 | ISBN13 978-605-316-425-8 | 13x19,5 cm, 208 s. |
Liste fiyatı: 262.00 TL İndirimli fiyatı: 209.60 TL İndirim oranı: %20 {"value":262.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"11634","item_name":"Bahçıvan ve Ölüm","discount":52.40,"price":262.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Bahçıvan ve Ölüm Özgün adı: Gradınaryat I Smurta Çeviri: Hasine Şen Karadeniz Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan Kapak Resmi: Lyuba Haleva |
“Babam bahçıvandı. Şimdi bir bahçe.” Hayatının uzun yıllarını bahçesine vakfetmiş olan babasının, “omuzlarında tonlarca geçmiş taşıyan bir Atlas” gibi gördüğü ve idealize ettiği kişinin ölümünü anlattığı bu kitabında Georgi Gospodinov, yeri doldurulamaz bir kayıp karşısında hissettiklerini içten ve etkileyici bir dille aktarırken, aynı zamanda hayat ve ölüm üzerine, sevgi ve yas üzerine, varoluşumuzu anlamlandıran ve yola devam etmemizi sağlayan şeyler üzerine derin bir tefekküre dalıyor. “Onun bugüne kadarki varlığı, benim kendi varlığımı, çocukluğumun varlığını doğruluyordu. Öte yandan yokluğu hafızanın tüm mekanizmasını harekete geçiriyor. Uzun zamandır aklıma gelmeyen şeyler şimdi uyanıyor, onları ben uyandırıyorum – tüm bunların gerçekten olup bittiğinden emin olabilmek için. İstemli ve istemsiz bellek birlikte çalışıyor ve anıların paslanmış çarkını harekete geçiriyor, net görülmeyen yerleri temizliyor veya uyduruyor. Kabul etmeliyiz ki bu, vefat edene yönelik bir bellek çalışması olduğu kadar, kendimize de yöneliktir, benmerkezci, bir anlamda kendimizi kurtarmaya, birinin gidişinden sonra hayatta kalışımızı anlamlandırmaya yönelik bir uğraştır. — Bizi çocuk olarak hatırlayan son kişi de gittiğinde hâlâ var olduğumuz söylenebilir mi?” 2023 Uluslararası Booker Ödüllü yazardan içe işleyen bir anı-roman.  | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümünden, s. 11-12 Babam bahçıvandı. Şimdi bir bahçe. Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Başlangıç bu olsun. Söz konusu, tabii ki, bir son, ama son nereden başlar? Galiba altımı ıslattım, dedi babam eşikte. Giriş kapısının çerçevesinde duruyordu, iç sızlatacak derecede zayıflamış, hafifçe kamburlaşmıştı, uzun boylu insanlara mahsus o kamburluk vardı duruşunda. Onu kasım ayının neredeyse sonunda, akşam geç vakitte getirdiler. Acıyı biraz olsun köreltmek için üç yüz kilometreyi arka koltukta yatarak geçirmişti. Ertesi gün için tahlil randevusu almayı başarmıştım. Altımı ıslattım, diye tekrarladı küçük bir çocuk gibi mahcup, özür dileyen ve o tipik kendi kendisiyle dalga geçen edasıyla, bu yaşta rezil olduk. Sorun değil, dedim ve oturma odasının kapısını kapatıp elbiselerini koridorda değiştirmeye koyulduk. Korkuyorum, dedi kızım bir sıra kulağıma sessizce. Şimdi durumu ilk onun hissettiğini anlıyorum. Ben hâlâ bilmiyordum, bilmek istemiyordum. Hemen söyleyeyim, bu kitabın sonunda başkahraman ölüyor. Hatta sonunda bile değil, daha ortasında, ama vefatının öncesini ve sonrasını anlatan tüm hikâyelerde o yine hayata dönecek. Çünkü, Gaustin’in dediği gibi, geçmişte zaman tek yönlü akmaz. Küçükken kütüphaneden sadece birinci şahıs ağzından yazılmış kitapları seçerdim çünkü onlarda başkahramanın ölmediğini bilirdim. Eh, gerçek kahramanının ölmesine rağme... Devamını görmek için bkz. |  |
|