyim! Şehir, en kirli ormandır. Hele kalem gibi erkeklere ait bir alameti almışsan eline, biraz da elin yüzün düzgünse... Senin hiç haberin olmaz, varlığın, sadece kötülükle beslenen cinlere karışmış alıcı kuşları çağırır. ... | Devamını görmek için bkz. |  | 
 |