Georgi Gospodinov:
"Kitaplarım tek bir türe sığmasın, yeni boyutlar arasın istiyorum."
Aynur Kulak, K24, 21 Eylül 2023
2018 yılında tüm kitaplarını çeviren Hasine Şen Karadeniz çevirisiyle ilk olarak Doğal Roman’ı okuduk. Ardından gelen Hüznün Fiziği ve Zaman Sığınağı ile yazarı ve yarattığı dünyaları daha da çok sevdik. Anadili Bulgarcayı bırakmaksızın yazan, anlatıda ve kurguda kurduğu yeni yapıyla farkını yaratan, kahraman veya anti-kahraman karakter anlayışını bırakarak hikâyelerini kurguda gerçekliğe fazlasıyla yaklaştıran, günlük hayatın görmezden geldiğimiz sıradan ayrıntılarını Gospodinov büyüteciyle fark edilir noktaya getiren, dünya çağdaş edebiyatı içerisinde bir nevi kendi anlatı türünün yaratıcılığını yapan 2023 Booker Ödüllü Georgi Gospodinov ile konuşmak çok özel bir deneyimdi...

Kitaplarınızın çok okunması, birçok ülkede çevirisi, aldığınız uluslararası ödüller düşünüldüğünde edebiyata karşı sevginiz, bağınız hep karşılığını bulmuş. İlk yola çıktığınız zamanlardan düşünürsek eğer, edebiyatla olan bağınızın uluslararası düzeyde bu derece başarılı olacağını düşünmüş müydünüz hiç?

Bunu kesinlikle düşünmemiştim. İlk yazımı yazdığımda çok küçüktüm, altı yaşındaydım. Bu yazım korkunç bir rüya, birkaç gece üst üste gördüğüm bir kâbus hakkındaydı. Onu kimseye anlatamadığım için –bizim oralarda kâbusu birine anlattığında gerçekleştiğine inanılır– çocuk aklımla onu yazmanın daha güvenli olacağına karar verdim. Ve mucize gerçekleşti. O kâbusu bir daha asla görmedim. Ama hiç unutmadım da. Bedeli bu oldu.

Yazarken sadece yazdıklarıma odaklanıyorum. Tümüyle metne dalıyorum, kalemin mürekkebe daldığı gibi. O sırada yazdığımı kimin okuyacağını, nasıl okuyacağını, ödül alıp almayacağını düşünecek zamanım hiç olmuyor. Tüm bunlar çok dikkat dağıtıcı olabiliyor çünkü.

Romanlarınızı anadiliniz Bulgarca olarak yazıyorsunuz ve aldığınız Booker Ödülü’nde de Zaman Sığınağı için “İlk kez Bulgarca yayınlanan bir romana verilen ödül” vurgusu yapıldı. Tabii ki kurul İngilizce çevirisi üzerinden okudu romanınızı ve romanın çevirmenine de (Angela Rodel) ödül verildi ama bu durumu anadilde roman yazma konusuna çekilmesi gereken önemli bir dikkat olarak görüyorum. Sonuç olarak başarının gelmesini dilinize olan bu bağlılığınız olduğunu düşünüyorum desem, ne söylemek istersiniz?

Evet, bu soru için çok teşekkür ederim. Dil benim için ve yazarlığım için çok önemli. Şiirden geliyorum, şiir yazmaya devam ediyorum ve bunu tüm romanlarımda hissedebilirsiniz. Her kelimenin, her cümlenin yerli yerinde olması, kitabın ritmine dahil olması, kendi başına doğru ve güçlü olması benim için önemli. Dil bizden çok daha eski ve daha akıllıdır. Kitap yazarken dile teslim olup bana rehberlik etmesinden hoşlanırım, o benden daha fazlasını bilir. O, zarifçe yönlendirilmesi gereken güçlü bir at gibidir, bazen de kendimi sadece onun coşkun akışına bırakırım. Bulgarca yazıyorum, çünkü o en iyi bildiğim dil, çünkü Bulgarca düşünüyor ve Bulgarca hissediyorum. Ve çocukken dinlediğim ilk hikâyeler de yine bu dildeydi.

Doğal Roman, Hüznün Fiziği ve Zaman Sığınağı; bu üç romanda sırasıyla tematik olarak günlük hayat, ilişkiler, günlük hayatta üzerinde pek de durmadığımız doğal ve farklı ayrıntılar, (tuvalet sinekleri ve bitkilerin üremesi gibi) başkalarının zihnine nüfuz etme, hafızalarımız, mitolojik karakterlerin de dahil olduğu hüznün ve fiziğin etkileri ve tabii ki zaman kavramı söz konusu. Bu üç romanın –tematik özellikleri adına üç bileşen olarak düşündüğümüzde– farklarının ne olmasını istediniz?

