ISBN13 978-975-342-866-8
13x19,5 cm, 288 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
İmgenin Halleri, 1995
Bahisleri Yükseltmek, 2011
Turgut Uyar ve başka şeyler, 2016
Tehlikeli Dönüşler, 2017
Polemikler, 2019
Romanın Kaygısı, 2023
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Yücel Kayıran, “Modern şiirimizin çerçevesi”, Radikal Kitap Eki, 27 Nisan 2012

Orhan Koçak, oldum olası “intihal” lafından, dolayısıyla onun yerli yersiz kullanımından pek hoşlanmaz. Şairler için neredeyse asli bir mesele olan “intihal” tartışması, onun için, “incelediği” yapıtlardan zevk almayı beceremeyen yorumcunun yozlaşma biçimidir. Ancak Koçak’ın yaklaşımı, ahlaki bir tavır olarak algılanmamalı, söz konusu olan mesleki bir tavır. Daha da önemli olan ise, bunun teorik bir tavır olarak ortaya çıkmasında. Başka bir deyişle “etkilenme”, hırsızlık adlandırmasıyla çirkinleştirilip geçiştirilemez, orada vazgeçilmez olan teorik bir malzeme söz konusudur. Ama hemen kabul etmeyelim; ‘intihal’ gibi bir durum, nasıl olur da, “incelediği” yapıtlardan zevk almayı beceremeyen yorumcunun yozlaşma biçimi olarak değerlendirilebilir ki. Ama daha çok hangi özne için? Ve bu problemin, Koçak’ın yeni kitabıyla alakası ne? Soruların yanıtına döneceğim.

Kopuk Zincir, Orhan Koçak’ın 1992 ile 2011 yılları arasında, Sombahar, Ludingirra, Defter, Kitap-lık, Varlık, Virgül, Sabah Kitap dergilerinde yayınlanmış olan bazı denemelerinin toplamından oluşan bir kitap. Kitaptaki sıralanışa göre söylersek, Nâzım Hikmet, Melih Cevdet, Ahmet Oktay, Oktay Rifat, Dağlarca, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Ece Ayhan, Mehmet Taner, Abdülkadir Budak, Enis Batur gibi toplamında on sekiz şair hakkında yazılmış irdeleme denemeleri bunlar.

Romanla ilgili yazılarının yanında, şiirle, şairlerle ilgili başka yazıları da var Koçak’ın. “Melih Cevdet: İkinci Yeni’den Sonra”, “Kanon mu, Siz İnanıyor musunuz?” gibi. Bütün bu toplama bakıldığında, Koçak’ın, fragman şeklinde dolayısıyla biraz dağınık çalıştığını düşünebiliriz. Bahisleri Yükseltmek, bu nedenle de biraz şaşkınlıkla karşılanmıştı. Ama bu kitabın, Türk şiiri ortamında teorik olarak içselleştirilememiş olmasının nedeni başka. Bahisleri Yükseltmek, her ne kadar Turgut Uyar hakkında ise de, geri planda ve temelde tartışılan kavramlardan biri de modernlikti. Bahisleri Yükseltmek, modernlik kavramına bir kriter getirdi. Bu kriter, ‘cinsellik’ fenomeninin ortaya çıkışına işaret eder. Modernliğin düşünürü, araştırmacısı diyebileceğimiz Marshall Berman da, Özgünlüğün Politikası’nda, “bireyin sadece zevk aldığı değil, gerçekte kendini tanımladığı bir ortam” olması anlamında cinselliğin, özellikle de kadınların cinselliğinin ortaya çıkışını, modernliğin ayırıcı kriteri olarak görür. Bu kritere göre bazı şairler, örneğin Sezai Karakoç, İkinci Yeni’den ve modern şiirden ‘düşer’. Dile getirilemeyen, dile getirilmeden üstü örtülüp geçiştirilmeye çalışılan bu durumdur. Yok, “Turgut Uyar alevi miydi?” gibi, ceviz kabuğunda fırtına koparmaya çalışma gayretlerinin temelinde, bu neden yer alır. İkinci Yeni ve bu bağlamda modern şiir, Sünni bir şiir değildir; olsa olsa Sünnilikten çıkışın şiiridir. İçselleştirilemeyen bu. Koklayarak hissediyorum ki, sırf bu nedenle, Türk şiiri ortamında, Harold Bloom’a karşı küçük bir nefret de oluşmuş durumda: “Dış mihrak!” Ama şimdi asıl sorumuzu unutmayalım, nesnemizi gözden kaçırmayalım. Koçak’ın, bir problem program çerçevesinde değil de, dağınık çalıştığını düşünebilir miyiz? Acaba, gerçekten de öyle mi?