Her üç roman da bir on yıla ve hayatımın belli bir aşamasına adanmıştır. Ayrıca her roman ayrı bir bilimle ilgilidir. Doğal Roman örneğin 1990’larla ve bu dönemin yıkımlarıyla ilgilidir, kullandığı bilim dalı ise doğa tarihidir, bir de antik felsefe. Hüznün Fiziği 20. yüzyılın hikâyesini, aynı anda da antik mitolojiyi anlatmaya çalışır. Başlıktan da anlaşıldığı gibi, buradaki bilim dalı kuantum fiziğidir. Zaman ve bellek konulu Zaman Sığınağı’na en yakın alanlar ise tıp, bellek bilimleri, Alzheimer ve bunamadır. Aynı zamanda zaman teorileri de... Üç roman bir veya birkaç neslin hikâyesi olarak okunabilir, birbirine ortak bir anlatıcı, son iki romanda ise farklı zamanlar arasında dolaşan bir flaneur olan Gaustin figürüyle bağlıdır.

Romanlarınızdaki temaları bir araya getirdiğimde tüm meselenizin “zaman kavramıyla” ilgili olduğunu görüyorum ki, sonuç olarak tüm bu bileşenler sonrası Zaman Sığınağı romanınıza ulaşıyoruz. Hüznün Fiziği adlı kitabınızda, “Neyse ki, önemsediğim şeylerin hiçbir ağırlığı yok. Geçmiş, hüzün ve edebiyat – beni yalnızca bu üç ağırlıksız balina ilgilendirir.” diyorsunuz. Bu doğruysa eğer, yani “Edebiyat adına hiçbir ağırlığı olmayan bu üç şeyi önemsiyorsanız”, Zaman Sığınağı’nı nasıl yazdınız?

Romanı yazarken aklımda kişisel ve tarihî zamanla ilgili birçok soru vardı. Geçmişin tartısı geleceğin tartısına göre ağır basarsa insana ne olur? Tüm bu kişisel geçmişimiz nereye gider, bir yerlerde birikir mi, onu geri getirebilir miyiz? Geçmiş ve nostalji ne zaman propaganda haline gelir? Sahte geçmiş satıcılarıyla nasıl başa çıkılır? Belleğini kaybetmeye başlayan bir insana ve bir topluma ne olur? Bu toplu Alzheimer ne kadar tehlikelidir? Zaman Sığınağı’nı bu tür soruları bir noktaya kadar cevaplayabilmek için yazdım. Her zaman olduğu gibi, kendimi ve yaşadığım dünyayı anlamak için yazdım. Kaygı verici ve tehlikeli bir şeyin olacağına ve bizi ayırmaya başlayacağına dair bir önseziyle de yazdım. Uyarıda bulunmak istedim.

Zaman Sığınağı’nda insanlar için “geçmiş klinikleri” kurup onlar için “zaman sığınakları” yaratıyorsunuz. Bunu yaparken bireylerin hayatına, kökte olanlara ve hafızaya sahip çıkma var, fakatAvrupalılığın çok da benimsenmediği, bu anlamda dışarıda kalmışlığın hep hissedildiği Bulgaristan kültürü içerisinden yazdığınız romanlar çağdaş edebiyat içerisinde melez bir yapıyı (bir tür köklenememeyi) öne çıkarıyor diyebilir miyiz?

Romanlarım tür olarak oldukça tuhaftır. Aynı anda hem kişisel hem toplumsaldır. Bulgar deneyimime dayanır, ama hüzün, zaman, bellek gibi evrensel konuları da ele alırlar. Ayrıca önemli Avrupa değerlerini paylaştıklarını düşünüyorum. Büyük öğretmenlerim, belki Borges ve Márquez hariç, 20. yüzyıl Avrupa yazarlarıdır; örneğin Proust, Thomas Mann, Çehov, Kafka ve Avrupa şairleri… Bulgar edebiyatının en iyi örneklerinin Avrupa edebiyatının hümanizmasından etkilendiği kanaatindeyim. Tabii ki milli değerlere, tarihî geçmişe odaklı, daha kapalı bir edebiyatımız da var. Romanım bu geleneğin biraz dışında kalıyor, ama bu geleneği de tanıyorum.

Sizin –yani yazarın– romanlarınızın içinde bir özne olarak varlığınızı ve özellikle de Gaustin’i konuşmak istiyorum sizinle elbet. Hikâye akarken çoğu yerde okuduğum satırlar –düşünceler– Gaustin’e mi yoksa Gospodinov’a mı ait diye düşündüm. Kafamın karıştığı noktalarda zaman hangisi için işliyordu acaba?