‘Üçüncü bir şair mi var?’

Şairler, “intihal” konusunda çok duyarlıdır fakat Orhan Koçak, “intihal” için, “‘incelediği’ yapıtlardan zevk almayı beceremeyen yorumcunun yozlaşması” derken, kastedilen aynı şey değildir. Koçak, “Dağlarca ve ‘Etkiler’ Sorunu” başlıklı yazısında bu ayrıma dikkat çeker. Koçak, Dağlarca’nın “Elektirik Tellerindeki Kuşlar” adlı şiirindeki “Kırılmış arzular gibi konarlar tellere, akşam üzeri.” Dizesinden hareketle, Nâzım Hikmet’in, “Severmişim Meğer” adlı şiirinde yer alan “yıl 62 mart 28/ Pırağ-Berlin tireninde pencerenin yanındayım/ akşam oluıyor/ dımanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer” dizesini işaret ederek, “Nâzım Hikmet Dağlarca’yı okumuş muydu? Eğer okuduysa, o tarihte bilinç eşiğinde kalan bu dize sonradan kendi şiirine sızmanın bir yolunu mu buluyordu? İkisinin de okuduğu başka, üçüncü bir şair mi vardır?” diye sorar. Arkasından de “etki sorunuyla” kastettiğinin bu olmadığını belirtir. Şairlerin duyarlı olduğu intihal meselesi daha çok bu bağlamdadır. Ama Koçak, etkilenme meselesini, “intihal” olarak değerlendirmenin bir tür “yozlaşma” olduğunu vurgularken, bunu, şair için değil, yorumcu için söylemektedir.

Orhan Koçak’ın “etkilenme” kavramından ne anladığını netleştirmek bakımından, onun Turgut Uyar bağlamında ileri sürdüğü, “her güçlü şair, kendi şiirini okurken başka şairleri de okur; ama asıl, başkalarını okurken kendi şiirinin potansiyellerini okur” biçimindeki argümanı önemlidir. Ama huzurlu bir okuma değildir. Koçak’ın, Bloom’u referans edinerek, şiiri “fizikte taşıdığı anlamda bir ‘güç alanı’, bir enerji alanı olarak “ tanımladığını hesaba katmamız gerekir burada. “Şiirsel bir ‘metin’, sayfanın üzerindeki bir işaretler toplamı değil, ruhsal bir muharebe alanıdır. Çatışma, dilsel işaretler arasında değil, kuvvetler arasında cereyan ediyordur. Yeni gelen şiir, kendine yer açmak için, eski bir şiirin kuvvetine, şiddetine karşı mücadele etmekte, savunmalar geliştirmektedir. Önceki şiirde kuvvetli olan neyse yeni gelen şiir de kendi maharetini orada gösterecektir.” Örneğin, Koçak’a göre, Nâzım, Yahya Kemal’e muharebe içindedir ve Mayakovski’ye bu muharebenin zaferi için yönelir. Sadece Nâzım’la ilgili irdelemenin değil, Kopuk Zincir’i oluşturan yazıların ana probleminin bu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle vurguladığım “bu” nedir?

Koçak, ‘Kopuk Zincir’de, şiir, yani metin üzerinde değil, şair üzerinde odaklanıyor. Somutlaştırarak söylersek, örneğin Nâzım Hikmet’in veya Dağlarca’nın şiirini açıklamaya odaklanmıyor. Ama kaygısı bu olmadığı için odaklanmıyor. Koçak’ın asıl kaygısı, şiirin açıklanması değil, örneğin Nâzım’ın veya Dağlarca’nın veya Turgut Uyar’ın şair olma sürecinin nasıl gerçekleştiğini irdelemek. Çünkü ona göre, bu süreç, yani şair olmaklık ontolojik değil, tarihseldir; yani açıklanabilir maddi bir temeli vardır. Bu bir nelik irdelemesi değil, yaklaşım uygulaması. Her çalışmada, doğrulanan, konu nesnesi edinilen (şair, şiir) değil, açıklayan konumundaki teorinin kendisi. Nitekim “Mehmet Taner’in ‘Şahtiyeleri’ “ başlıklı yazısında, Koçak, Taner’in şiirini “anlayamamaktan” söz ediyor.

Harold Bloom’un Etkilenme Endişesi’nin Türkçe tercümesi 2008’de yayınlandı; ama Koçak, Bloom’un “teorik atölyesine”, Türkçede yayınlanışından en az on yıl önce katılmış durumda. Bloom, ‘psikanalist edebiyat eleştirisinin’ teorisyeni. Doğal olarak, Koçak’ı, ‘psikanalist edebiyat eleştirisine’ katkılarının ne olduğu bağlamında okumak gerekiyor.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X