Gaustin’e sorarsanız beni kendisinin yarattığını söyler. Bana sorarsanız onun yaratıcısı benim. Gerçek şu ki, Gaustin ilk olarak şiirlerimde ortaya çıktı, sonra öykülerime kaydı, romanlarıma girdi ve Zaman Sığınağı’nda hâkimiyeti tümüyle ele geçirdi. Kısacası, Gaustin bedenin ve zamanın kısıtlamalarına tabi olmayan alter egomdur. Tüm dünya tarihini yaşamış bir insanın deneyimine sahiptir kendisi; tüm olayları birinci elden anlatır, sürekli fikir üretir, kendini zamanın saat mekanizmasını tamir etme fikrine kaptırmıştır, çünkü ona göre zaman bir noktada takılıp kalmış ve bozulmuştur. Romanda bilinçli olarak hangimizin konuştuğunu belirten noktalama işaretleri kullanmamaya karar verdim. Çünkü iki karakter birbirinden ayrı var olamaz.

Doğal Roman’da şimdiki zamanda geçen daha gündelik, Hüznün Fiziği’nde evreni kapsar şekilde daha geniş ve Zaman Sığınağı’nda önümüzdeki zamanlara, yani geleceğe sahip çıkmak istercesine kurduğunuz yapıda fragman fragman ilerleyen, prizma misali birbirini tamamlayan çok kendinize has bir teknik kullandığınızı görüyoruz. Distopya türünden tamamen bağımsız, bu anlamda tamamıyla kendinize özgü bir kurgu anlayışıyla “Gospodinov distopyası” kurmuş olabilir misiniz?

Bazen kitaplarımı kitapçıların fantastik edebiyat ve distopya bölümlerinde buluyorum. Sanırım tekniklerini ilginç kılan okurla sürekli diyaloğa girmeleri, yazar maskesinin indirilip okurla ciddi veya önemsiz konuların tartışılabildiği koridorlar ve yan yollar açmalarıdır. Ayrıca kitaplarımın başka kitaplarla sohbet etmesini de seviyorum. Bazen romanlarım bir laboratuvarı, örneğin hüznün kuantum fiziğini araştıran bir yeri anımsatır. Kitaplarımın tek bir türe sığmamasını, yeni boyutlar aramasını istiyorum. Biz kendimiz de hayatlarımızı tek bir tür içinde yaşamıyoruz, bu nedenle kitaplarım da tür sınırlarının dışına çıkıyor. Bana bu çok daha normal geliyor.

Pandemi dönemi, Doğu Avrupa’daki sıcak savaş, (Rusya-Ukrayna) derin global ekonomik krizler ve yükselen aşırı sağ politikalar… Umudunuz var mı geleceğe dair? Ve edebiyat tüm bunlar olurken kendine nasıl bir yol belirleyecek, nasıl kitaplar bekliyor bizleri?

Kitabımın son sayfalarında bir cümle var: “Bir romanın sonu dünyanın sonu gibidir, daima ertelenmesi gerekir.” Sanırım günümüzde vicdan sahibi her insanın savaşıdır bu – gün be gün dünyanın sonunu ertelemek ve adım adım, her gün, biraz daha gelecek kazanmak. Gelecek savaş yüzüne değil, çocuk yüzüne sahip olmalı. Umudum, sonunda zor da olsa iyilerin her zaman kazandığıdır. En azından seyrettiğim ilk filmler ve okuduğum ilk kitaplar bana bunu öğretti. Ama bizim de buna destek olmamız lazım.

Son soru olarak, tabii ki masanızdaki kitapları, bu sıralar ne okuduğunuzu ve yeni bir roman çalışmanız olup olmadığını da merak ediyoruz.

Defterlerimde yeni bir romanla ilgili oldukça fazla notum var, ancak gizlenip yazabileceğim bir zaman sığınağına ihtiyacım var. Booker Ödülü’nden sonraki haftalar oldukça yoğun geçiyor, bu da okuma zamanımdan çalıyor, ama umarım yakında kendimi en iyi hissettiğim yere –kelimelerin yanına– dönebilirim.

Okuyabileceğiniz diğer Georgi Gospodinov söyleşileri
▪ "Yazmak hayata ve ölüme eşit derecede yakındır: İçinde her iki durumdan da bir şeyler vardır."
▪ "Hikâye anlatarak hayatta kalabilirsin"
Eray Ak, K24, 25 Nisan 2019
▪ "Herkesin kıyameti kendine"
Merve Erol, birartibir.org, 19 Nisan 2020
▪ "Biz geçmişten yapılmışız. Hem de her dakika yeniden üretiyoruz geçmişi."
Aylin Kaplan, K24, 3 Ağustos 2022
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X